9996,88%0,48
35,21% 0,16
36,76% 0,27
2975,73% -0,05
4792,36% -0,08
Tarih bizi çağırıyor ve biz de bu çağrıya kulak veriyoruz: “Türk milleti yeniden ayağa kalktı, bu topraklara adaleti getirecek tek güç Türkiye’dir.”
Halep’ten Başlayarak: Tarihi ve Geleceği Şekillendiren Türkiye
Rafet ULUTÜRK
Osmanlı Devleti’nin Halep’ten ayrılışı, sadece bir imparatorluğun toprak kaybı değil, aynı zamanda bu coğrafyada yaşayan halklar için adaletin kaybı olarak tarihe kazınmıştır. Halep’in taş sokaklarında yankılanan Osmanlı mirası, bir dönemin siyasi düzeninin ve adalet anlayışının bu topraklarda derin bir iz bıraktığını gösteriyor. Ancak Osmanlı'nın ardından, bu düzenin yerini kargaşa, bölünmüşlük ve adaletsizlik aldı.
Osmanlı’nın çekildiği yerlerde tarihin unuttuğu bir gerçek yeniden hatırlanıyor: Eskiden olduğu gibi, adaleti yalnızca Türk milleti sağlayabilir. Buralardan ayrıldığı günden beri acı, gözyaşı ve kan bitmedi. Halep’ten başlayan bu ses, tarih boyunca Türklerin adaleti, düzeni ve insanlığı temsil ettiğini kanıtlar niteliktedir.
Bugün artık yalnızca tarih yazan değil, geleceği şekillendiren bir Türkiye var. Ve bu yeni Türkiye, geçmişte yarım kalan işleri tamamlamak, hakkı olan topraklarda huzuru sağlamak için harekete geçmiştir.
Adaletin Temel Taşları: Osmanlı’nın Halep’teki Yönetimi
Osmanlı idaresinde, Halep gibi bir ticaret ve kültür merkezi sadece zenginliğiyle değil, aynı zamanda huzur ve düzeniyle de öne çıkıyordu. Kadılar tarafından yönetilen adalet sistemi, yalnızca Müslümanlara değil, şehirde yaşayan Hristiyan ve Yahudi topluluklara da adil davranmayı hedefliyordu. Osmanlı’nın yönetim anlayışında, halkın huzurunu bozan veya ekonomik düzeni sekteye uğratan unsurlar anında kontrol altına alınır, suçlular cezalandırılırdı. Bu durum, adaletin yalnızca bir ideal değil, günlük yaşamın pratik bir unsuru olduğunu gösteriyordu.
Osmanlı’nın Çekilişi ve Kayıp Düzen
Osmanlı Halep’ten çekildiğinde, geride bıraktığı mesaj netti: “Biz gidiyoruz, ama adalet bizden sonra burada olmayacak.” Bu söz, bir lanetten çok bir gerçeğin ifadesiydi. 20. yüzyılın başlarında Osmanlı’nın gücünün azalması ve bölgenin Batılı güçlerin eline geçmesiyle birlikte, Halep’in kaderi de hızla değişti. Fransız mandası altında yönetilen Suriye, Osmanlı’nın getirdiği sistemin yerine farklı bir yönetim anlayışıyla tanıştı. Ancak bu yeni düzen, Osmanlı’nın yıllarca inşa ettiği sosyal ve hukuki dengeyi sağlayamadı.
Sınırlar Değişiyor: Tarih ve Saati Geldi
Dünyanın büyük güçleri ne kadar direnirlerse dirensinler, tarihsel süreçlerin önüne geçilemez. Bugün geldiğimiz noktada, Türkiye'nin hak ettiği yer sadece şu anki sınırları değil, Misak-ı Milli'nin ötesidir. Halep, Kerkük, Musul ve Akdeniz’de kaybettiğimiz topraklar, yabancıların çizdiği bu sınırları yırtıp atma zamanı geldi. Yeniden Türkiye’nin nüfuz alanına girmektedir. Bu, bir fetih anlayışı değil; bölge halklarının hak ettiği düzenin ve adaletin sağlanması için kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Tarih ve saati dolmuş olan bu büyük değişimi artık kimse durduramaz. Türk milleti, tarih boyunca her zor dönemde silkelenmiş, ayağa kalkmış ve yeniden dünyayı sarsmıştır. Bugün yaşanan süreç de bunun bir devamıdır. Türkiye, sadece kendisi için değil, bölgedeki tüm mazlum halklar için ayağa kalkmıştır.
Halep’in Bugünü: Geçmişin Yankıları
Bugün Halep, sadece yıkılan binalarıyla değil, yitirilen adaletiyle de bir hüzün tablosu çiziyor. Osmanlı sonrası dönemde başlayan iç karışıklıklar, Halep’i her geçen gün daha fazla zayıflattı. Modern dönemde yaşanan savaşlar ve iç çatışmalar, Osmanlı’nın Halep’te kurduğu düzenin ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Halep’te Türk Bayrağı ve Mehteran ile Giriş Dünyayı Titretti
Türk ordusu, tarih boyunca savaş meydanlarında yalnızca gücüyle değil, adalet ve insani değerleriyle de anılmıştır. Bugün de değişen bir şey yok. Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye’deki harekâtlarıyla sadece bölgedeki terör unsurlarını temizlemekle kalmadı, aynı zamanda insanlık onurunu yeniden tesis etti. Türk bayrağının altında toplanan halklar, adaletin ve huzurun yeniden geleceğine gönülden inanıyor. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın sloganıyla tekrar atalarımızın yoluna dönmek arzusundayız.
