“Zekâya düşman olan her kibir, bir ülkenin geleceğine kastetmiş olur.”
@stratejivefikirler
Zekânın en büyük düşmanı, cehalet değil; kibirdir. Çünkü cehalet öğrenmek ister, ama kibir zaten bildiğini sanır. Zekâya yapılan en organize ihanet ise, kibirle el ele vermiş mobingtir. Modern bürokraside, akademide, siyasette ve hatta dini cemaatlerde bile yükselmenin önünde duran görünmez duvar, işte bu kibirli mobing ağlarıdır.
“Kibir, kendi dar tünelinde kaybolmuş benliklerin; ışığa alerjisi olan karanlık gururudur.”
@stratejivefikirler
Kibir, yalnızca bireysel bir zaaf değil; kolektif zekânın önüne çekilmiş bir duvardır. Sırf bir fikir birini geçmesin diye bastırılır. Bir zeka, bir başarının gölgesinde parlamasın diye ezilir. Böylece toplum, yıldızlarıyla değil, gölgeleriyle anılır.
“Bir zekâyı susturmak, düşmanı konuşturmaktır.”
@stratejivefikirler
Zeki bireyler, kurulu düzeni tehdit ettiği düşünülen potansiyel tehdit unsurları gibi görülür. Çünkü onların varlığı, vasatın konforunu bozar. İşte bu yüzden mobing, sadece bir psikolojik taciz değil, bir sistematik imha planıdır. Ve ne yazık ki, en sinsi haliyle devlet kademelerinde, akademik kürsülerde ve şirket koridorlarında uygulanır.
“Kibirle yapılan her mobing, düşmanın istihbaratına sunulan gönüllü bir rapordur.”
@stratejivefikirler
Bu, artık bir kişisel gelişim meselesi değil, bir ulusal güvenlik sorunudur. Zekâsı bastırılan her birey, ülkenin beyin havuzundan eksilen bir damladır. Ve her eksilen damla, küresel rekabette bir adım geri düşmek demektir.
“Zeki insanları dışlamak, düşmana casus yetiştirmektir.”
@stratejivefikirler
Zekânın önü kesildikçe, insanlar mecburen başka kapılara yönelir. “Bu çocuk bizim kurumda kendine yer bulamadı” denilen zihin, başka ülkelerin kurumlarında kıymet bulur. Kibirle bastırılan her fikir, başka bir istihbaratın stratejik hamlesine dönüşür.
“Zekânın yolunu kapatan her ego, dış mihrakların iç kapıcısıdır.”
@stratejivefikirler
İslam geleneğinde kibir, kalbin en büyük hastalıklarından biri sayılır. Tasavvufta “ene” yani “benlik” terbiyeden geçmediği sürece, kişinin marifet kapıları açılmaz. Mevlânâ, “Benlik iddiası Firavunluktur” der. Firavunluk ise yalnızca zorbalık değil, aynı zamanda hakkın ve hakikatin önünü kesmektir.
“Bir milleti yıkan, cehalet değil; bilginin önünü kesen kibirdir.”
@stratejivefikirler
Felsefe der ki: Kibir, hakikatin duvarıdır. Psikoloji der ki: Kibirli insanlar başkasının varlığını tehdit olarak algılar. Dini öğretiler der ki: Kibir şeytanın ilk günahıdır. Ve ben bugün diyorum ki: Kibir, zekâyı itibarsızlaştıran sinsi bir tehdittir.
“Zekâyı bastıran toplumlar, kendi kıyametini yazar.”
@stratejivefikirler
Eğer bir toplumda yükselmenin ön şartı sadakat değil, yetenek olursa; orada adalet olur. Ama eğer sadakatin bile bir ego imparatorluğuna biatla ölçüldüğü bir sistem varsa, orada yalnızca sessizlik olur. Sessizlik içinde boğulan fikirler, yalnızca bireyleri değil, toplumları da çökertir.
“Bir fikri boğmak, bir milleti susturmaktır.”
@stratejivefikirler
Zekânın, liyakatin ve dürüstlüğün önü açılmadıkça; en iyi silahlar, en iyi yatırımlar, en iyi projeler bile işe yaramaz. Çünkü esas savaş, insan zihninde ve kalbinde başlar. Kibirle yapılan mobing, aslında toplumun kendi kendine yaptığı darbedir.
Son söz:
Bu yazıyı yalnızca bir serzeniş olarak değil, bir strateji manifestosu olarak okuyun. Kibirle savaşmayan bir millet, düşmanla savaşamaz. Zekânın önünü açmak, vatan savunmasının en akıllıca yoludur.
“Kibir ulusal bir virüstür. Zekâ, onun panzehiridir. Ama panzehir susturulursa, çöküş kaçınılmaz olur.”
@stratejivefikirler
Gürkan KARAÇAM