9626,56%-1,01
35,19% 0,03
36,71% 0,06
2956,65% -0,38
4814,09% -0,29
Devlet Bahçeli'nin PKK elebaşı Abdullah Öcalan ile çağrısını işaret eden Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, PKK'nın Suriye'deki kolu PYD ile temas kurulabileceğini ifade etti.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, T24'den Cansu Çamlıbel'in sorularını yanıtladı. PKK’nın Suriye’deki kolu PYD ile "temas" kurulabileceğini ifade eden Davutoğlu, "Türkiye'de Bahçeli'nin öne çıkardığı süreçte birtakım ilerlemeler olursa paralel olarak PYD ile temaslar olabilir." dedi.
Davutoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
Türkiye için Kürtler bir tehdit değildir. Bunu bir kere varsayım olarak benimsemeliyiz. “Kardeştir, tarihdaştır, kaderdaştır” diyerek yaklaşacaksınız. Ondan sonra da ihtilaf mı var? Söyleyeceksiniz, konuşacaksınız onunla. Burada bu iki şeyi birden yapmak lazım. Ulusal uzlaşı çalışmalarına Kürtlerin katılımını teşvik etmek lazım. Ama hangi Kürtler? Bakın şimdi dedim ki Haseke’deki PYD'nin kontrolünde olan Kürtleri tek başına muhatap almak da doğru değil.
Bir ulusal uzlaşı konseyi bir an önce kurulmalı ve orada sadece Haseke’den değil Hama'dan ve Halep'ten, Afrin’den Türkiye’ye müzahir Kürtlerin temsili sağlanmalı. Şam'daki birkaç mahallede de yoğun Kürt var, belki 50 bin civarında. Böylece Suriye'deki Kürtlerin tümüyle PKK ya da PYD kontrolünde olduğu algısını yıkmak lazım. Sonra da Türkiye'de Bahçeli'nin öne çıkardığı süreçte birtakım ilerlemeler olursa paralel olarak PYD ile temaslar olabilir.
Ama burada esas aktörlerden biri de Amerika. Amerika'ya da çok net şu mesaj verilmeli; buradaki milis yapısı dağılacak, diğerleri Suriye'nin milli ordusuna katılacak ya da polis olabilirler. Yerel polis olabilirler ama bunların Türkiye'yi tehdit oluşturmayacak şekilde yapılandırılması lazım. Amerika ile bunların hepsinin konuşulması lazım.
Ben görevde olsam şunu tavsiye ederdim. Bir üniter devlet olması tercihimizdir ama Suriyeliler kendi aralarında otonomiye dayalı bir çeşit federatif yapıda anlaşırsa, bu Türkiye için korkulacak bir şey değildir. Mesela başka bir alanda da bir Türkmen otonomisi olabilir. Yeter ki sınırımızın yakınında, düzenli ordunun dışında bir milis gücü ya da ordu olmasın. İstenilecek tek şey budur. Yani yeni bir Kandil oluşmaması lazım. Zaten orası dümdüz bir yer, Kandil de oluşamaz. Suriyeliler otursun karar versin ve bu süreçte daha önce hiç merkezde yer almamış Kürtlerin de merkeze taşınması lazım.
Şimdi bakın, Kürt sorununun 3 ayağı var. Birincisi, Türkiye’nin genel demokratikleşmesiyle ilgili. Türkiye’de o açıdan sadece Kürt sorunu yok, Alevi sorunu da var, muhafazakâr sorunu da var. Türkiye’nin genelinde olan bu sorun Kürtler açısından daha fazla. O nedenle ikinci ayak, kayyım atamaları da dahil olmak üzere bölgesel bir yeni uzlaşmaya ihtiyacı. Üçüncü ayak ise Suriye ve Irak Kürtleriyle uzlaşma. Bunun olması için PKK, PYD kendi içinde bir iç muhasebe yapıp, “bundan sonra barışçıl bir siyaset hareket olacağız” diyecek. Diğer taraftan da Türkiye kendi içinde demokratikleşirken yurt dışındaki Kürtleri aynı Türkmenler gibi kendi soydaşı görecek. O yüzden Sayın Bahçeli’nin aldığı inisiyatifi çok önemsiyorum. Benim bu anlattığım stratejinin en fazla karşısında duracak kesim açısından Sayın Bahçeli önemlidir. Bizim panikle davranmamamız lazım. Şu anda Şam, Türkiye’ye müzahir bir yönetimin elinde.
Şimdi tabi arka planını bilmiyorum. Acaba orada Colani ile bir görüşme yaparken Emevi Camii'ne gidildi de böyle bir görüntü ortaya çıktı mı? Bu arka planı bilmeden haksız yorum yapmak istemem. Ama bana sorarsanız tabii daha sivil bir görüntü verilmesi daha doğru olurdu. O görüntüyü Dışişleri Bakanı’nın ya da Cumhurbaşkanı’nın vermesi daha doğru olurdu. İstihbarat yetkilileri mümkün olduğu kadar kamuoyuna görüntü vermez. Dolayısıyla bizim bu anlamda dikkatli olmamız lazım. Araplardaki İran alerjisine benzer bir Türk alerjisi doğmasına asla izin vermemek lazım. İranlıların yaptığı en büyük hata şuydu; “Dört Arap başşehri bizim denetimimizde” (Bağdat, Şam, Sana ve Beyrut) diyorlardı. Kaç sefer ben dışarı bakanıyken de uyardım, “Yapmayın, söylemeyin” bunları diye.
Muhalif kanallarda bize karşı üslup çok değişti. Sadece bana karşı da değil. Saadet Partisi'ne, Deva Partisi'ne, Demokrat Parti'ye, yani geçmişte ittifak yaptıkları insanlara karşı son derece saygısız bir dil kullanılıyor artık. Kusura bakmasınlar da ben en yakın arkadaşlarımdan ilkelerim gereği ayrılmayı, onlara muhalefet ederek bedel ödemeyi göze almış biriyim. Bu muhalif kesime hiçbir borcum yok. Nokta. Yani bugün kendisini 2028 seçimlerine hazırlayan kesime karşı hiçbir borcum yok.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin daha sonra yaptıklarına baktığımda, tek başına bir Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının çok da demokratik olabileceği kanaatini taşımıyorum. Kemal Kılıçdaroğlu'na ayrıldıktan sonra yapılan muameleye, belediye başkanlarının kendi aralarında yaptıklarına bakınca böyle düşünüyorum. Biz Altılı Masa’da toplumsal uzlaşı için bir araya geldik. Özgürlükçü milliyetçilik, özgürlükçü muhafazakarlık, özgürlükçü laiklik bir araya gelecek dedik. Ben şu an Cumhuriyet Halk Partisi içinde özgürlükçü herhangi bir yaklaşım görmüyorum. “AK Parti gidecek. Davutoğlu'na, Babacan'a, Karamolloğlu'na, İYİ Parti'ye falan da ihtiyaç yok. Biz tek başımıza geleceğiz” yaklaşımı…
AK Parti seçim performansını kendi geleceği açısından değerlendirecek. Ve herkes bir arayış içine girecek. Benim dediğim şey şu; büyük bir toparlanma hareketine ihtiyaç var. Ben o harekete destek vermeye hazırım diyorum. Bu AK Parti içinde toparlanma olur, AK Parti dışında alternatif toparlanma olur. İkisine de varım.