Halep kalesine Mehter marşlarıyla yapılan girişler, dünyanın dört bir yanında yankılanırken Türk milleti bu zaferleri izliyor. Ancak sevinen Türkler bugün neredeler? Geçmişte zaferlerden gurur duyan milletimiz, yeniden tarih sahnesine dönmek ve bu mücadelede yer almak zorundadır. Türkler beklenendir; mazlum halkların gözleri, umutlarını bağladıkları bu büyük milletin üzerindedir. Hepsi dört gözle bekliyorlar mehmetçiklerimizi.
Adaleti Yalnızca Türkiye Sağlar
Osmanlı’nın ardından, Halep gibi kadim Türk şehirleri ne adaleti bulabildi ne de huzuru. Bugün, Türkiye’nin varlığı sayesinde bu topraklar yeniden ayağa kalkma şansı buluyor. Türkiye, sadece kendi milletine değil, bölgedeki Arap, Türkmen ve Kürt halklarına da adalet ve huzur getiren bir halktır. Suriye’nin üçe bölünmesi, bu halkların kendi kimlikleriyle ama hepsi Türkiye’nin şemsiyesi altında birleşmesiyle mümkün olacaktır.
Adaletin Yeniden Tesisi Mümkün mü?
Halep’in hikâyesi, sadece bir şehrin değil, adaletsizlik içinde bırakılan tüm coğrafyaların hikâyesidir. Osmanlı sonrası dönemde bu topraklara gelen yönetimler, adaletin ne kadar önemli bir unsur olduğunu anlamaktan uzak kaldı. Ancak bu durum, Halep’in kaderi olmak zorunda değil. Tarih bize gösteriyor ki, toplumlar adaletin tesis edilmediği yerlerde ne huzur bulabilir ne de geleceğe güvenle bakabilir.
Osmanlı’nın Halep’te bıraktığı mesaj, bugüne kadar yankılanıyor: “Adalet, toplumların en büyük teminatıdır. Onu kaybederseniz, her şeyi kaybedersiniz.” Bu mesaj, sadece Halep için değil, tüm insanlık için bir ders niteliğindedir. Bugün yapılması gereken, bu kadim topraklara adaletin ne şekilde getirilebileceğini düşünmek ve geçmişin mirasından ders çıkararak bu topraklara yeniden umut inşa etmektir. Türkiye’nin tarih sahnesine dönüşü henüz başlamıştır. Bugün Halep’te, Musul’da, Kerkük’te ve Akdeniz’de adaleti yeniden sağlayan tek güç Türkiye’dir. Bu, geçmişte olduğu gibi bugün de değişmez bir gerçektir. Türk insanı bu gerçeği görmeli, tarihten gelen görevini hatırlamalıdır.
Dünya Yürüyüşünde Türkiye Daha Yeni Başlıyor
Türkiye’nin bugünkü hamleleri, gelecekte atacağı adımların sadece bir önsözüdür. Sınırlarımız artık dar gelmektedir. Misak-ı Milli ruhuyla şekillenen bu yeni dönemde, kaybettiğimiz topraklar birer birer Türkiye’nin nüfuz alanına girecek, tarihsel sorumluluğumuz yeniden hayat bulacaktır. Türk insanı, tarih boyunca “adaleti tesis eden” millet olma özelliğini hiçbir zaman kaybetmemiştir.
Bugün Türk ordusunun kararlılığı ve Türk milletinin desteğiyle dünya, Türkiye’nin yeniden ayağa kalktığını görmektedir. Biz sadece kendimiz için değil, bu coğrafyada yaşayan herkes için barış, huzur ve düzeni sağlamaya geldik.
Son Söz: Türkiye Beklenendir
Halep’in taşlarına, tarihine ve halkına işlenmiş bir gerçektir: Türk milleti beklenendir. Bizim varlığımız, yalnızca askeri bir güç değil, aynı zamanda adaletin, insanlığın ve düzenin teminatıdır. Türkiye, bugün sadece sınırlarını değil, geleceğini de yeniden şekillendiriyor.
Bu süreçte Türk milleti, geçmişin ihtişamını hatırlamalı ve yeniden bu büyük davanın bir parçası olmalıdır. Bugün Halep’in, Musul’un ve Kerkük’ün beklediği Türkiye, yalnızca topraklarına değil, insanlığa da adalet getirmek için harekete geçmiştir.
Halep, Osmanlı’nın gölgesinde adaletin ne anlama geldiğini çok iyi bilen bir şehir. Ancak aynı zamanda, adaletin yokluğunun nelere mal olacağını da acı bir şekilde deneyimlemiştir. Osmanlı’dan sonra bu topraklara huzur, refah ve adaletin yeniden tesis edilememesi, yalnızca tarihi bir kayıp değil, insanlığın ortak bir sorunudur. Bugün Halep’in taşlarına sinmiş bu hikâye, hepimize bir çağrıdır: Adaleti yeniden inşa etmek, geçmişin mirasına sahip çıkmaktan geçer.
Tarih bizi çağırıyor ve biz de bu çağrıya kulak veriyoruz: “Türk milleti yeniden ayağa kalktı, bu topraklara adaleti getirecek tek güç Türkiye’dir.”
Rafet ULUTÜRK