Her birimizin eşit haklarla yaşamak istediği bu güzeli Anadolu'da bir söz vardır.. Ki o da 'Zulmün artsın ki, zeval bulasın..' dır. Ve bu zulmü kimin neden yaptığını yazan, anlatanlarında tehdit edilip, yok olma, kaybolma, anlamını taşıyan zâi edilecekleri belirtilir, susturulmaya çalışılır.
Evet, risktir, söylemek, konuşmak zulmün olduğu, edildiği bir yerde. Buda doğrudur.
Peki, sadece yel değirmenleriyle değil, ne olursa olsun vazgeçmediği idealleri yüzünden bütün kötülerle savaşan Don Kişot o savaşı verirken kendisi için mi verdi?
Hep kendisine biçtiği rolle yeryüzündeki bütün hataları düzeltmeye ahdetmiş, ama ne hatadır, ne değildir, bunun muhasebesini de enine boyuna yapmamış, dur durak bilmez, yüreği doğru yerde olmasa kim bilir yaptıklarından da öte ne sakarlıklar yapabilecek, sevimli bir kahraman olarak hafızalarımızda kalan Don Kişotlar olmazsa sen, siz rahat mı edeceksiniz sanrısınız?
Bu sorunun cevabını ben bilsem de siz cevaplayın derken bir soru daha sorayım..
'Ey bana ve benden beter Donkişotlara yazma konuşma zai olacaksın' diyenler onca zulmü göremeyip ve bu zulmün er geç bir gün gelip kendilerini de zai edeceğini düşünmeyenlerin son yıllarda, aylarda, günlerde yaşanan onca zulümleri görmüyor mu, hissetmiyor mu?
Don Kişot’un ödünsüzlüğü, romantikliği, hayalciliği ve aynı Donkişot'un yanında olan ve onu her an gözleyen, ona kimi zaman hayranlık duyan, kimi zaman şaşıran, ama her zaman (daha doğrusu hemen hemen her zaman) onu gerçek dünyaya davet eden bir yoldaşı, yani Sanço Panza’sı olmasaydı anlamı olur muydu, o yaşamın ve hala büyük bir zevkle okunan romanın.
Ve her ikisinin adı yaşarken 'yazma, konuşma' diyenler yani 'Bana dokunmayan yılan bir yaşasın' diyenler nerede?
Onu da bilmem ama bildiğim tek şey yel değirmenleri ile yani birini, bir kralı, bir canavarı, devi ya da Tanrı’yı değil de değirmeni seçen Cervantes Don Kişot’un belli ki kendini aldatan bir gözü var,..
Peki bu aldanış neden diye baktığımızda?
Çünkü Yel değirmenleri ile savaşan Don Kişot’un birilerini cesaret edemediği savaşında hayalli krallarla, haydutlarla, düşman ordusu diye nitelediği koyun sürüleriyle, haksızlık yaptığına inandığı egemenlerle de kendince yüreğinde olan isyan gücüyle savaşır.
Gerçeklere inanmak yerine, bu gerçekleri yok sayarak bir kaçış dünyası yaratmayı amaçlayan Don Kişot karakteri de bu sayede edebiyatta en çok diriltilen edebi arketiplerin başında gelirken ona özenip, bedeli ağır olsa da kendi iç dünyasını tüm samimiyetiyle dışa vuran bu toplumun gözü, kulağı, dili olan gerçek gazetecilerdir...
Yani 'Kardeşim sen Don Kişotmusun?' diyenlere bu dünyada verilen en güzel cevap gerçek Don Kişotların olmasıdır..
Ve İspanyol edebi eserlerden biri olan Don Kişot'u suç merkezi olarak algılanan kitaplığa bırakıp, Anadolu'ya dönecek olursak ve 'Zulmün artsın ki, zeval bulasın..' sözünü yeniden hatırlarsak her zulmün er geç zeval yani yok olma, kaybolma, anlamını taşıyan zâi ile son bulacağı gibi Bin 605 yıllarından yayımlanan romanda ki Don Kişotların hep yaşayacağında unutmadan..