Gerek yakın çevreden, gerekse siz değerli okurlarımızdan gelen soruları açalım bugün..
"Olanları, yaşananları gördükçe içim taşıyor beddua ediyorum, doğru değil biliyorum ama dayanamıyorum, nasıl durdurabilirim kendimi?
"Haksız yere edilen beddua tutar mı?"
"Annenin bedduasına sütü karşı gelirde, babanınki kesin tutar deniyor. Neden?"
"Efendimiz'de (SAV) zaman zaman beddua etmişken neden bize yasaklamış?"
Evet bunlar ve benzeri sorular hepimizin duyduğu veya kendi adımıza sorduklarımız..
Öncelikle BEDDUA nedir?
Bed: Kötü, çirkin demektir.
Beddua ise anlamına uygun olarak "Bed" duadır, yani kötü veya çirkin dua anlamındadır.. /BED DUA..
Sorulara sondan başlayalım.
EFENDİMİZ'İN (SAV) BEDDUA ETMESİ
Bu konu doğrudur.
Ancak Efendimiz'in Bed duaları sayılıdır!
Ve kendi şahsına yapılan hiçbir şey için bedduası yoktur!
Bilakis ve özellikle kavminin helaki için değil, her zaman hidayetleri için dua etmiştir!
Örneğin;
Kendisi Mekke döneminde İslâmı tebliğ etmek üzere Tâif'e gittiğinde, orada kötü bir davranışla, hattâ fiîli saldırıyla karşı karşıya kalmış; dönüşte taş yağmuruna tutulmuş, mübarek başı yaralanmış, ayakları kanlar içerisinde kalmışken; Cebrail (a.s) aracılığı ile Allah (CC) tarafından kendisine "onlar aleyhinde yapacağı bedduanın kabul edileceği, dilerse onlları toplum olarak helâk edeceği" bildirilmiş, fakat Efendimiz (SAV) "Hayır, belki bunların soyundan sana ibadet edecek çocuklar doğar, Yâ Rabb." demişti.
Yine; Uhud'da dişini kıran, yüzünü yaralayan düşmanları için:
"Allah'ım! Kavmimi hidayete erdir, çünkü onlar yaptıklarını bilmiyorlar." (Tecrîd-i Sarih Tercümesi: IV-314)
diye dua etmiştir.
Bunlar gibi yüzlerce örnek var...
Peki bu kadar hassas olan Efendimiz, (SAV) nerede ve ne için beddua etmiştir?
Sayılıdır bu durum..
Örneğin; Kâbe'de namaz kılarken, Rabbini ve ona kıldığı namazı alay konusu eden müşriklere beddua etmiş ve aynı kişilerin Bedir Savaşında yere serildiklerini gözleriyle görmüştür.
(Tecrîd-i Sarih Tercümesi-X/ 43-45)
Buradaki nüas şudur:
Kendi şahsının canı yandığı için değil, Allah (CC) adına bir alay söz konusudur!
Yani; ettiği sayılı bedduaların içeriklerinde Allah'a ve emirlerine yapılanlar, söylenenler vardır..
Bu ayrımı yapabilirsek sorduğumuz "Efendimiz (SAV) beddua etmişken neden bize yasaklamış?" sorusuna kendimizi sorgulayarak yanıt bulabiliriz..
Mesela benim şahsıma yönelik bir suçlama, hakaret, iftira hatta fizîki bir müdahale dahi olsa; "Efendimiz'de (SAV) etmiş" deyip beddua edebilirim?
Ya da, etmeli miyim?
Yukarıda yazdığımız örnekler ışığında etmemeliyim!
Burada da şu soru ekleniyor:
"Tamam da biz peygamber miyiz, onda ki sabır bizde var mı ki?"
Yok elbette..
Ama O'nun yaşadıklarını da biz yaşamamışızdır herhalde...
