İnsan, duygularının yönettiği bir varlıktır. Sevinç, huzur, özlem, endişe ve elbette öfke… Bazen bir kelime, bazen bir bakış insanın içindeki alevi tutuşturur ve bir anda sesler yükselir. Öfkelenince bağırırız, sert sözler sarf ederiz, sanki söylediklerimiz duyulmuyormuş gibi haykırırız. Peki neden? Karşımızdaki kişi yanımızda olmasına rağmen neden sesimizi yükseltme ihtiyacı hissederiz?
Çünkü öfke, sadece sesleri değil, kalpleri de yükseltir, uzaklaştırır. Öfkelendiğimizde sanki ruhumuzla karşımızdaki kişi arasına görünmez duvarlar örülür. Bu duvarlar yükseldikçe, duyulmak için daha da bağırırız. Oysa bağırmak, mesafeyi kapatmaz, tam tersine daha da açar.
Sevgi ise bunun tam zıttıdır. Birbirini seven insanlar bağırmaz, çünkü arada duvarlar yoktur. Ne kadar çok seversek, o kadar az konuşmaya ihtiyaç duyarız. Bazen tek bir bakış, bir gülümseme, içten bir dokunuş her şeyi anlatmaya yeter. Çünkü sevgi, kalplerin birbirine en yakın olduğu anları yaratır.
Öfkelenmek insani bir durumdur. Ancak önemli olan, bu öfkeyle ne yaptığımızdır. Öfkenin bizi sevdiklerimizden uzaklaştırmasına izin verirsek, bir gün geri dönmek için çok geç olabilir. Sözler bir kez sarf edildiğinde geri alınamaz, yaralar kolay kolay iyileşmez. Bu yüzden tartışırken, kalplerimiz arasındaki mesafenin açılmasına izin vermemeliyiz.
Belki de en büyük erdem, en yüksek sesin değil, en derin sevginin duyulmasına izin vermektir.
Necat KACAN
Eğitimci Araştırmacı Yazar