Tülay Dikmen ile Cuma Köşesi

Tarih: 12.07.2024 15:18

ÖLÜM, KABİR, BERZAH NEDİR?

Facebook Twitter Linked-in

 

Geçen haftalarda ölüm ve ötesi hayattan bahsedince, sizlerden bu konularda çokça sorular geldi.
Bu sebeple bu haftaki yazımızı yine soru cevap şeklinde yazalım.. 

Sorularımız şöyle: 

**Ölüm ânı nasıldır? Neler hissedeceğiz?
**Şeytanın son anda su ile kandıracağı doğru mu?
**Ölümden çok korkuyorum! Bu histen nasıl kurtulabilirim?
**Çekilen sıkıntılardan dolayı "Allahım al canımı da kurtulayım" tarzı ölümü istemek günah mıdır.
**Ceset veya ruh gömülene kadar olanları görür mü?
**Mezarda kabir azabını beden mi çeker ruh mu?
**Berzah âlemi neresidir.
**Ölen kişi olanları, arkasından ağlayanları görür mü?
**Ağlamalar sebebi ile azap çeker mi?
**Ölünün 3'ü, 5'i, 7'si, 40'ı veya 52'si ne anlama gelir?
**Sene-i devriyede kuran okutmak hayır yapmak sünnet midir?
**Ölüye yasin okumanın anlamı nedir?
**Meftâ mezara konduktan sonra hoca neden yalnız kalır, ne söyler orada?
**Mezar ziyaretinde meftâ geleni görür veya hisseder mi?


Öncelikle "ölüm" bir yokoluş olarak görüldüğünden hepimize ürkütücü gelir... 

Ölüm sadece ruhun bedenden ayrılmasıdır! Bir yokoluş değildir! 

Dünyada kaldığımız sürede bedene bağlı olan ruhumuz, ölüm ile serbest kalır aslında... 

Ruhumuz bedenimizdeyken; görmek için göze, işitmek için kulağa, düşünmek için beyne muhtaçtır...
(Bu konuyu bebek anne karnında iken hayat kaynağı olan göbek kordonunun doğduktan sonra hiç bir işe yaramayacağı ve çöp olacağı örneği ile anlatmıştık...) 

Ölümle birlikte serbest kalan ruhumuz, bu âzalarımızın varlığına gerek duymaz artık!
Onlar olmadan görür, işitir, düşünür ve bilir. 

Nasıl mı?
Rüyada olduğu gibi…
Uyuduğumuzda hislerimiz bu dünya ile ilgilerini keser kesmez, rüya aleminde farklı şeyler görebiliyoruz değil mi? 

Rüyada iken gördüğümüz şeyleri, duyduğumuz sesleri, yiyip içtiklerimizi, aldığımız kokuları, bazen korku veya sevinçlerimizi gerçek bedenimiz veya duyu organlarımızla mı yapıyoruz?
Hayır!
Ruhumuzdur hisseden... 

İşte bedenimiz  ruhumuza giydirilmiş bir elbisedir!
Eskiyip, işi bitince, atık hükmündedir! 

Ve dünya hayatımızda 'geri dönüşüm' adı ile ayırdığımız çöplerin geri dönüştürme tesislerinde ayrıştırıldığı gibi, atık halde olan bedenimizde en kapsamlı geri dönüşüm fabrikası olan toprak içinde ayrıştırılır! 

Bizim gördüğümüzde belki 'ıyy' diyerek ürktüğümüz, tiksindiğimiz her bir böcek, her türlü haşarat ise o fabrikanın bir işçisi bir makinesi hükmünde çalışır! 

Yani aslında, ilâhi kudret ile kendilerine verilen sorumluluğu yerine getirirler!


Şimdi  bu bağlamda soruları, dilimiz döndüğünce sırayla cevaplayalım... 

**ÖLÜM ÂNI NASILDIR? O ANDA NELER HİSSEDECEĞİZ? 

Bu sorunun cevabına ayetlerle başlayalım.. 

"Hayır, can boğaza dayandığında “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği!
(ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği!
Bacakların birbirine dolandığı zaman! İşte o gün sevk ediliş ancak Rabbinedir!" (Kıyamet Sûresi,75/26...30) 

Yani biyolojik olarak ölüm ânı; bilimsel olarak doktorların araştırmaları doğrultusunda ve ayette de Rabbimizin "bacakların birbirine dolanması" ifadesi ile sabittir ki, ruh çekilmesi ilk önce ayaklardan başlar ve göğüs kafesine doğru devam ederek boğazdan çıkışı ile son bulur.. 

