KÖYLÜ
Benim köyüm çok küçük bir yerleşim yeriydi. Genelde herkes birbiriyle uzaktan da olsa akrabaydı. Biz iki amcamlar ve babaannemle aynı avlu içinde kalıyorduk. Kocaman bir avlumuz vardı. Bayram sabahı üç amcakızı hep beraber o avluyu baştan sona kadar süpürürdük. Biz çok eğlenirdik bu işi yaparken. Elimizde su dolu bir kova olurdu. Süpürmeye başlamadan önce avluyu bir güzel ıslatırdık. Üç amcakızı avluda belli aralıkla başlardık süpürmeye. Galiba biz işten çok kahkahalar atar, on dakikalık işi bir saate zor bitirirdik. Bayram olmasa belki de akşama kadar sürerdi ve annelerin tabi; “üç kız bir işi bitiremediniz” lafları olmasa.
Babaannem evde kalmayı ve bizimle vakit geçirmeyi pek sevmezdi. Onun başka bir dünyası vardı. Babaannemin evini temizlemek bizim bir görevimizdi. Kimse bizden böyle bir iş istemese de biz öyle istiyorduk. Üç amcakızı fırsat bulduğumuzda babaannemin evini temizler her defasında da iyi bir azar yerdik. Aradığı hiçbir şeyi yerinde bulamazdı. Galiba eski diye bizim çöpe attıklarımızdı. Evi dip uçak temizler eski ne varsa atardık. Babaannem evine gelip o manzarayı görünce çok öfkelenirdi. Oysa biz ona iyilik yapmıştık.
Amcam o köyün tek gazete okuyan insanıydı. Kim kasabaya ya da şehre gitse mutlaka günlük gazete alması için sipariş verirdi. Gelen gazetenin de okunmadık tek bir sayfasını bırakmazdı. Tahta bir sandalyenin üzerine oturur bacağını bacak üstüne atar saatlerce elinden düşürmezdi. Köyde amcama herkes başkan diye seslenirdi. Amcamın adı “Ali başkan” olmuştu. Bazen de alay ederlerdi “hep okuyorsun ama başkan olamadın” diye. Oysa farkında olmadıkları bir şey vardı. Türkiye ve dünya en önemlisi siyaseti amcamdan öğreniyorlardı. Cumhurbaşkanı ve başbakan ne söylemiş, muhalefet ne cevap vermiş hepsi Ali başkan amcamdaydı. Bana göre köyün kütüphanesiydi. Bizimle konuşmayı pek sevmezdi. Aslında bizimle hiç konuşmazdı. Belki de çocuk olduğumuz için bizi dikkate almazdı bilmiyorum. Amcam yanımızdayken biz sessizce otururduk.
Amcam ekin tarlalarını kontrol etmeye giderdi. Dönüşte kucağında taze buğday başaklarıyla dönerdi. Akşam olunca avluya kocaman bir ateş yakar hepimiz başına toplanırdık. . Getirdiği taze başakları ateşte tütsülerdi. Biz ona “buğday ütmesi ” derdik. Taze buğday ütmesi yemediyseniz bana göre çok özel bir tadtan yoksun kaldınız. Elimiz ağzımız simsiyah olurdu. Biz çocuklara da büyük bir oyun oynama fırsatı çıkardı.
Avluda toplanan herkes koyu bir sohbete başlardı. O günlerden kalan en güzel şeylerden biri de gökyüzünde ne çok yıldız vardı.
Tarlalarımız kedilik denilen bir bölgede yan yanaydı. İkindin ezanından sonra hep birlikte bostan ve üzüm bağlarının bulunduğu kediliğe giderdik. Yol biraz uzundu ama biz hiç o uzaklık mesafesini anlamazdık. Annem, yengem ve biz amca çocukları hep birlikte güle oynaya sanki geziye çıkar gibi tarlaya giderdik. Bostan tarlasında bulunan karpuz, kavun ve acurları toplardık. Herkes kavun yerken ben olmamış kelek yerdim. Bütün aileye de bir eğlence çıkardı. Biz kelek değil “hışır” derdik. Hışır yediğim için herkes benimle dalga geçerdi. Ben hala kavun sevmiyorum. Bostan tarlasında işimiz bitince üzüm bağlarımızın bulunduğu tarlaya geçerdik. Hasırdan üzüm sepetimiz vardı. Benim en sevdiğim üzüm türü olan çekirdeksiz üzümleri toplardım. Üzüm toplamanın da bir bedeli vardı. Dönüşte mutlaka birimizi arı sokmuş olurdu. Tedavisi acil çamur yapılır ve arının soktuğu yere sürülürdü.
