9044,64%-7,81
38,01% 0,46
41,13% 0,49
3688,24% 0,25
5984,44% 0,00
Asıl maç: işte şimdi başlıyor…
Özel-yorum-haber
Elindeki notları öyle bir sıralaması vardı ki; ciddiyeti, kararlılığı, azmi ve bu aşikâr görüntünün altında yatan masumiyeti, sadece susmamızı ve konuşmadan dinlememiz gerektiğini özellikle ve hemencecik ortaya koyuyordu.
Kendi suskunluğunu, birazdan ortaya sereceği durumun ve koparacağı fırtınanın sessiz-sedasız gelişine bağlıyordum ama bu haykırış şeklinde dahi asalet zırhını bir kenara bırakmaması, beklediğimin çok üstünde bir performans sergilemesi oldu.
Ki artık daha fazla dayanmanın veya beklemenin gereği olmadığını düşünerek, toplantı sonunda; içimden geçen arz-u halimi ifade etmek için beynimde toparlamaya başladığım kelimelerimi, “herkes yerine, marş marş” komutuna alıştırmayı düşünüyordum. O esnada aramızdan bazı kalem erbabı arkadaşlarımız, tıpkı bizim gibi içlerinden geçen temennileriyle söz alınca, aynı şeyleri söylemenin harika geçen bir gecede abartıdan başka bir şey olamayacağı düşüncesiyle de, söz dahi almadan muhabbet deminde harlanmış çayımızı yudumlamaya devam ettik vesselam.
Notlarında neler yoktu ki!
Şehir stadından, çimlerin durumuna kadar hemen her kalem; özenle aktarılmak için üzeri kırmızı çizgi misali detaylandırılmıştı. Her bir futbolcunun performans değerleri, her bir alt yapı mensubunun fiziki konumu, her bir hocanın hangi aşamalarda kimlere sunum yaptığını, yapılması planlanan çalışmalarda hangi evrelerden geçildiğini ve gelinen noktadaki durumun değerlendirmesi, hepsi birer gönül sevdalığının tecellisi olarak kusursuz bir şekilde karşımızda duruyordu.
Benzetmeleri ve detay aktarımlarında ki vurgulamaları, bizim de unutmuş olduğumuz bazı ince noktaları hatırlamamıza yaradığı gibi o anlarda kaçırmış olduğumuz hususları da yeniden gözden geçirmemize yaraması, toplantıda ki verimin artmasına yaramıştı diyebiliriz.
O salonda bulunanların tamamının ortak fikri; şehir futbol takımımızın gerçek anlamda emin ellerde olduğu yönünde idi…
Nasıl olmasın ki?
Yaşanan hemen her türlü olumsuzlukların birikerek, bir yanardağ patlaması gibi gün yüzüne çıkması, hep kendisinin dönemine denk gelmişti. Geçmişin bütün sıkıntılarını, aralıksız; hem de yeni eklenen problemler yumağıyla ortaya koyan bu sıralama hiç ama hiçbir şekilde yumuşama göstermediği gibi ara da vermemişti.
Geçmişin olumsuz adımlarından kalan ve durmaksızın her saniye doğurmakta olan Kaf Dağı efsanelerini kıskandıran devasalığında ki borç yükünün ortaya çıkması, sadece bir tek kalem problem olarak şehri batırmaya yetebilecek durumda idi.
Diğer dallanıp budaklanan sıkıntılara ise hiç değinmiyorum bile…
Ve bu efsane adamın yanında bulunan ve her birisi en az kendisi kadar değerli olan yol arkadaşlarının birlikte attığı adımları sayesinde, kadim şehrin kendi efsanesi de yeniden cana gelmişti ya, gerisi zaten boştu…
Sabır ile yürüttüğü, metanet ile karşıladığı, özveri ile taçlandırdığı ve dahi fedakârlık mayasında dinlendirdiği bütün emekleri bir bir meyve vermeye başlamıştı artık.
Bazı kalem erbabı arkadaşlar misali spordan, bilhassa da futboldan o kadar da fazla anlamam; doğrudur.
Ama “adam” tanımak ta, âdemi bilmek de bizim işimizdir.
O konuda mütevazı olmak gibi bir adımı kimseler bizden beklemesin sakın.
Yanılma payımızın şaştığı, nadir de olsa yok denecek kadar az olduğu gerçeğinden yola çıktığımız zaman; hemen aklımıza sadece ve sadece tek bir isim geliyor ki; işte o nadide insanı da anmadan geçmek olmaz değil mi?
Aldığı notları bir bir sunuma çalışan, mimikleriyle ve hatta konuşma üslubuyla dahi benzerliği olan, yaşadığı sıkıntıların benzerliği ve sabır göstermesindeki metanet seviyesi sebebiyle ilk aklıma gelen isim Süleyman Seba olmuştu…
Bu kadar benzerlik, bu kadar aşinalık, bu kadar ortak nokta!
Ahmet Dal yerine, o masada elindeki notları bize rahmetli Süleyman Seba vardı ve o aktarıyordu sanki de.
Yokluklarla inadına ve bıkkınlık göstermeden savaşan bir nefer, ahlakın ve azametin temsilcisi, haksızlığın karşısında kelime dağarcığını zorlayan ve ağzından çıkan her bir cümle yapısının, tonlara denk gelen tartısı esnasında centilmenlik şemsiyesinde tutma özeni…
Dahasını sayalım mı?
Ahmet Dal’ı o masada sunum yapıp, konuşurken izlediğimde, mutlu bir galibiyet ve Ramazanın sahur esintisi hissettirdiği ruhaniyet dolu gecesinin yarısında, aklıma gelen tek isimdi; bir zamanların efsanesi, Seba…
İşte bu yüzden bu şehrin insanı rahattı bence.
Erzurum Sporumuzun Ahmet Dal gibi başkanı, Hakan Kutlu gibi gerçek manada çok özel ve tıpkı soyadı gibi kutlu bir teknik patronu, Mustafa Yumlu gibi Karadeniz’in hırçınlığıyla boy ölçüşmüş fırtınalı günlerin tecrübeli kaptanı, Eren Tozlu gibi inadın ve mücadelenin silahşoru, Orhan Ovacıklı, Yakup Kırtay, Giorbelidze gibi defansın yılmaz bekçileri, Celal Hanalp gibi hırçın delikanlısı, Mustafa Akbaş gibi komutan edasıyla kontrolü elinden bırakmayan ve yönlendirmeleriyle sahayı kontrol eden bir gözlemcisi, Ömer Arda Kara gibi geleceğin umudu, Furkan, Roshi, Azubuike gibi fırtına üçlüsü, Crociata gibi matadoru, Mamba, Koray ve Tasev gibi ne zaman ne yapacakları belli olmayan sürpriz isimleri ve Sylla gibi fırtınası ve daha da sayamadığımız bir o kadar cengâveri daha varken rahat olmamak mümkün müydü ki?
Bu takımın süper lige çıkacağına olan inancımızı ilk toplantıda dile getirdiğimizde henüz transfer tahtası dahi açılmamıştı.
Gelinen bu noktada temennimiz o dur ki; süper lig takımları kendilerine birer potur alsalar iyi olur. Zira ateş almaya değil, ateş yakmaya geliyoruz diyen bir Erzurum Spor var burada…
Doğru evet futboldan anlamam ama ben Mehmet Sekmen’i tanırım; gerisi mi? Gerisini sonra hep beraber yaşayacağız…
Dadaşın efsane olmaya hazır hale gelmiş bu takımını seyretmeye devam edin;
Maç asıl şimdi başlıyor…