Anne babamıza, evlatlarımıza, konu komşuya, iş yaşamımızdaki insanlara hattâ sadece duyumlar üzerinden tanımadığımız insanlara beddua etmek bize ne kazandırır?
Diyelim ki; aile fertlerinden çok canımız yandı..
Beddua ettik..
Tuttu da..
Sonra?
Efendimiz'in ifadesi ile iki ucu yanan bir mızrak misâlidir BED DUA!
Bir tarafı karşıyı yaksa da, diğer tarafı da bizi yakmaz mı?
Sorulardan biri de, anne baba bedduasıydı..
"Annenin bedduasına sütü karşı gelir tutmaz, babanınki kesin tutar deniyor.Neden?"
Bu konuda böyle bir ayrım yoktur!
Zira Efendimiz (SAV): "Kendi aleyhinize, evlâtlarınızın ve mallarınızın aleyhine sakın beddua etmeyiniz ki; duaların kabul olacağı bir saate rastlarsınız da bedduanız kabul olmuş olur." buyurmuştur. (Riyazü's-Sâlihin Tercümesi- III/82)
Anne baba ayrımı var mı?
Annenin veya babanın çocuğuna en basit hali ile; "Bana yaptıklarını sende evladından göresin!" tarzı veya çok daha ağırları bed olsa da "Dua" dır!
Kabul edilen dua olsa ve evladını o "ah ettiği şekilde" görse o anne veya baba ne hisseder?
İşte o iki ucu yanan mızrak misâli, bir ucunda da kendi yanmaz mı?
İçi acımaz mı?
Peki nasıl sabredebilirim, dayanamıyorum!
"İNNELLÂHE MEASSABİRÎN"
"Allah sabredenlerle beraberdir"
Diye düşünerek...
Bu ayet bir çok sûrede geçer..
Sabırla ve o ettiğimiz "BED" dua yerine "GÜZEL" duayla..
Bed olanın kabulünü bekleyen biz, güzelin kabulünü beklesek meselâ?
İşte buradaki nüans da nefis!
Ve onu coşturan, kötülükten beslenen şeytan!
Şeytan nefsimizi intikam ile coşturuyor, nefsimizi ele geçiriyor ve fiîlen bir şey yapamadığımızda BED dua ile o anlık rahatlatıyor…
Ya sonra?
Muhtemelen sonuç her yönüyle pişmanlık..
Çünkü bu dünyada kazanmışlık hissi ile nefsimizi coşturan şeytan, hesap günü hesâbımıza ortak olmayacak!
Biz kazanabileceğimiz sabır sevabını dolaylı yoldan şeytana kendi ellerimizle vermiş olacağız!
Diğer bir soru da;
"Haksız yere edilen beddua tutar mı?"
Yine bir hadis ile cevabını verelim..
"Yapılan bir lânet (beddua) yerine vardığında, haksız yere yapıldıgını görünce sahibine dönecektir!"
(Tirmizî-Birr 48; Ebû Dâvûd-Edep/45)
Eşittir: TUTMAZ!
Yani, Efendimiz'in (SAV) "iki ucu yanan mızrak" tabiri ile; haklı olsak bile bedduada bir ucu ile zaten yanarken, haksız iken yapılanda, diğer uçta bize döner ve iki kez yanmış oluruz!
BED duadan uzak durmak gerek diyoruz, hele bir de bu şeklinden!
HAKSIZ İKEN!
Karşımızdaki kişinin bunu hakedecek bir yönü yoksa, bu kendimize kurşun sıkmaktır!
Çünkü bedduanın bize dönmesi dışında, aynı zamanda ciddî KUL HAKKIDIR!
Tersinden bakarsak da:
Bize haksız beddua edildi diyelim..
Duyduk, işittik..
O zamanda verdiğimiz bu hadisi hatırlayıp , "BED dua sahibini bulacaktır” deyip rahatlayalım…
Son sorumuz:
"Olanları, yaşananları gördükçe içim taşıyor beddua ediyorum, doğru değil biliyorum ama dayanamıyorum, nasıl durdurabilirim kendimi?
Bu soruyada ayet ile cevap bulalım:
"Kötülüğün cezası aynı misilde kötülüktür!
Ama(!) her kim affedip ıslâh ederse, onun da ecri Allah'a aittir!
Ve O zalimleri sevmez!" (Şuarâ Sûresi- 42/40)
Evet günümüzde yaşanılanlar dayanılacak gibi değil..
İçimiz dolup taşıyor, boğazımız düğüm düğüm kalıyor..
Haksızlıklar, zulümler aldı başını gidiyor..
Ama..
"Bed" dua ederek nereye varabiliriz ki?
Kendimize şunu soralım:
"O kötülüklerine dayanamadıklarımızın daha kötü olması mı işimize yarar, yoksa ıslah olmaları mı?"
Islah olup olmayacaklarını Rabbimiz bilir..
Ancak bize düşen duadır..
Hayır dua, BED olanı değil!
Verdiğimiz ayette ne demiş Rabbimiz?
"Kötülüğün cezası da aynı misilde kötülüktür!
Ama her kim affedip ıslâh ederse, onun da ecri(karşılığı) Allah'a aittir!"
Yani ayetle sabit, kötülüğe karşılık verebiliriz evet..
Bu fiîli de olabilir, beddua ile de..
Peki ayetin devamındaki "ama"?
Karşılığını bizzat Allah'tan alabilecek olmak sabretmeye değmez mi?
Kaldı ki zaten Rabbimizin adaleti şaşmaz..
Biz beddua etmesekte zalimler, kötüler cezalarını bulmayacak mı?
Bulacak!
O zaman gelin peygamberlerin sabrını örnek alalım..
Efendimiz'e (SAV) yapılanları ve verdiği karşılıkları düşünelim..
Yanlış tabirden Allah'a sığınarak; kendisine el kaldırana "elsiz", dil uzatana "dilsiz" davranışını, sabrını ve hayır duasını örnek alalım..
Karşımızdaki kötüler için illa BED dua içimizi soğutacak ise şöyle diyelim:
Allah'ım!
Sen ki herşeyi gören bilensin..
Zalime, kötüye, arsıza verdiğin mühlet süresinde, bize de misliyle sabır ver...
O ZALİMLERİN, KÖTÜLERİN, ARSIZLARIN ISLÂHI MÜMKÜNSE ISLAH EYLE!
ISLAHLARI MÜMKÜN DEĞİLSE ADÂLETİN HÜKMÜNDE CEZÂLARINI VER!
Bizi yaşadıklarımızdan dolayı isyan etmekten, sabrımız azaldığında onlara benzeyip karşılık vermekten muhafaza eyle...
"Ama her kim affedip ıslâh ederse, onun da ecri(karşılığı) Allah'a aittir!"
ayetindeki, vaad hükmünde karşılığını senden istiyoruz, nasip eyle...
Rabbim hepimizi her türlü kötülüğe karşı sabırlı, hayırlı ve güzel konuşan; şerden, kötü sözden, BED duadan uzak duran kullar eylesin...
Beddua etmiştik..
Pişman olduk!
O zaman hadi tövbe duasına..
Bedduaları geri çekmeye…
Rabbimiz merhameti sonsuzdur..
Affeder…
“BED” DUANIN KARŞILIĞINI GÖRMEK ZAFERDİR!
Diye düşünüyorsak şunu unutmayalım:
Bu zafer nefsin ve onu körükleyen şeytanın zaferidir!
Çünkü sabredip bizzat Rabbimizden alacağımız ecirleri, mükâfatları, karşılıkları bize kaybettirmeyi başarmışlardır!
Bunu aklımızdan çıkarmadan yaşamaya vesile olması niyetiyle…
VESSELÂM...