9724,50%-0,42
35,19% 0,30
36,73% 0,92
2968,28% 1,32
4806,92% 0,71
Avukatlardan infaz sistemi talebi: Cezasızlık algısı ortadan kaldırılmalı
Son dönemde artan şiddet ve cinayet olaylarının ardından tartışma konusu olan ceza infaz hükümlerini avukatlarla konuştuk. Bütün reformların şart olduğunu vurgulayan hukukçular, toplumun hassas olduğu konularda cezaların caydırıcılığının büyük önem taşıdığını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un yaptığı açıklamalarla, infaz sisteminde yeni düzenlemelere gidileceği belirtilmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuyla ilgili açıklamasında, "Belirli suçlarda infaz hükümlerinin, alınan cezanın yüzde 10'u cezaevinde geçirildikten sonra işlemeye başlaması sağlanacaktır. Mesela 5 suç kaydı olan birinin, diğer davalarının bitip sabıka kaydına işlenmesi beklenmeden tutuklu yargılanmasının önü açılacak. Tutukluluk süresi, kişinin işlediği suçlar ve alacağı cezalarla orantılı belirlenecek." demişti.
Adalet Bakanı Tunç ise iyi hal indiriminin yeniden tartışılması gerektiğini kaydederek kasten öldürme ve yaralama suçlarında özellikle denetimli serbestlik uygulamalarının toplumda eleştiriye neden olduğunu, bu eleştirileri dikkate almaları gerektiğini söyledi.
Aydınlık’a konuşan hukukçular, çözüm önerilerini şöyle sıraladı.
Avukat Çağla Gül Bulut, cezaların toplumları suçtan koruduğunu, toplumun, suça karşı bir ceza verildiğini gördükçe, etkin bir ceza sistemi oldukça adalete güvendiğini kaydederek şunları söyledi:
"İnsanlar da bu ceza sistemi sayesinde suça karışmak istemezler. Böylece etkin bir ceza sistemi ile toplumda adalete güven oluşur. Ne yazık ki ülkemizde cezasızlık algısının da etkisiyle insanlar adalete güvenmiyorlar. Her ne kadar ülkemizde cezalar yüksek olsa da cezaların infazındaki düzenlemeler nedeniyle veya cezaevlerinde yer olmadığı için bile çıkan aflar nedeniyle alınan cezanın tümünün yatarı yoktur.
"Cezanın amacı sadece sanığın cezalandırılması değildir. Aynı zamanda sanığın ıslah edilmesi, topluma geri kazandırılması, bir daha suç işlemesini önleme amacı da vardır. Ancak sanığın ıslahına yönelik eğitim, psikolojik çalışmalar yapmadıkça, ıslah olan sanığı dışarı çıktığında takibini yapıp, izlemedikçe bu amaca ulaşılamamaktadır. Haliyle de ıslah olmamış sanıklar, cezaevine hiç girmedikleri veya kısa süreli kaldıkları için suç işlemekten çekinmemektedirler."
"Gerçekten de bu cezaların infazı nedeniyle oluşan cezasızlık algısıyla mücadele için önceki zamanlarda Sayın Adalet Bakanı bir yasa tasarısı üzerinde çalıştıklarını, bu tasarıyla 1 ay bile ceza alınsa cezaevine girileceği yönünde düzenlemelerin meclise taşınacağını açıklamıştı" diyen Bulut şöyle devam etti:
"Son olarak hepimizi dehşete düşüren, yarım saat arayla 2 kadının katledilmesi olayları nedeniyle artan kadına karşı şiddet vakalarının çözümü için infaz düzenlemelerinde değişiklik yapılacağı yeniden gündeme geldi. Devletin pozitif yükümlülüklerinden biri de kadına karşı şiddeti önleyici ve izleyici politikalar yapmaktır.
"Kadına karşı şiddeti önlemekte faillere ya da potansiyel faillere caydırıcı cezaların verilmesi tek başına yeterli olmayacaktır. Kadın ve erkeği fiili ve yasal her alanda eşit kılacak, kadını güçlendirici bütüncül politikalar yapmak gerekmektedir."
Ankara Barosu eski başkanlarından Avukat Sema Aksoy ise şu ifadeleri kullandı:
"Son dönemde infaz yasası üzerine yapılan tartışmalar, özellikle kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı ve çocuklara yönelik diğer suçlarda adaletin sağlanamadığı düşüncesini pekiştirmekte ve ciddi bir 'cezasızlık' algısına yol açmaktadır. Bu, özellikle şiddet suçlarında mağdurların güven duygusunu zayıflatmakta ve toplumsal huzursuzluğu artırmaktadır.
"Bu tartışmaların derinlemesine ele alınması ve yapılacak düzenlemelerle kamuoyunun da rahatlatılması gerekmektedir. Cezasızlık algısını besleyen en önemli sorunlardan biri, suç faillerinin ceza indirimlerinden ya da infaz düzenlemelerinden faydalanarak kolayca serbest kalabilmesidir. Bu durum, mağdurların korunmasını değil, faillerin ödüllendirilmesini sağlıyor. Adaleti sağlamak; cezaları artırmak, geçici düzenlemeler yapmak değil, yargı sürecini her kademede titiz ve eşit şekilde işletmektir. Aksi halde, yalnızca günü kurtaran düzenlemelerle sorunun çözülmesi imkansızdır."