Ölüm ânında ne hissedileceği ise; kişinin yaşadığı hayat ile doğru orantılı olarak çok kolay da olabilir, çok zor da! 

Yani kişi hayatı yaşarken îman üzere yaşamış, hakka hakîkate uygun yaşamış, haram helal gözetmiş ise ölüm ânında ızdırap çekmeden, Azrail (A.S) tarafından ruhu alınır.. 

Ama kötü ahlak ile yaşayan, zulmeden, haram helal gözetmeyen bir kişi ise ızdıraplı ve zor şekilde can verir!

Ancak Efendimiz'in (SAV) bile; sekerât anında (ölüm yaklaştığında) zorlandığını, terlediğini, "ölümü bana kolaylaştır" diye dua ettiğini, o anda yanında bulunan eşi Hz. Aişe (R.A) anlatıyor! 

Yani ölümün ânının, ruhun bedenden ayrılışının her türlüsü zordur! 

Âlimler bu konuyu; kişinin gerçek îman ehli olarak yaşamış biri de olsa o anda çektiği sıkıntının son nefeste dahî süren bir imtihan olduğunu anlatır.. 

Bunun dışında bahsedilen aşırı ızdırap hâli için ise Kur'an'da: 

"(Ya Muhammed!) Meleklerin, o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vura vura ve: 'Tadın cehennem azabını!..' diyerek, 
canlarını alırken gözlerinle bir görseydin!"
(Enfal Sûresi, 8/50)
Buyurmuştur Rabbimiz...
Normal zorluk dışında inkarcılara veya günahkâr olarak ölenlere dereceli olarak daha da zorlaşacağını da buradan anlayabiliriz...



**ŞEYTANIN SON ANDA SU İLE KANDIRDIĞI DOĞRU MU? 

Şeytan net bir tabir ile hırsızdır! 

İnsan için en değerli şeyi, îmanı çalmaya çalışır. 
Ve bu işi, hayatta iken yaptığı gibi son anda da yapmaya devam edecektir.. 

Su konusuna gelince,  ölüm ânı yaklaşan kişinin, belki çektiği zorlukla dudakları kurur çoğu zaman, belki susuzluğunu dile dahî getiremez haldedir.
Ancak eskiler bilir, o anda dudaklarına pamukla su veya varsa zemzem sürülür, ıslatılır..
Çünkü muhtemelen susuzluk çekiyordur.. 

Şeytanın işi ise en zayıf nokta ile îmandan uzaklaştırmaktır..
O yüzden su ile de bunu deneyebilir, başka ihtiyaçları ile de... 

Şeytan, insanın îmanını çalma hususunda pes etmez, ısrarcıdır!
Her yolu deneyecektir!
Herşeyi kullanacaktır! 

Ancak; gerçekten îmanı kuvvetli olan kişiler, ömür boyu hazırlandıklarından îmanları bir  nevî koruma altındadır! Çünkü onların imanı sadece akılda veya bedende değil, kalbin en derin köşelerindedir ve şeytan o derinliğe nüfuz edemez! (İNŞALLAH)



**ÖLÜMDEN ÇOK KORKUYORUM! BU HİSTEN NASIL KURTULABİLİRİM? 

Ölüm korkumuz "Ahiret Kaygısı"na dayalı ise, bu şekildeki korku faydalı bile olabilir..
Ama bunun vesvese şeklinde uykuları kaçıracak tarzda olması, kişiyi ümitsizliğe sevkedebilir. 
Kaldı ki bu şekli, yine şeytanın bir oyunudur! 

Bu korkunun fazlası ile ümitsizliğe düşmemenin yolu ise yine îmanı güçlendirmektir! 

Üstâd Bediüzzaman Hz.
“Îman hem nurdur, hem kuvvettir!
Hakîki îmanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir.” demiş... 

Hakîki îman her türlü korkuya karşı yeterlidir..
Ancak dua etmek, ibadetlerimize dikkat etmek, haram helal gözetmek, her ânımızın Rabbimiz tarafından görülüyor olduğunu unutmayarak yaşamak, bu anlamda güçlenmemize yardımcı olabilir ve korktuğumuz herşeyden  "Îman Gücü" ile kurtulabiliriz..(İNŞALLAH)



**ÇEKİLEN SIKINTILRDAN DOLAYI, "ALLAHIM CANIMI AL DA KURTULAYIM" DEMEK GÜNAH MI? 

İnsan hayatında bazen içinden çıkılamaz durumlar ve bitmeyecekmiş gibi düşünülen imtihanlar vardır..
Bu sebeplerle kul ümitsizliğe düşer, ölümden başka çâre olmadığını düşünür..
Allah muhafaza intihar gibi bir eylem de düşünemediğinden, ölümü talep eder... 

