Her şeyin içi boşaltıldı. Ahlakın, adaletin, liyakatin, siyasetin... Ve nihayet insanın. Gözler kör, kulaklar sağır, diller kilitli. Zihinler rehin. Çünkü biz bu hale susarak geldik. Bir lideri kutsayarak, her sözüne “emrin olur” diyerek, şahıslara tapınarak geldik.
George Orwell’in meşhur eseri Hayvanlar Çiftliği hâlâ okunmalı. Hâlâ ibret alınmalı. Çünkü orada yazan “Bütün hayvanlar eşittir, ama bazıları daha eşittir” cümlesi, bugün içine düştüğümüz çukurun ismidir. Bugün, bazıları için hak sadece kendine hak. Eleştiri sadece karşı tarafa serbest. İyilik sadece yandaş yaparsa makbul. Ve bazıları için liderlik, sorgulanmaz bir peygamberlik.
Yok öyle yağma!
Siyaset, put değildir. Lider, peygamber değildir. Partiler tarikat değildir. Kimse bu ülkenin sahibi değildir. Herkes, bu aziz milletin hizmetkârı olmak zorundadır. Ve hiç kimse dokunulmaz, eleştirilemez, sorgulanamaz değildir!
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun dediği gibi; “Bir saniye sonrasına garantimiz olmayan bir dünya için, bu kadar fırıldak olmaya gerek yok!” Ne kadar haklıymış… Ama ne acıdır ki bugün, rüzgâr nereye eserse oraya dönen, menfaate göre yön değiştiren, gözünü koltuktan ayırmayan, dava değil dava(!) arayan fırıldaklarla doldu memleket!
Bu millete düşen nedir? Taklitçi değil takipçi olmaktır. Biatçı değil, akledici olmaktır. Düşünmekten korkmamak, sorgulamaktan çekinmemektir. Yanlışa yanlış diyebilmektir. Doğruya doğru demekten utanmamaktır.
Unutmayın:
Yanlış, kimden gelirse gelsin yanlıştır.
Doğru, kimden gelirse gelsin doğrudur.
Hakikat, gürültüye kurban edilemez.
Ve hiç kimse, eleştiriden muaf değildir.
Artık yeter! Domuzlara tapınmayın! Hiçbir gücün önünde eğilmeyin! Hakkı ayakta tutun, hakikati haykırın!
Çünkü bu ülkeyi kurtaracak olan, “düşünen insanlar”dır. Kandırılanlar değil, kandırıldığını fark edenlerdir.