Kadına ve çocuğa yönelik şiddet, istismar gibi toplumun en hassas olduğu konularda, cezaların caydırıcılığının büyük önem taşıdığını kaydeden Aksoy şu açıklamayı yaptı:
"30 yıl ceza alıp 30 yıl cezanın çekildiği bir ortamda ancak güven duygusu oluşabilir. Aksi durum TCK hükümlerinin etkin ve caydırıcı olacak şekilde uygulanmasının infaz yasası ile ortadan kaldırılması sonucunu doğurmaktadır. Cezanın amacı ve hedefi unutulmamalıdır. Verilen cezanın süresi o suça uygun olarak suçluyu toplumdan yeterli süre uzak tutmak/tecrit etmek ve ayrıca o süre içerisinde ıslah ve rehabilitasyonu, topluma yeniden kazandırılma sürecini çalıştırmaktır. Bunun olduğunu söylemek mümkün değildir.
"Şu anda bizde otomatik şartlı salıverme var. Yani aldığı cezanın 3/2'sini kapalı cezaevinde geçiren tahliye oluyor. Bir de son yapılan düzenleme ile 5 yıl yatarı olan artık bir gün kapalıda yatıyor ertesi gün çıkıyor. Ayrıca cezasının üçte ikisini yatınca 5 yıla düşen de tahliye oluyor. Diyelim ki suçlu 9 yıl aldı infaz yasasına göre bunun 6 yıl yatarı var ve 1 yıl yatıp çıkıyor. Bu da toplumda nasıl olsa sonuçta 'ceza yok hayatını etkileyecek bir durum söz konusu değil' algısını yaratıyor. Ayrıca suç eğilimi olanları da teşvik edici oluyor."
Açık cezaevine çıkmanın çok kolaylaştığını bildiren Aksoy şunları söyledi:
"Cezaların caydırıcılığı kadar önemli bir diğer konu, yargı sürecinin her aşamasında adaletin eşit şekilde uygulanmasıdır. Yargıya olan güvenin sarsılması, adaletin sadece ceza artırımlarıyla sağlanamayacağını bir kez daha gözler önüne sermektedir. Yargı sistemi, adil, hızlı ve eşit bir şekilde işleyerek, mağdurların haklarını güvence altına almalı, mağdurlara güven veren bir sistem inşa edilmelidir.
"Sonuç olarak, infaz yasasındaki düzenlemeler, uluslararası normlar ve sözleşmelere uyumlu bir şekilde ele alınmalıdır. Adalet sisteminin etkin işlemesi, mağdurların korunması ve faillerin adalet önünde hesap vermesi, hayati bir önem taşımaktadır. İnfaz yasası düzenlemeleri bu çerçevede değerlendirilmeli, sadece suçun cezası değil, adaletin gerçek anlamda tesis edilmesi için bütünsel bir reforma gidilmelidir."
Avukat Nusret Senem de, infaz yasasında cezasızlık algısının söz konusu olduğunu ifade ederek şu değerlendirmeyi yaptı:
"Böyle bir algı toplumda yerleşti. Özellikle pandemi döneminde denetimli serbestlik, şartlı salıverme ve açık cezaevinde bulunan hükümlüler ve tutuklular salıverildi. Bu konu son olaylardan sonra toplumun tekrar gündemine geldi. Diğer yandan denetimli serbestlik, şartlı salıverme durumu var. Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamalar bu konuda adım atılacağını gösteriyor. İnfaz kanununda düzenlemeler gerektiren, cezasızlık algısını ortadan kaldıracak çalışmalar yapılmalı."
Avukat Nusret Senem açıklamasını şöyle sürdürdü:
"Ceza İnfaz Kanununda 1/2 yatarı olan hükümlüler eğer aldığı ceza 5-6 yıl aralığındaysa denetimli serbestlik ve şartlı salıvermeden yararlanarak hiç cezaevine girmeden serbest kalabiliyor. Bu durum da cezasızlık algısına neden olabiliyor. Toplumda infiale neden olan kadın cinayetleri, çocuk cinayetleri, uyuşturucu, seri şekilde suç işleyen kişiler ve terör suçları gibi suçlar kapsamında yeni infaz düzenlemeleri yapılması ve bu tür suçlarda şartlı salıverme süresinin 1/2 yerine 4/3 olması sistemi getirilebilir.
"Ayrıca bu tip suçlarda Cezaevi İzleme Kurullarının sanığın iyi halli sayılması için daha objektif ve daha sıkı raporlar hazırlanmasına dair emredici düzenlemeler yapılabilir. Elbette sonuç olarak izleme kurulları raporlarının gereğini yapacak olan infaz hakimleridir. Sonuç olarak bu cezasızlık algısını da ortadan kaldıracak bir düzenleme yapılabilir."