Balkanlar...
Bir zamanlar Osmanlı’nın kalbi, şimdi ise mazinin izlerini taşıyan bir hatıra defteri gibi. Her köşesi tarih, her taşı destan. Tuna’nın hırçın dalgaları, Rodopların dingin esintisi, Meriç’in gür akan suları; hepsi birer şahit geçmişin ihtişamına, mücadelesine ve hasretine.
Evladı Fatihan… Osmanlı’nın fethettiği topraklarda kurduğu medeniyetin emanetçileri, Türkiye’nin sınırların ötesindeki yürekleri. Onlar, Osmanlı’nın mirasını koruyan, dillerinden, dinlerinden, geleneklerinden ödün vermeyen bir sabır abidesi. Tarih boyunca türlü acılar çektiler, sürgünler yaşadılar, zulüm gördüler ama hiçbir zaman eğilmediler. Onlar için vatan; sadece toprak değil, bir inanç, bir kimlik, bir yürek meselesidir.
Bugün Balkanlar’da, bir köyde yankılanan Türkçe bir türkü, hala o bağın kopmadığını fısıldar. Bir minareden yükselen ezan sesi, bu topraklarda neyin uğruna mücadele edildiğini hatırlatır. Evladı Fatihan’ın torunları bilir ki, tarih sadece bir geçmiş değildir; o, geleceğin omuzlarına yüklenmiş ağır ama gurur verici bir emanettir.
Selanik’in dar sokaklarında yankılanan ayak sesleri, Manastır’daki eski bir medresenin duvarlarında saklı fısıltılar; hepsi bir çağrıdır geçmişten bugüne. Dobruca’nın uçsuz bucaksız ovalarında, Vardar’ın kıyısındaki köylerde, bir çocuk gülümseyişinde bile Türkiye’ye duyulan sevdayı görmek mümkündür.
Evladı Fatihan için Türkiye sadece bir ülke değil, bir ana, bir kucak, bir limandır. Her sürgünde dönüp bakılan, her zorlukta dua edilen, her sevinçte hatırlanan bir memlekettir. Bugün de o sevda, sınırları aşarak yaşatılıyor. Gençler, atalarının mirasına sahip çıkarak, dillerini, kültürlerini ve değerlerini koruma mücadelesi veriyor.
Balkanlar’da tarih hala yaşıyor, hem de tüm ihtişamıyla. Fatihan torunlarının göğsündeki gurur ve gözlerindeki umutla. Bu bağ, ne sınırlarla ne de uzaklıkla kopar. Çünkü bu sevda, ezelden ebede uzanan bir yolculuktur.
Ve biliriz ki… Evladı Fatihan’ın yüreğinde Ay-Yıldız her zaman en parlak yıldızdır.
Rafet Ulutürk