TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Dışişleri Bakanlığı bütçesi görüşmeleri yapıldı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan komisyon salonuna geldi. Geçen günlerdeki bakanlıkların bütçe görüşmelerinin aksine Fidan’a yönelik muhalefet milletvekillerinin protesto amaçlı döviz ya da söylemde bulunmadı. Komisyonda CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan’ın konuşması dikkat çekti. Tan, “Biz kabul etmesek de Avrupa Birliği’nin yolu Kıbrıs’tan geçiyor. Çözüme yönelik BM parametreleri özetle iki toplumlu, iki bölgeli ama yeni bir federasyon öngörüyor. Bizim bunu tek taraflı çöpe atmamız ikna edici olmuyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Tan komisyondaki konuşmasında özetle şunları kaydetti:
“’Üyesi olduğumuz Batı devletler ailesi’ ifadesini özellikle kullandım. Zira Türkiye Cumhuriyeti NATO müttefiki olduğu gibi, Avrupa Konseyi kurucu üyesi ve Avrupa Birliği’nin de resmen aday ülkesidir. Türkiye’nin ‘çağdaş uygarlıklar düzeyini yakalama’ hamlesi cumhuriyetten önce başlamıştır ama o doğrultuda en önemli sıçramayı da muazzez hatırasını her zaman saygı ve minnetle yad ettiğimiz büyük Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetle gerçekleştirmeyi başarmıştır. Esasen, bugün karşı karşıya bulunduğumuz pek çok sorunun temel nedeni de cumhuriyetimizin hangi tarihsel gelişimin uzantısı olarak kurulduğunu yadsımamızda, organik kimliğimizle sürekli kavga etmemizde, adeta bir kişilik bölünmesinin semptomlarını dış politikaya yansıtmamızda saklıdır.
“Sözlerime başlarken ifade ettiğim üzere, kuzeyimizde Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimiyle başlayan savaş sürüyor. Güneyimizde ise HAMAS’ın 7 Ekim’de yaptığı kitlesel terör saldırısına İsrail’in orantısız hatta soykırıma varan askeri yanıtıyla başlayan savaş artık Lübnan, Suriye ve Irak’taki hedefleri kapsayarak genişliyor. Aynı bağlamda İsrail ile İran arasındaki gerilim ise karşılıklı saldırı ve misilleme döngüsüyle açık çatışmaya dönüşmüş durumda. Biz, her iki meselede de çözüme katkı sunar görünüyoruz. Ancak yalnızca görünüyoruz! Oysa etkin değiliz ve sözümüze kulak veren de yok. Bir bakıma kendimiz çalıp, yine kendimiz oynuyoruz.
“23 Ekim’de bu defa Cumhurbaşkanı Erdoğan BRICS Liderler Zirvesi için gittiği Kazan’da Rus mevkidaşı Putin’le görüştü. BRICS’in NATO’ya, Avrupa Birliği’ne alternatif teşkil etmediği anlamında ifadeler kullandı. Geçen gün Brezilya’daki G-20 zirvesinden dönüşündeyse bu defa ABD, İngiltere ve Fransa’nın Ukrayna’ya uzun menzilli silah sevkiyatına tamamen karşı olduğumuzu belirtti. Biz bu arada halen dahi BRICS’e resmen üyelik başvurusu yapıp yapmadığımızı da öğrenemedik. Hatırlayacaksınız, Sayın Fidan 10 Eylül’de nihayet beş yıl aradan sonra Avrupa Birliği’nin genişletilmiş gayriresmi dışişleri bakanları toplantısına katılmıştı. BRICS üyeliğimiz konusunu işte o toplantı dönüşünde dolaşıma sokmuştu. Aradaki bağlantıyı kurmak herhalde gözlemciler açısından zor değil. İşte okunaksız dış politika dediğimiz budur.
“Filistin meselesinde o denli HAMAS yanlısı olduk, o denli Filistin meselesini HAMAS davasına eşitledik ki sözümüz duyulmaz, dinlenmez, ciddiye alınmaz oldu. İşi HAMAS’ı Kuvayı Milliye’yle bir tutmaya, HAMAS’ın Anadolu’yu savunduğunu iddia etmeye dek vardırdık. O arada İsrail’le olan on milyar dolarlık ticareti durdurduğumuzu iddia ettik.
“Öte yandan bu meselenin İsrail-İran gerilimi boyutunu görmezden gelemeyiz. Nedense ABD’de Trump’ın başkan seçilmesini bölgemizde Netanyahu hükümeti kadar sitayişle karşılayan sadece AKP hükümeti oldu. Trump’ın İsrail’e kayıtsız şartsız desteğinin süreceği ve İran’a karşı yaptırımları artıracağı herhalde ortada. İsrail, İran’ın Ortadoğu’ya uzanan kollarını Lübnan ve komşumuz Suriye’de kesiyor, artık diğer komşumuz Irak’ta da İran destekli milisleri vurmaya başladı. Kıbrıs ve Yunanistan dosyalarında artan bir hareketlilik gözlüyoruz. Bakınız bugün Mavi Vatan’dan ne dışişleri bakanı ne cumhurbaşkanı söz ediyor. Zira Yunanistan’la Ege’de bahar yaşanıyor. Bu fena mı? Kötü mü? Asla.
“Biz kabul etmesek de Avrupa Birliği’nin yolu Kıbrıs’tan geçiyor. AB gerçek bir stratejik körlükle bundan yirmi yıl önce adanın güneyindeki yönetimi tüm adayı temsil eden bir devletmiş gibi üyeliğe kabul etmişti. 15 Kasım’da kuruluş yıldönümünde Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in ziyaret ettiği KKTC’yi ise aradan geçen yıllarda bizden başka hiçbir devlete tanıtamadık. Çözüme yönelik BM parametreleri özetle iki toplumlu, iki bölgeli ama yeni bir federasyon öngörüyor.
“Bizim bunu tek taraflı çöpe atıp, iki devletli bir çözüm önerisiyle ortaya çıkmamız yahut anlaşılması güç bir eşit egemenlik kavramı geliştirmemiz muhataplarımız, müttefiklerimiz nezdinde ikna edici olmuyor. Kol bükerek, çözümsüzlüğü çözüm gibi tanıtıp, zamana oynayarak yol almaya çabalamak da yine dış politikamızın bütünlüğünü bozuyor. Ege’de ise geleneksel tutumumuz buranın coğrafi kendine özgülüğünden ötürü uluslararası hukuk, yani taraf olmadığımız BM Deniz Hukuk Sözleşmesi uygulanamayacağı için karşılıklı oturup siyasi çözüme ulaşmaktı. Hazır Mitsotakis hükümeti güçlü kamuoyu desteğine sahipken ve şimdi o yönde çaba gösterilirken uluslararası hukuk temelli savlar geliştirmek bir başka çelişki. Genel olarak Kıbrıs’ta ve Yunanistan’la çözüm arayışlarımız da birbirleriyle metodik bakımdan yine çelişkili.”
Namık Tan’ın sözleri, CHP cenahından AB ile süslenmiş taviz görüşünün ilk dile getirilişi değil.
Şurana başlayalım; Avrupa Birliği ve Türkiye arasında 2013’te vize serbestisi kapsamında yeniden başlayan görüşmeler 6 AB kriterinde takılmıştı. Bunlar;
-Terörle mücadele mevzuatında düzenleme.
-Yolsuzlukla mücadele.
-Europol ile işbirliği.
-Kişisel verilerin korunması.
-AB ülkeleri ile adli yardımlaşma ve suçluların iadesi.
-Geri Kabul Anlaşması.
Bunlar içinde “AB ülkeleri ile adli yardımlaşma ve suçluların iadesi” başlığı ise doğrudan Güney Kıbrıs’ı tanımak demek. Hatta AB’nin üye ettiği ve kabul ettiği şekilde adanın tamamını Rumların yönetimindeki sözde ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ olarak tanımak anlamına geliyor. Yani AB’ye üyeliğin şartı, KKTC’den vazgeçmek demek!
Şimdi açıklamaları hatırlayalım:
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ilk sinyali 1 Temmuz’da T24’e röportajında verdi. "Kıbrıs meselesini Cumhuriyet Halk Partisi'nin konuşmaktan kaçtığı meselelerden biri olmaktan çıkarmak gerektiğini" söyleyen Özel, şöyle devam etti:
Kıbrıs'ta bir çözümü savunmanın, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğini savunmanın vatan hainliği gibi nitelendirilebileceği süreçlerin çoktan geride bırakılması gerekiyor. Türkiye, Yunanistan, Kuzey Kıbrıs, Güney Kıbrıs'ın hep birlikte Avrupa Birliği'nde yer alabilmesini oturup konuşmamız lazım. Bu konuda cesaret göstermemiz lazım."
19-20 Temmuz’da KKTC’de bulunan Özel, ilk ziyaretini federasyoncu Cumhuriyetçi Türk Partisi’ne (CTP) yaptı. CHP Genel Başkanı, KKTC hükümet görevlileri ile temaslarında Türkiye’nin garantörlük hakkının kesinliğini vurgularken, federasyon taraftarlarıyla temaslarında iki devletli çözüm politikasına sıcak bakmadığının sinyalini verdi.
CTP’de açıklama yapan Özel TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilen, "İki devletli çözüm adada kalıcı barışı sağlamanın yegane yoludur" ifadesini içeren, "Kıbrıs Barış Harekatı'nın 50. Yılı" tezkeresini şöyle değerlendirdi:
"CHP olarak biz Kıbrıs Türkü'nün evet demediği hiçbir şeye 'evet' demeyiz. Bir kez bunun bilinmesi gerekir. İkincisi, biz her zaman müzakereden ve çözümden yanayız ama bu çözümün adı bugünkü statüko göz önüne alındığında sizin yaptığınız tanımlama mıdır."
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel geçen günlerde Özlem Gürses’in programına konuk oldu. Özel, gelen soru üzerine KKTC’nin fesih edilmesini ve Rumlarla federasyon kurulmasını savunan CTP için 'kardeş partimiz' sözlerini kullandı. Özel’in sözlerine tepki yağdı.
Gürses’in “Kıbrıs’ta sizce bir cumhurbaşkanlığı değişikliği olur mu?” sorusuna Özel, “Olabilir. Anketlerde CTP’nin adayı Tufan bey (CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman) önde. Mevcut Cumhurbaşkanı ile yarışıyor. Ama tabii Kıbrıs siyaseti kendi haline bırakılırsa çok farklı. Türkiye’nin müdahaleleri Kıbrıs siyasetinden etkili oluyor. Ama çok çekişmeli bir yarış olacak. CTP tabii bizim kardeş partimiz.” karşılığını verdi.
Özel geçenlerde Kıbrıs basınına da bir açıklama yaptı. Özel'in açıklamaları "Kıbrıs'ın Kararlarını Kıbrıslılar Vermeli" şeklinde KKTC medyasında yer buldu.
Müstafi Amiral Cihat Yaycı Özel'e şu yanıtı verdi:
"Sayın Özgür Özel hala Kıbrıs sorununun aslında ne olduğunu pek öğrenemedi sanırım.
Kıbrıs meselesi diye adlandırılan konu aslında; Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanıp, bağlanmaması ya da en azından Rum yönetiminde olup olmamasıdır.
Ancak Özgür Bey Kıbrıs meselesinin Kıbrıslıların isteği doğrultusunda çözülmesinden bahsediyor.
Peki Kıbrıs Türkleri Rumlara katılmak isterse, ya da Türk askeri Kıbrıs’ı terk etsin derlerse, ya da biz Türkiye’nin garantörlüğünü istemiyoruz derlerse Türkiye seyredecek mi yani?”
Emekli ABD Büyükelçisi ve CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan da Temmuz ayında TBMM Genel Kurulu'nda Somali'ye yönelik iki senelik tezkere konuşulurken skandal bir konuşma yaptı. Tan Mavi Vatan politikası için "masal" ifadesini kullandı:
"Benim bu anlattıklarımdan belki AKP iktidarı ders çıkarır diye umutlansak da önümüzdeki tezkere, iktidarın her zamanki gibi yanlış dersi çıkarmış olduğunu gösteriyor. Biz onların çıkardığı yanlış derslerin ceremesini tekrar tekrar çektik. Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’ı işgali sırasında iktidara gelen AKP, yerini sağlamlaştırdıkça dış politikada etkinlik ile 'işgüzarlık'ı karıştırmaya yöneldi. Ulusal çıkarların korunmasına odaklı dış politikayı özgüven eksikliği saydı. Âdeta 'Lafla peynir gemisi yürümüyor.' deyişini yanlış çıkarmak için dış politikayı her koşulda bağırıp çağırarak yürütmeyi yeğledi. Orada da durmadı; yeri geldi, Osmanlı'yı ihya hayalleri kurdu; sınır ötesi harekâtlarla yetinmedi, denizaşırı maceralara yeltendi. Bir ara tutturduğu mavi vatan masalından -o da koşulların zorlamasıyla yani ekonominin iflası kapıya dayanınca- neyse ki oldukça çabuk yüz geri etti."