Bizler toplum olarak her işin kolayına kaçmayı çok severiz. Bizler ellerimiz cebimizde, elimizi taşın altına sokmadan, hiçbir sorumluluk almadan, sadece üstten üstten konuşarak emir vererek ve emek harcamadan arzu ettiğimiz her şeyin bir an önce olmasını isteriz.
Eğer isteklerimiz gerçekleşmiyorsa da kesinlikle bunda bizim bir suçumuz, bir kusurumuz olamaz. Suçlu hep başkalarıdır.
Halk olarak eğitim, adalet, ulaşım ve sağlık gibi hayati önem taşıyan konularda birçok sorunumuz bulunmaktadır.
Tabi ki doğal olarak bu sorunların çözülmesini istemek ve bir daha yaşanmamasını istemek bizim en tabii hakkımızdır. Ancak bu hakkı kullanma hakkına sahip olabilmemiz için de bizlerin yerine getirilmesi gereken görevlerimizin olduğunu çok çabuk unutuyoruz.
Gerçekte sorunların çözümünde mutlaka bize düşen görevler bulunmaktadır. Elimizden hiçbir şey gelmiyor olsa, bu sorunları kahve köşelerinde değil de uygun ortamlarda ve uygun bir dille dile getirmeliyiz.
Nasıl mı bu sorunları yerine ve imkana göre, bakan, milletvekili genel müdür, vali belediye başkanı il başkanı ve diğer yetkililere iletmeliyiz.
Yaklaşık 30 yıldan beri ilimize gelen cumhurbaşkanı, bakan, milletvekili, vali, belediye başkanı ve il başkanlarını takip ediyorum. Şunu iyi bilin ki bu kravatlılara aktarılan ve çözümü istenilen sorunların yüzde 99 u şahsi sorunlar. Ancak istisnalar kaideyi bozmaz misali belki yüzde birlik bir bölümü toplumsaldır. Gerçekten insanımız toplumu ilgilendiren konularda çok ama çok duyarsız.
Dinimizde ki farzı kifayeyi çok seviyoruz. Bu işi, bu görevi biri üstlensin, duruma göre emek harcasın, yorulsun, masraf yapsın, sorumluluk alsın ve ben bunun nimetini, keyfini yaşayayım.
Özetle yalnızca üst düzey kravatlıları, hükümetleri ve siyasetçileri değil, hepimiz suçluyuz. Yani çuvaldızı önce kendimize batıralım.