Türk milletinin tarihi, yalnızca savaş meydanlarında değil, inanç ve kültür alanında da köklü değişimler ve dönüşümlerle doludur. Bu coğrafyanın ruhunda, Orta Asya steplerinin geniş ufkunda yankılanan Şaman duaları, Gök Tengri’ye açılan eller, bir süre sonra İslam’ın rahmet dolu çağrısıyla buluştu. Ancak bu buluşma, eskiyi tamamen unutarak değil, onu dönüştürerek ve bir anlamda İslam potasında yeniden şekillendirerek gerçekleşti.
Gelin, bu kadim bağları birlikte inceleyelim.
Şamanizm’den İslam’a Taşınan Adetler
Türklerin Şamanizm ve Gök Tengri inancındaki ritüellerin, İslam’a geçiş sürecinde nasıl şekillendiğine bakmadan önce, bu inançların doğasını anlamak gerekiyor. Şamanizm’de doğa ile iç içe bir yaşam, atalara hürmet ve kutsal ruhlara dua öne çıkıyordu. Gök Tengri ise gökyüzünü, düzeni ve evrenin ilahi gücünü temsil ediyordu.
Bu anlayışın etkilerini, İslam’a geçtikten sonra dahi birçok gelenekte görmeye devam ettik. Örneğin:
1. Mezar Taşları ve Atalara Hürmet:
Türkler, Şamanizm’den önce atalarını büyük bir saygıyla anardı. Bu gelenek, İslam’da kabir ziyaretleri ve dua etme kültürüyle devam etti. Bugün mezar taşlarında gördüğümüz “Ruhuna Fatiha” yazısı, Gök Tengri inancındaki ataların ruhlarına yapılan çağrının İslamileşmiş bir versiyonu gibidir.
2. Nevruz ve Baharın Kutlanması:
Nevruz, Şamanistik geleneklerde doğanın yeniden canlanması ve yaşamın kutlanması olarak görülürdü. Bu gelenek, İslam coğrafyasına taşındı ve özellikle Türk-İslam dünyasında, baharın gelişi dualar ve şenliklerle karşılanmaya devam etti.
3. Kurban Ritüelleri:
Şaman inancında, kurban kesmek, gök tanrısına ve doğa ruhlarına adanmış bir ibadet şekliydi. İslam’la birlikte bu gelenek, Allah’ın rızasını kazanmak için kesilen kurban ibadetine dönüştü.
4. Ocak Kültü ve Aile Bağları:
Türk toplumlarında, ocak kutsal kabul edilirdi. Ocağın tütmesi, ailenin varlığını sürdürmesi anlamına gelirdi. Bugün dahi Anadolu’da aileye “ocak” denmesi, bu Şamanistik anlayışın İslam potasında yoğrulmuş bir hali olarak görülür.
5. Doğa ve Evrenin Kutsallığı:
Şamanizm, doğanın bir parçası olmayı ve onunla uyum içinde yaşamayı öğretir. İslam ise “Doğayı Allah’ın emaneti” olarak görerek bu anlayışı daha üst bir mertebeye taşımıştır.
İslam ve Türk Kimliğinin Bütünleşmesi
Türklerin İslam’ı kabul edişi, yalnızca bir din değişikliği değil, aynı zamanda bir medeniyet sıçramasıydı. Ancak bu sıçrama, geçmişi tamamen reddederek değil, geçmişin izlerini koruyarak sağlandı. Bugün dahi Anadolu’nun dört bir yanında Şamanistik unsurların İslam’la kaynaştığı ritüellere şahit olabilirsiniz. Örneğin, nazar boncuğu kullanımı, dilek ağaçları, türbe ziyaretleri ve muska kültürü gibi uygulamalar, bu etkileşimden doğmuş miraslarımızdır.
Köklerden Kopmadan Geleceğe
Türk milleti, inanç ve geleneklerinde hiçbir zaman geçmişine sırtını dönmedi. Şamanizm’den İslam’a geçiş sürecimiz, bize millet olarak sahip olduğumuz derin hoşgörüyü, adaptasyon gücünü ve inanç birikimimizi gösteriyor. Ancak bugün, bu kadim bağların unutulma tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Unutmayalım ki tarihini bilmeyen, geleceğini inşa edemez. Şaman dualarıyla Gök Tengri’ye uzanan ellerin, Allah’a açıldığı bu eşsiz yolculuğu hatırlamak, hem tarihimize hem de inançlarımıza sahip çıkmak demektir.
Kadir Uğur Yılmaz