Bütün ihtiyaçlarımızı kendimiz karşılardık. Dışarıdan çok az şey alınırdı. Herkes de bir şehir hayatı özlemi vardı. Aslında ne kadar zengin ve özgür olduğunun kimse farkında değildi. O dönemde hepimiz şehirli olma hastalığına yakalanmıştık. Kendi işimizin kölesi olmak yerine başkalarına asgari ücret karşılığı hayatımızı, ömrümüzü satmaya razıydık. Şehirli olsak hele birde maaşlı bir iş bulsak da şu köy hayatından kurtulsak diye duaları ederdik. Gerçeklerin farkına varmak benim epey zamanımı aldı. Köyde kalıp efendi olmak yerine şehirde, hapis ve köle hayalleri kurmak kadar cahilce bir düşünceye dua etmezdim. Herkes şehre taşımak isterken sende bilmeden o akıma kapılıyorsun. Herkes köyde ki tarlalarını satıp şehre taşınma telaşındaydı. Kız istemeye gidildiğinde ilk sordukları maaşlı bir işi var mı oluyordu. Damat adayı şehirli bir de maaşlı işi varsa fazla uzatmanın anlamı da yoktu. Farkında olmadan hepimiz bu akıma kapılıp gitmiştik. Köyün havası da suyu da çok temizdi, belki de bizi çarpan da bu temizlikti. Ya da efendi olmak bize ağır gelmişti. Kendi işimizi yapmak bize hep ezik hissettiriyordu. Çiftçi olmak utanılacak bir durum gibi düşünülüyordu. Şehirli olana yarı bir saygı ve hürmet vardı. Bayramlarda şehirden köye ziyarete gelenlere hep bir özenti olurdu. Tatil dönüşü o beğenmedikleri köyden götürülen kışlık ve yazlık erzaklar neden bilinmez hiç hesaba katılmazdı. Bilinen tek gerçek onlar şehirli biz ise köylüydük. Oysa büyük lider Mustafa Kemal ATATÜRK “Köylü milletin efendisidir.” demişti. Bizim kendimize yakıştıramadığımız efendiliği elimizin tersiyle ittik. Marşal yardımlarıyla halkın çoğunluğunun köylü olduğu, kendi hayvanlarından elde ettikleri sütler dururken yavan süt tozlarıyla tanıştırıldı. Yanlış siyasetçilerin aldıkları yanlış kararlar ve izlenen yanlış politikalar yüzünden üretimden koparıldık. Şimdi anlıyoruz ki bir karış toprak sahibi olmak ve kendin üretim yapmak kadar özgürlük ve zenginlik yokmuş. Köyümüzü bırakıp apartman hayatına geçtik. Beton yığınlarının, kimsenin kimseyi tanımadığı modern hayatlarımızın esiri olduk. Balkonlarımızda küçük saksılarda çiçek yetiştirmek bile bir ayrıcalık haline geldi.
Şehir hayatı elbette olacak. Olmak zorunda. Sanayi teknoloji ve diğerleri de, hepsi dengeli olmalıydı. Şehri bu kadar yüceltirken kendi köyümüzü de yerle bir etmemeliydik. Hepsini unutsak Atamın söylediğini unutmamalıydık. Efendiliğimizi efendi gibi kabul edip ona uygun davranmalıydık. Bu durumdan hepimiz suçluyuz. Bu vebalin sorumluluğunu şimdi biz torunlar ve evlatlar olarak kat be kat ödüyoruz. Tarih tarihte kaldığı için tarih olmuştur ama tarihinden ders çıkarmayanlarda tarih olur. Topraklarımızın kıymetini bilmek ve tekrar efendi olduğumuz günlere dönmek umuduyla;
KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR/ATATÜRK