Allah aşkına bir susun!
Kürsüde konuşan bir Vali!
Salonda konuşan ise kim, belli değil…
Ortalıkta bir uğultudur gidiyor.
Ne kürsüde konuşanın söyledikleri duyulup anlaşılabiliyor,
Ne de salonda uğultuyu yayanlar duruma sahipleniyor.
Kimsenin de umurunda değil…
Aynı günün akşamındayız maalesef.
Ve
Bu defa konuşan bir rektör ve sabah ki uğultu ise maalesef vites değiştirmiş olarak, bir tık fazlasıyla devam ediyor. Sorun çözülmemiş, sıkıntılar halen daha sabahın şevkinin enerjisinde ve o saat/bu saat paylaşılamayan mal kavgası, ne yazıktır ki halen daha aynı kıvamında.
Rektör hocam ses düzeyini artırdıkça, konuşanlarımız rahatsız olacaklar ki; aynı oranda seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
Bir ara ayağa kalkıp, rektör hocamı susturmak istedim.
“Lütfen hocam; arkadaşlar rahatsız oluyorlar. Dilerseniz siz konuşmanıza ara verin, arkadaşlar kaldıkları yerden çözemedikleri Ferdi Tayfur’un mal paylaşım olaylarını, bitiremedikleri kan davalarını ve dahi (çok özür dilerim, hani bir deyim vardır ya; karılar hamamına çevirdikleri salonda) diledikleri gibi birkaç kelimenin belini kırıversinler, değil mi?
Rahatsız etmeyelim onları.
Hatta siz bir büyüklük göstergesi olarak bir karpuz siparişi verseydiniz de, bir de karpuz kesselerdi!
Geyikleri yarım kalmasın.
Ya Allah aşkına bir susun!
Lütfen bir susun…
Yeter artık da, bir susun.
Dinlemesini beceremediğiniz için bari bir susun.
Yetmedi mi?
Hem;
Ne yapılmasını bekliyorsunuz ki?
Elde cetvel masaya vurarak veya mahkeme salonunda hâkimin elindeki gibi bir tokmakla, kürsüye vurarak “sessizlik” bağırtısı mı yapılsın.
Aslında doğru ya, hocam bilememiş; o esnada birilerinizin yaygarasını dillendirdiği hastanenin güzelleştirilmesi ve daha kaliteli hale getirilebilmesinin çözüm yollarını aktarırken, unutmuş olabilirdi.
Hâlbuki gelirken arşivde bir yerlerde bulunurdu belki, eliyle sus işareti yapan hemşire resmi getirmeliydi yanında. Konuşmak için kürsüye çıktığında bir görevli arkadaşımız, kürsünün yanında o resmi sizin görebileceğiniz bir konumda size taraf tutarak en azından bir işaret çakardı değil mi?
Ya yeter artık, baydınız farkında mısınız?
Bir susun artık…
Hiç kimse ama hiç kimsenin, sizin birilerinizin geyiğinizi çekmek gibi bir mecburiyeti yoktur.
İnsanlar sizin bu özel gününüzde, size özel olarak hazırlamış oldukları programda, bir arada bulunmanın güzelliğini idrak ederek; bir şeyleri paylaşarak yapmaya çalıştıkları halde, sizinle aynı günü paylaştıkları gerçeğini unutup, onlara saygı göstermek açısından en azından 10 Ocak İdareciler Günü hatırına bir jest manasında (!) sessiz kalıp, “lütfen” dinleyerek gösterebilirdiniz.
Ama nerdeee!
Yeter artık, lütfen ama…
En azından o ortamı sizinle mecburen paylaşan ve gerçek anlamda da rahatsız olan bizler, size “kesin sesinizi” demiyoruz; kabahatinize özür ise asla beklemiyoruz…
Lütfen ama bir susun.