Ama böyle durumlarda, Efendimiz"in (SAV) sahih olan şu hadisini hatırlayalım! 

"Sizden hiç kimse ölümü temenni etmesin!
Mutlaka onu yapmak mecburiyeti hissederse, bari şöyle söylesin: '
Rabbim! Hakkımda hayat hayırlı ise, yaşat. Ölüm hayırlı ise canımı al.' " (Buhâri, Merda, 19) 

Bu hislere kapıldığımızda, bu şekilde dua Peygamberimizin (SAV) tavsiyesidir! 



**CESET VEYA RUH, GÖMÜLENE KADAR OLANLARI GÖRÜR MÜ? 

Bu konuda sahih olmayan rivayetler vardır.. 

Ölü yıkandığını, kefenlendiğini, gömüldüğünü görür, torak altında kafasını kaldırıp mezara dizilen "Mertek" adı verilen tahtalara kafasını çarpar ve o anda öldüğünü anlar vs gibi... 

Bunlarla ilgili hadislerde kaynaklar zayıftır.. 

Ancak sahih olarak yer alan; Müslim, Buhari ve Enes Bin Mâlik'ten(R.A) rivayetle anlatılan:
[["Peygamber (SAV) Bedir ölülerinin yanı başlarında durdu. Onlara seslenerek:
'Ey filanın oğlu filan. Rabbinizin size vaad ettiğini hak olarak buldunuz mu? Çünkü ben Rabbimin bana vaad ettiğini hak olarak buldum.' 

Bu durum karşısında Hz. Ömer:(R.A)  
'Yâ Resûlullah, nasıl ruhsuz cesedlerle konuşuyorsunuz?'deyince Resûlullah (SAV):
'Siz onlardan daha fazla işitici değilsiniz. Yalnız onlar bana cevap veremezler.'demiştir"]] şeklindedir.. 

Yani cesetlerin işitebildiği, ama cevap veremediğini ifade etmiştir.. 

Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki ölüler bedenleri ile değil, ruhları ile hissedebilirler.. 

Hadislerde Azrail (A.S) ile birlikte; 3 rahmet meleği, 3'te azap meleği geldiği bilgisi vardır.
Bu ise:
"(Ey Resûlüm, onlara) de ki; sizin canınızı almaya vekil kılınan ölüm meleği (Azrail) canınızı alacak..." (Secde, 32/11) 

"Sizden birinize ölüm geldiği vakit, elçilerimiz (meleklerimiz) onun ruhunu alırlar." (Enam,6/ 61) 

Ayetlerinde geçen,  çoğul meleklerimiz ifadesine dayandırılır.. 

Kişinin ruhunu Azrail (A.S) aldıktan sonra bu görevli meleklere teslim eder ve kabir azâbı çekecek bir kulsa azap meleklerine, değilse Rahmet meleklerine teslim eder.. 

Yine rivayetlerde, ceset gömülmeden dahî, azap veya rahmet başlamış olur. 

Ancak yukarıda verdiğimiz hadis ile birlikte değerlendirildiğinde, gömülene kadar meleklerin elinde olan ruh, olanları hissedebilir denmiştir.. 

Sorular bitmedi, ama çok uzun olmaya başladığından burada kesip haftaya devam edelim inşallah...
Haftaya kalan sorular:
**Mezarda kabir azabını beden mi çeker ruh mu?
**Berzah âlemi neresidir.
**Ölen kişi olanları, arkasından ağlayanları görür mü?
**Ağlamalar sebebi ile azap çeker mi?
**Ölünün 3'ü, 5'i, 7'si, 40'ı veya 52'si ne anlama gelir?
**Sene-i devriyede kuran okutmak hayır yapmak sünnet midir?
**Ölüye yasin okumanın anlamı nedir?
**Meftâ mezara konduktan sonra hoca neden yalnız kalır, ne söyler orada?
**Mezar ziyaretinde meftâ geleni görür veya hisseder mi? 

Bilgileri en ince ayrıntısına kadar süzgeçten geçirip, en kesin ve doğru bildiklerimizi yazarak anlatmaya çalıştık... 

DEVAMI HAFTAYA.... 

Rabbim doğru anlatabilmiş olmayı, doğru anlaşılabilmeyi... 

O gün gelince hepimiz adına en hayırlı, en kolay şekilde can verebilmeyi, berzahta cenneti yaşayıp, hesaptan sonrada cennete yerleşebilmeyi nasip eylesin duasıyla.... 

VESSELÂM...


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —