CHP karışık mı?
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan, CHP’de karışıklık olduğunu belirtiyor. Bunun için 11 madde sıralamış. Şöyle diyor:
“BİR: Parti içinde epeydir devam eden ve artık pek de gizlenemeyen güç mücadelesi nedeniyle karışık.
- İKİ: “Sert muhalefet” ile “yapıcı muhalefet” arasında gidip gelmesi nedeniyle karışık.
- ÜÇ: Klasik tabanın dışına çıkmaya pek de alışık olmamaktan kaynaklanan bocalamalar nedeniyle karışık.
- DÖRT: Kemal Kılıçdaroğlu’nun hariçten çıkardığı amacı belirsiz çeşitli arızalar nedeniyle karışık.
- BEŞ: Son Esenyurt olayından sonra DEM ile ilişkinin ayyuka çıkma sorunu nedeniyle karışık.
- ALTI: Özgür Özel’in çok konuşması, her yerde konuşması, hep konuşması nedeniyle karışık.
- YEDİ: Sokağın sesine kulak vermek yerine muhalif medyaya kulak vermenin yol açtığı sorunlar nedeniyle karışık.
- SEKİZ: Özgür Özel’e parti içinde bütünlüğü sağlayacak bir liderlik şansı verilmediği için karışık.
- DOKUZ: Ekrem İmamoğlu’nun aşırı dominant olmaya çabalaması nedeniyle karışık.
- ON: Son seçim başarısı nedeniyle erken havaya girmenin yol açtığı özgüven patlamaları nedeniyle karışık.
- ON BİR: İktidarın kurduğu her türlü tuzağa çok açık olması ve çok çabuk düşmesi nedeniyle karışık.”
Ahmet Bey parti içi çekişmeleri bir karışıklık olarak veriyor.
Oysa CHP’deki çekişme bir karışıklık olarak adlandırılamaz.
CHP aslında çok net. Şu konularda:
- Atlantik sevgisi, Avrasya düşmanlığında.
- Mazlum milletlere karşı emperyalistlerin yanında yer almakta.
- Sıcak para ekonomisi ve liberalizmde.
- NATO’culukta.
- Rand Corporation planlarında görev almakta.
- PKK/DEM Parti ile ittifakta. Özerklikte.
- Anayasa’nın ilk dört maddesinin değişmesinde. Hatırlarsanız, İbrahim Kaboğlu önderliğinde taslak bile hazırladılar.
- Ankara ve İstanbul Belediyesine Süleymancıları doldurmakta. Yani tarikat ve cemaat işbirliğinde.
CHP kendini sosyal demokrat olarak sunuyor.
Köşe yazarımız Atakan Hatipoğlu, 2 Kasım 2024’te “CHP’nin ideolojik dönüşümü” başlıklı bir yazı yazdı. Şu çarpıcı tespitleri yapıyordu:
“Atatürk’ün vefatı, CHP’nin antiemperyalizm, kamuculuk, halkçılık ve devrimcilik ipine bağlı kalmasının en büyük sigortasının kaybı oldu. Bundan sonraki CHP tarihi, ideolojik dönüşüm tarihinden ibarettir. (…)
Tam bağımsızlığın ekonomik ve politik boyutlarını görmezden gelen, Avrupa’yı medeniyetin merkezi sayan, ülkenin kalkınmasını Batı sisteminin merkez ülkeleri tarafından çizilen sınırlara hapseden bir CHP için Kemalizm, küpeşteden aşağı atılması gereken bir tarihsel yüke dönüştü.”
CHP’de programda, stratejide rotayı Atlantik’e kırdı.
her gelen lider ben daha size bağlıyım, ben daha açılımcıyım, ben daha çok PKK ile ittifakı savunuyorum diye geldi. CHP’deki yarış Atlantikçilikteki yarış. Sayın Hakan, bu yarış içinde birbirine çelme takmayı karışıklık olarak nitelendiriyorsanız, bu doğru.
Ama CHP, Atlantikçilikte, NATO’culukta net. Bunu bilelim.
Türkiyelileştiremediklerimizden misiniz?
Cumhur İttifakı’nın ağzında: El uzattık, gelin Türkiye partisi olun.
CHP, DEM’in yasal parti olduğundan bahsediyor, kayyımlara ilk tepkiyi veriyor.
DEM, zaten biz Türkiye partisiyiz diyor.
Bir de köşe yazarları var.
PKK/DEM’i Türkiye partisi yapmak için arkadan ittirip duruyorlar.
Yeni Şafak’tan Aydın Ünal, “Yeni Döneme Hazır Mıyız” başlıklı yazısında şöyle diyor:
“Esenyurt olayı bize şunu gösterdi: DEM Parti değişmek, Türkiyelileşmek zorunda; aksi takdirde var olabilme imkânı yok. CHP de DEM Parti ile ittifakını sonlandırmak, terörle arasına mesafe koymak zorunda; başka seçeneği yok.
Erdoğan ve Bahçeli’nin samimi açıklama ve adımları sürdükçe, Kürtler, terör ve onunla irtibatlı olanlarla aralarına mesafe koyacaklardır. İşte o zaman DEM Parti, CHP, PKK ıssız adada bir başlarına kalacaklardır. Ondan sonra ne AB’nin raporları ne de ABD ve İsrail’in destekleri fayda edecektir.
DEM Parti, özellikle de CHP, o ıssız terör adasından ne kadar erken firar ederse, kendileri için o kadar iyi olacaktır.”
Meclis’e soktunuz olmadı.
Açılım yaptınız olmadı.
Kapatma davasını uzattınız olmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kenara sürerek Bahçeli yeniden bir açılım girişimine girişti. Olmadı.
Ölmüşten medet ummak gibi bir durum.
DEM Parti=PKK’dır.
Silahsız, Kandilsiz var olamaz.
Türkiyelileştirme laf salatasını bir kenara bırakalım artık.
DEM Parti’yi her Türkiyelileştirme girişimi, Türkiye’nin parçalanmasına alan açmak demektir.
DEM Parti bölücü faaliyetlerin merkezindedir. DEM Parti’nin bütün liderleri bölücü faaliyetin içindedir ve PKK’ya bağlıdır. Böyle bir Partiye, HDP’nin devamı olan DEM Parti’ye Türkiye tahammül edemez.
DEM Parti, PKK’dır. DEM Parti, PKK’nın elidir, koludur, dilidir, propaganda aracıdır, para kaynağıdır.
DEM Parti bir milli güvenlik sorunudur. Mehmetçiğimize, Polisimize kurşun sıkan, şehirlerimize mayınlar döşeyen, çocuklarımızı dağa kaçıran terör örgütüdür. Teröre demokrasi ve özgürlük olmaz.
DEM Parti ve PKK, ABD ve İsrail’in piyonudur. Bağımsız Kürdistan adı altında İkinci İsrail planının aletleridir. DEM Parti Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak, iç cepheyi zaafa uğratmak üzere tertiplerin ve kalkışmaların içinde olan bir dış unsurdur.
DEM Parti kapatılacak. Türkiye’de teröre fırsat verilmeyecek. Bölücülüğe özgürlük yok. Suriye ile işbirliği yapılarak PKK’nın kökü kazınacak.
Başka bir çözüm yoktur.
***
Böyle tabip birliği mi olur arkadaş
MELİH ALTINOK-SABAH
Esenyurt Belediye Başkanı'nın terör örgütü üyeliği suçlamasıyla gözaltına alınmasına ilk tepkiyi TTB verdi.
Hayır, Türk Teröristler Birliği'nden falan bahsetmiyorum; TTB, Türk Tabipler Birliği'nin açılımı.
Peki, henüz hakkındaki iddialar bile açıklanmamışken, TTB'nin kefil olduğu Prof. Ahmet Özer hekim mi?
Bizde profesör titrine "doktor"u da ekledikleri için kafanız karışmış olabilir ama cevap hayır. Ne var ki Özer, ortaya hiçbir delil koymadan Türkiye'yi kimyasal silah kullanmakla itham etmek gibi girişimleriyle tanıdığımız TBB'nin ilgi alanına girecek bir profil.
Ayrıca bildiğiniz üzere, hekim olmak TTB tarafından önemsenmeniz için yeterli de değil. Siz hiç teröristlere uygulanan tedavi protokolünü yakından takip eden TTB'nin, PKK'nın öldürdüğü hekimlerden, hemşirelerden, sağlık personelinden, kundaklanan hastanelerden, yakılan ambulanslardan falan söz ettiğine şahit oldunuz mu?
Gelelim diğer bir soruya... Meslek odaları, STK'lar ülkedeki siyasi meselelerle ilgili görüş belirtmezler mi, tavır alamazlar mı?
Belirtirler, alırlar elbette. Ama eğer dertleri demokrasiye katkı yapmaksa, hep aynı pencereden haykırmazlar değil mi? Aranızda TTB'nin bugüne kadar sağ-muhafazakar kesimin hassasiyetlerini gözeterek bir bildiri yayınladığını gören, duyan var mı?
Ayrıca siyasi tavır bir meslek örgütü için olsa olsa istisna olabilir. Türk tabiplerini temsil etmek gibi iddialı bir hedefi olan, ancak DEM'in, CHP'nin ideolojik aygıtına dönüşmüş bu sözde meslek örgütünün şu an yenidoğan çetesiyle meşgul olması gerekmiyor mu mesela?
İşinde gücünde tabiplerimiz adlarının, mesleklerinin istismar edilmesine, daha ne kadar sessiz kalacaklar?
Bu bir acayip meslek örgütünün, toplumda kendilerine yönelik tepkileri körüklediğini göremiyorlar mı?