Tülay Dikmen ile İronik Sorgulamalar

Tarih: 23.07.2024 16:39

SOKAK HAYVANLARI YAŞASIN MI, ÖLSÜN MÜ?

Facebook Twitter Linked-in

 

Evet gündemde "Sokak Hayvanları Yasası" var.. 

Sular durulmuyor!
Çünkü işin iki tarafı var ve sadece bunlar tartışıyor... 

1- "YA HEP"çiler!
2- "YA HİÇ" çiler! 

Bir taraf diyor ki: 
"DOKUNMAYIN, YAŞASINLAR..
SOKAKLAR ONLARIN...
ÜREYEBİLİRLER DE! 
YAŞAM HAKLARI VAR ONLARIN DA...
SİZ ONLARA DOKUNMAZSANIZ, ZARAR VERMEZSENİZ SALDIRMAZLAR!
BİZE NİYE SALDIRMIYORLAR?
ONLARIN HAYATI, ÇOCUĞUNUZUN HAYATINDAN DAHA MI AZ DEĞERLİ!
SAHİP ÇIKIN O ZAMAN ÇOCUĞUNUZA!"


İkinci taraf ise:
"TOPLU İTLAF İSTİYOR! 

Birde üçüncü taraf var...
Sessiz..
İzliyor..
Anlam vermeye çalışıyor olanlara! 

Birinci tarafta olan "Hep" çilerin; çığlık çığlığa "DOKUNAMAZSINIZ ONLARA" diye bağırıp çağırdıkları videoları, sosyal medyada ibretle izliyoruz! 

Ya da "Hiç" çilerin; "BENİM ÇOCUĞUM ÖLECEĞİNE O KÖPEK ÖLSÜN!" diyerek, kendince çözüm bulup, klinik olarak "psikolojik anlamda sorunlu" kişi ruh hâli ile sokaktaki canlara eziyet eden, hattâ sanki intikam alırmışcasına öldüren insan(!)ların videolarını  da ibretle izliyoruz! 

Açıkça söyleyeyim, BEN ÜÇÜNCÜ TARAFTAYIM! 

Çünkü her ikisini de doğru bulmuyorum! 

Bu çok ciddi bir sorun ve her iki şekilde de çözümü mümkün olmadığı gibi, her iki şekli doğru da değil! 

Her iki tarafın düşüncelerinin getireceği sonuçlara bakalım birlikte: 

"BIRAKALIM OLDUĞU GİBİ YAŞASINLAR, ÜRESİNLER!"
"ONLAR KENDİNİ SEVENİ BİLİR, SEVSENİZ, BESLESENİZ SİZE SALDIRMAZLAR!" diyenler..... 

Birinci taraf olarak; "bırakın kendi hâline" diyenlerin dediği olursa, karşılaşacağımız sonuç: 

Ülke nüfusumuz 85 milyon.
Sokak hayvanları (kedi-köpek) tam olarak tespit edilmesi mümkün olmadığından, sayı 6-10 milyon  arası deniyor istatistiklerde! 

Bu durumda nüfusa yüzdelik oranı; %7 ilâ %12 civarında sokak hayvanı var demektir! 

Bu sayının ortalamasını alalım ve 8 milyon diyelim..
8 milyon sokak hayvanının yarısını da dişi kabul edelim...
4 milyon dişi hayvan.. 

Kediler de köpeklerde yılda en az iki, en çok 4 kez doğum yapıyor!
Her doğumda en az 4, en çok 8 yavrusu oluyor! 

Hadi en alt limiti baz alalım ve bir dişinin yılda iki kez doğum yaptığını ve yılda 4'er taneden 8 yavrusu olduğunu varsayalım...(BU SAYILAR EN AZI!) 

4 milyon dişi bu yıl içinde en alt limitte ürediğinde dünyaya gelecek yavru sayısı 1 yıl içinde 32 milyon olur!
%320 artış! 

Ortalama limitte; tek seferde 6 yavrusu olsa yılda 12 yavrudan toplamda 48 milyon yavru olur!
%480 artış! 

Yani; tedbir alınmazsa önümüzdeki yıl ortalama 8 milyon olan sokak hayvanı sayısı, hadi yavrulardan ölen, sahiplenilen vs oldu diyelim, en iyi ihtimalle 30-40 milyonu bulur! 

Bu ülke nüfusunun %36 veya %48'ine denk gelir! 

Sonraki yıl? 

İnsan sayısını geçer mi?
Geçer! 

Bu sayıları, bunun ne demek olduğunu bir düşünelim diye yazdım...

Şimdi kendi hallerine bırakalım, "dokunmayın" diyebilir miyiz?
HAYIR! 

Bu canların;  gerek sosyal yaşamda sayı olarak sınırı aşması veya etrafındakikere zarar verme boyutuna gelmesi, gerek kendi yaşamlarının açlıkla susuzlukla, hastalıklarla zor olması ve gerekse doğal yaşamdaki dengenin bozulması sebebiyle bir tedbir alınma zamanı gelmiş durumda...
Bunu kabul etmeliyiz! 

Ama bu tedbir kulağa hoş gelsin veya tepki almasın diye "ötenazi" ismi ile itlaf (öldürme) olamaz, olmamalı tabii ki!



Gelelim ikinci cenâha...
Yani; "Topatılsın, itlaf edilsin" diyenlere! 

Onlara da şu soruyu soralım:
Kâinatta gereksiz, vazîfesiz, bir işe yaramayan tek bir canlı türü var mıdır? 

Yoktur! 

Küçücük bir sinekten, bir dinazora, su altındaki en büyük canlıdan bir yosuna varana kadar....
Hepsi bir dengenin taraflarıdır! 

Biri olmazsa denge bozulur! 

Sizin ölsün dediğiniz kedi ve köpekler olmazsa da denge bozulur!

Meselâ; kediler olmasaydı....
Yeryüzü çok kısa süre içinde kemirgenlerin istilasına uğrar!
Fareler, çekirgeler, bilumum sürüngen ve kemirgenler evimize kadar girer!

Bu canlılar, en basiti evimizi, besin maddelerimizi kirleterek kullanılmayacak hale getirirler. 
Binalarda kendirerine oluşturdukları yuvalarda karşılarına çıkan elektrik kablolarını kemirerek kontaklara, dolayısıyla yangınlara dahî sebep olurlar. 

Ve geçtikleri heryere taşıdıkları hastalıkları yayarlar!
Bunlar; kuduz, tifüs, tifo, paratifo, hentavirüs gibi tehlikeli hastalıklardır! Yani bizim için ölümcül hastalıkların taşıyıcısıdır bu canlılar! 

Peki söyleyin şimdi..
Bize ölümcül zararlar verecek bu canlıların avcısı kediler, ölsün(öldürülsün) mü?
HAYIR! 

Ya köpekler? 

Bildiğimiz üzere binlerce yıldır, köpekler farklı coğrafyalarda ve insan topluluklarında çeşitli işlerde kullanılmıştır.. 
Çeşitli ırklar, boyutlar ve yeteneklere sahip köpekler, avcılık, çobanlık, koruma, taşıma ve avcıların yardımcısı hattâ son yıllarda emniyet, arama kurtarma gibi pek çok işte insanlara hizmet etmiş, etmeye de devam ediyor..
Ayrıca bu çeşitlilikleri ile doğada ve ekosistemde farklı roller üstlenirler, ve bu roller  biz insanlar için çok önemlidir! 

Köpekler doğal avcılar olarak; insan hayatında tehlike veya hastalık riski taşıyan hayvanların, vahşi doğadan bizim hayatımıza geçişlerinde de bir bariyerdir!


Onların var olduğu yere yaban domuzları, tilkiler, ayılar vs gelemez!
Yollarda, bahçelerimizde dolaşamaz! 

Ayrıca bizim için tehlikeli olan bu hayvanların popülasyonunu da (kontrolsüz çoğalma) onları avlayarak, bu iş için doğal vazîfeli olarak kontrol ederler. 
Ve  avlayıp yedikleri  bu hayvan leşlerinin de belirli bir kısmını yerler..
Doğal dengenin gereğidir bu!
Kalanı beslenmeleri gereken haşaratlar veya kuşlara, kedilere bırakırlar! 

Bu sayede; onlar biz farketmeden, belirli türlerin aşırı üremesini ve ekosistemin dengesini sağlar, diğer  bir çok hayvan türüne de besin hazırlarlar aslında! 

Toprağı kazarlar besin gömmek için!
Ama farketmeden doğal çapalama ile, el değmesi mümkün olmayan bölgelerde  toprağı havalandırırlar! 

Meyve ve tohumları tüketerek dışkılarıyla tohumların yayılmasına yardımcı olurlar. Bu, bitki çeşitliliğinin artmasınana bile katkı sağlar. 

Şimdi köpekler ölsün (öldürülsün!) mü? 

HAYIR!


Ayrıca; her canlının yaşam hakkı vardır!
Bu düşünce; insanlığın doğal, olması gereken düşüncesidir..
Kaldı ki, dînimizce de küçük büyük farketmeksizin hiç bir "canlıyı" öldüremezsiniz, eziyet edemezsiniz!
Bu büyük günahlardandır! 

Peki ne yapılmalı? 

Ben şahsım adına her iki tarafı da doğru bulmuyorum..
3'üncü bir taraf olmalı! 

Aklı selîm ile düşünen! 

Doğanın dengesini bozmadan, insan ya da hayvan olsun hiçbirinin zarar görmesine müsade etmeden bir şeyler yapılmalı! 

Hem de acil! 

İstatistiklere bakıldığında iş çığrından çıkmış durumda! 

Çözüm barınaklar deniyor!
Çözüm mü?
Yeterli mi? 

Ona da cevap maalesef hayır! 

Çünkü; Türkiye geneli  barınak sayısı: 254! (resmî kayıtlar)
Hayvan kapasitesi: 91 bin 955! 

Sokak hayvanı sayısı; Meclis Araştırma Komisyonu'na göre 4, istatistiklere göre 8-10 milyon! 

Hadi 4 milyon sayısını kabul edelim...
Barınak kapasitemize göre hesap yaparsak:
4 milyon sokak hayvanının 91 995'ine yerimiz var şu an!
Geriye 3 milyon 908 bin 45 hayvan kalıyor!
Onlar hangi barınağa gidecek??? 

Hadi sayıyı da görmezden gelelim...
Toplanıp barınaklarda rehabilite edilecek kısırlaştırılacak deniyor..
Barınaklarda veteriner var mı? 

İstanbul'a bakalım..
39 barınak varmış!
Ve sadece 4'ünde veteriner  kliniği varmış!  
Bu kliniklerde ve barınaklarda bulunan görevli veteriner sayısı 213 müş!
İstanbul'daki barınaklarda olan hayvan sayısı ise 17 bin küsür!
213 veteriner!
Hekim başına 79 bin 812 hayvan!
Sadece İstanbul! 

Bu sayılar şaka değil!
İroni de değil! 

Bırakın sokaktakileri, barınaklardakilere yetmesi mümkün mü? 

DEĞİL! 

Ötenazi adıyla itlaf, veya bakım evleri masallarıyla kendimizi kandırmayalım! 

İtlaf (öldürme, uyutma, ötenazi) doğanın dengesine de aykırı, o canın yaşama hakkına da! 

Barınak? Yok! Yeterli değil!
Olanların şartları da belli! 

Topu belediyelere atarak bu iş çözülemez! 

Çözüm ne? 

Devletin bu yasa içinde belediyelere ciddi bir ödenek ayırması! 

Bu ödenekle barınak sayısını arttırması, barınak şartlarının düzenlenmesi ve veteriner sayısı arttırması konusunda takip heyetleri kurması gerekiyor! 

Veteriner gençler işsiz… Çoğu ya üniversitede kalıyor, kalamayanları da en iyi hâli ile tekniker sıfatlı iş buluyor!

Alın size istihtam alanı!

Bu barınaklar yeterli ve şartlara uygun hale gelince de; oraya alınan hayvanların; gerekli muayeneleri, kısırlaştırma ve aşılama işlemlerinden sonra, sağlıklı ve saldırgan olmayanlarını doğaya bırakmaları....(Doğanın dengesi için gerekli bu!) 

Sağlıksız veya bulaşıcı hastalıklı olanlara barınaklarda özel bir bölüm ayırarak tedavileri ve ölene kadar bakım ve beslenmelerini sağlamaları... 

Saldırgan olanlarında ayırılıp, rehabilitasyona almaları gerekiyor! 

Bu bu kadar zor mu? 

Haa sıkıntımız her alanda olduğu gibi bu alanda da bütçe değil mi? 

Bu ciddi bir maliyet sonuçta! 

Barınakların yapımı, personel maaşları, hayvanların bakım tedavi giderleri vs.. 

Haklısınız! 

Ben kendime sorular soruyorum aylardır...
Cevap bulamıyorum bir türlü...
Cevapları bilen varsa söylesin lütfen... 

Meselâ sorularımdan biri....
Son 10 yılda Somali’ye yaptığımız insani ve kalkınma yardımlarının tutarı bir milyar doları aşmış!(Bu devlet resmî rakamları)


Ayrıca; yine Türkiye, devlet bütçesinden 1 milyar doları aşkın yardım gönderdiği Somali'ye Mayıs 2024'te de Ankara İncek'te “satış izinli” 5 bin metrekarelik arsa bağışlamış! 

Büyükelçilik binası için! 

Devletler arası "Mütekâbiliyet Esası" gereği bu şekilde arsa verilebilir buraya kadar normal diyelim... 

Ama bu kadar büyük(!) bir arsayı vermenin dışında binayı da biz yapacakmışız yine! 

Dikkatinizi çekmediyse altını tekrar çizelim.. 

Bu  koca arsayı ve bizim yapıp kullanımlarına sunacağımız binayı "hîbe" veriyoruz..
Amaaaa! 
Hem arsanın hem binanın  SATIŞ HAKKI ile! 

Yani; Somali isterse bu arsa veya binayı satabilir! 

Peki kime?
Farkeder mi?
Etmez! 

Bu arsanın değeride 250 milyon Türk Lirasıymış!
Bina maaliyeti hariç! 

Sorularıma cevap bulamıyorum dedim ya... 

Bütçemiz kısıtlı anladık..
Bu yüzden kemerlerde sıkacak delik kalmamışken, elimizle zorluyoruz daha çok sıkmaya...
Emeklisi, çalışanı perişan... 

Bunlar zaten gündem bile değil, sorun hiç değil, bunu da anladık! 

Ee şu an gündem "Hayvan Hakları Yasası"...
Ona da tamam... 

Ama anlayamadığım şey şu... 

Bütçemiz bırakın hayvanlara barınak yapmaya, insanımıza bakmaya bile yetmiyorken bu “eli bolluğumuzu” biri  açıklayabilir mi? 

1 milyon doların en azından bir kısmını kendimize, kendi insanımıza, insanımızın faydasına (Mesela en azından bu sorun için) kullansaydık günahamı girerdik! 

Aslında bu sorunu çözmeye bütçemiz müsatmiş demek ki!
Eeee?
Neden yapmamışız? 

Bu sorularımdan bir tanesi sadece... 

Daha çook var..
Ama buna bile cevap bulsam yetecek.. 

Bu durumda kullanılan bir atasözü vardır bilirsiniz... 

"AYRANI YOK İÇMEYE........." 

Biz birbirimizi yemeye devam ederken, başka bir atasözü de devreye girer ve der ki:  

“Atı alan Üsküdar'ı geçmiş....”

(Misal, Somali!)


              VESSELÂM....


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —