Tarih: 23.10.2024 14:57

YENİDOĞAN ÇETESİ

Facebook Twitter Linked-in

Günlerdir yenidoğan çetesi aşağı, yenidoğan çetesi yukarı konuşup duruyoruz. Suçluları bulduk. 15 – 20 kişilik bir grup. Bütün bu çarpık sistemin suçunu onlara yükleyip kurtulduk. Tabii ki bunlar bir cani grubu. Ama acı gerçek şu ki, çete aklımızın alamayacağı kadar büyük ve maalesef yükseklerde.

            Çetenin birinci suçluları 24 Ocak 1980 kararlarını hayata geçirmek için Amerikancı faşist darbeyi yapan, başta Evren olmak üzere cunta yöneticileridir. Daha sonra açılan bu kanaldan yürüyen ve küresel sistemle entegrasyon masalıyla Milleti kandırıp cilalı iktidar koltuklarına oturtulan neoliberal sağ veya neoliberal sol liderciklerdir.

            1980’den sonra iktidara getirilen bütün particiklerin istisnasız tamamı özelleştirmeci, tamamı liberal, tamamı eş, dost, akrabacı, tamamı lacivert renktedir.

            Kamu işletmelerinin arazi parasına elden çıkarılması başlı başına büyük bir soygundur. Üstelik ekonomide kamunun liderliği hem üretimin kalitesi, hem de fiyat istikrarının korunması açısından hayati önemde iken, bu avantaj kaybedilerek, spekülatif ve kaotik ekonomiye geçilmiştir.

            Başta akaryakıt ve enerji olmak üzere, bütün değerli madenlerimiz, özelleştirme adı altında yabancılarında içinde bulunduğu konsorsiyumlara peşkeş çekilmiştir.

            Eğitimde özelleştirme yoluyla eğitim, kalite olarak diplerde sürünüyor. Eğitimin ticari faaliyet konusu haline getirilmesi, sözleşmeli öğretmenlik uygulaması ile asgari ücretli öğretmenler dönemine giriş yaptık. Yani eğitimde ortaçağ seviyesi. Olması gerekeni şöyle sıralayabiliriz; Öğretmenlerimiz, çocuklarımızı yarınlara hazırlayan bireyler olarak, her konuda örnek olmak durumundadır. Örnek giyinmeli, alanıyla ilgili bilgilerini kesintisiz şekilde güncel tutmak zorundadır. Bunun için de alanıyla ilgili yayınları takip etmelidir. Dolayısıyla öğretmen ücretleri açlık sınırının bayağı üstünde bir seviyede olmalıdır. Özelleştirmeci mantık bütün bu gereklilikleri atlayarak eğitimimizi ortaçağ seviyesine çekmiştir.

            Gelelim sağlıkta özelleştirme meselesine; Bir tarihte rahmetli eşimin kalp rahatsızlığı nedeniyle ambulans çağırdım. Ambulans hiçbir yere sapmadan Devlet Hastanesinin önünden geçerek, hastamı Reyap Hastanesi’ne götürdü. Birkaç sözde tetkikten sonra servise yatırdılar. Bir gün sonra doktor; “Hastaya anjiyo yapacağız. Bunun için kan sulandırıcı ilacını kestik” dedi. “Ben bu hastanede anjiyo yaptırmam” diyerek, hastamı hazırlamalarını, onu Mehmet Akif Ersoy Kalp Hastanesi’ne götüreceğimi söyledim. Hastamı Mehmet Akif Ersoy Hastanesi’ne götürdüğümde doktora ısrarlı şekilde sordum;

Hastamın anjiyoya ihtiyacı var mı?

Doktor: Kesinlikle yok

            Sağlıkta özelleştirme cinayettir. Üstelik bu sözde en ufak bir abartı yoktur. Bunu hem 45 yıllık devrimci bir politikacı, hem de Nasrettin Hoca’nın deyimiyle duvardan düşmüş biri olarak bu satırlara geçiriyorum.

            Sonuç olarak, üç beş kişilik cani grubuna suçu atarak bu günahlardan sıyrılamayız. Yenidoğan çetesi üç beş kişiyle sınırlı değil, 1980’den beri bu ülkeyi yönetenlerin tamamını kapsamaktadır. Tabii ki bu suçu bilerek işlemediler. Ama suçları devlet adamlığı vasfında olmamaları ama bu vasfa sahipmiş gibi davranmalarıdır. Bu uygulamaları göre göre bu particiklere oy veren vatandaş da kısmen suç ortağıdır. Hâlâ ders alınmamış ki İBB yönetimi, İGDAŞ’ın özelleştirilmesi için bir tarafını yırtıyor.

            Bu durumdan çıkışın yolu ise Üreticilerim Milli Hükümetidir. Yani kamu ağırlıklı karma ekonomiye geri dönülmesidir. Yani, başta sağlık, eğitim, akaryakıt, enerji ve stratejik madenlerin yeniden kamulaştırılması, devlet eliyle işletilmesidir…

Nazım Doğan

 

 

 

 

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —