Romanlarda, masallarda; üç kafadar, beş kafadar başlıklı ipe sapa gelmez gurupların hikayeleri anlatılır durur. Gerçek hayatta ise saçma sapan hareket eden insanlar ve başlarına gelenler ibretle anılır.
Benim anlatacağım üç kafadar, birer devletten oluşan gurup! Bizim üç kafadar devletin en akıllısı, en deneyimlisi İran… Tarihi deneyimleri oldukça fazla! Varlıklarını Türklere borçlular. Kahramanlıklarını anlatırken Türklerle uğraşlarını önde tutmaya çalışırlar.
Türklerin zayıf anlarını kollamaya alışıktırlar. Türklerin düşmanlarının doğal müttefikleridir. İslam öncesi ve sonrası dönemlerde bu alışkanlıklarını terk edememişlerdir. Yani bir çeşit bağımlılık yaşıyorlar.
Şimdi diğer iki kafadarın adını koyalım. Bu ikisi adeta Mankurt, beyin yok, koydunsa arada bul. Günümüzde batı kültüründe bunlara Zombi deniyor. Bunlar ,kullanılmak için var olmuşlar; varlık nedeni başkalarının hedeflerine ulaşmalarını sağlamaktır.
Bunlar akıllı değil ama vahşidirler, kan içicidirler. Hiçbir şeyden ders almazlar, Başkaları için ölmeye dünden razıdırlar. Osmanlı döneminde bunlara teba-i sadıka denilirdi. Bunlar gördükleri iyiliğe nankörlükle cevap vermeye teşnedirler. Ermeniler yüz yıl öncesinde ve günümüzde de geleneklerini devam ettiriyorlar. En son Karabağ’da yaşananlar ibreti alemdir.
Üç kafadarın üçüncüsü ise Yunanlılardır. Yüz yıl öncesi Anadolu’da yaptıkları ile Kıbrıs’ta Kanlı Noel’de yapılanlar ibretlerle doludur.
Üç kafadar ,adeta birbirlerini tamamlayan mütemmim cüzlerdir. Bu üç kafadarın varlıklarını idame ettirmeleri Türklerin ayaklarına dolanmamaktan geçer.
İki kafadar haçlıların ağzına bakıyor. Kim bilir çok yakında ağızlarının payını alacaklar. “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olacaklar.” Üç kafadarın en akıllısı son dönemlerini yaşamaya başladı. Bir avuç Farisi yeniden yok olmanın eşiğinde; Aklına gelen her yerde Türklerin ayağına dolanmaya devam ediyorlar.
En son Beşar eset, uzanan Türk’ün uzanan dostluk elini, geri çevirmişti. Şimdilerde yerinde yeller esiyor. Ön görüşsüz Farisiler, kendilerini akıllı sanıyorlar. Çok güçlü Himen olarak kabul ediyorlar.
Yaşamak için Türk’e muhtaçsınız, nefes almak için Türk’e muhtaçsınız. Siz yönetim olarak iki parçalısınız. Bir birinizle kavgalısınız. Kendinizden başka düşmana ihtiyacınız yok! Yavaş yavaş olgunlaşıyorsunuz. İşiniz küçük bir üflemeye kalıyor. Sizler için çocukluğumuzdaki bir tanımı kullanıyorum. ”Osuruktan tayyare!”
Türklerin içindeki basit bir azınlıksınız. Size bela olarak Beluciler yeter. Sizler; Siyonistlerin istediği vakitte değil, Biz Türklerin arzuladığı zamanda yok olacaksınız. Bu kafayla giderseniz Başınızı vuracağınız son taş bu olacaktır. Coğrafyadaki Türkler biraz daha sabırlı olmalılar.
Siyasal iktidara derim ki, Siyonistlerin ve işbirlikçilerinin ellerindeki oyuncaklar, birer birer ellerinden alınmalıdır. Merhametin fazlası cilde zararlıdır. Eğer bir ümmetten bahsedecekseniz, Ümmetin içini temizlemeli, kuşatılmaktan kurtarmalısınız.
Kurmay subaylarının ölümüne ses çıkaramayan, Cumhurbaşkanlarının, bakanlarının ölümünü seyreden, misafirinin baş kentinde öldürülmesini seyreden bir devlet yapısına ne kadar devlet denirse! Bu yapı olsa-olsa! Kukla bir yapıya benzer. Kuklayı değil kuklacıyı dikkate almak gerek. Kukla bindiği dalı kesmeye başladı. Yakında düşecek. Azeri camilerine çöreklenmiş yılanları yok etmenin gerekliliğine inanıyorum. Vakti iyi değerlendirmeli.
Görklü Çalap’ımızın görkemli selamları, düşmanlarının durumunu iyi değerlendiren, yüce Türk ulusunun hizmetkarlarının üzerine olsun vesselam.