Tarih: 02.12.2024 20:30

Stratejik Ama Riskli Bir Zafer

Facebook Twitter Linked-in


Şu an dikkatlar Suriyede. Esad rejimi, Halep’in kontrolünü 2016’da Rusya’nın hava desteği ve İran destekli milislerin katkısıyla geri alarken Halep’i radikal gruplardan temizlediğini iddia ederken, şehirdeki muhalif unsurların tamamını “terörist” olarak yaftaladı.

Esad, meşru muhalefeti de baskı altına alarak radikal gruplarla ılımlı unsurları aynı potada eritti. Örneğin, El Nusra Cephesi gibi grupların faaliyetleri bahane edilerek, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gibi daha ılımlı gruplar da hedef alındı. Bu, Suriye’de siyasi çözüm ihtimalini zayıflattı.
Etnik ve Mezhepsel Ayrışma Halep’in yeniden kontrol altına alınmasıyla birlikte bölgede demografik mühendislik yapıldığına dair güçlü işaretler ortaya çıkarttı. Özellikle Sünni nüfusun göç ettirilmesi ve yerine Şii toplulukların yerleştirilmesi, bölgede kalıcı etnik ve mezhepsel bir ayrışma yaratma ehtimalını güclendirdi. 
Esad’ın bu politikası, Suriye’de Kürdistan’ın kurulmasına da zemin hazırlayadı. Esad rejimi, kuzeydeki Kürt gruplarla taktiksel bir iş birliği yaparak bu bölgedeki özerklik taleplerine dolaylı destek veriyor. Halep’i kaybeden ılımlı muhalifler güç kaybederken, PYD/YPG gibi gruplar Esad’la örtülü bir iş birliği içinde konumlarını güçlendiriyor.

O üzden şöyle bir soru var. Halep’i Ele Geçirenler: Teröristler mi Muhalifler mi?
Halep’in doğusunu kontrol eden gruplar arasında El Nusra Cephesi (şimdi Hayat Tahrir el-Şam) gibi terör örgütleri vardı. Ancak bu bölgede, Esad rejimine karşı savaşan ılımlı muhalifler de yer aldı. Bu noktada Esad’ın “topyekûn terörist” söylemi, muhalifleri yok etmek için kullanılan bir bahaneydi.

Şmdi gelelim Türkiye açısından bakmaya.

El Nusra gibi gruplar açıkça teröristtir ve Türkiye’nin bunlara mesafe koyması elzemdir. Ancak ÖSO gibi ılımlı muhaliflerin tamamen yok edilmesi, Türkiye’nin Suriye’deki etkisini ciddi şekilde zayıflatır ve YPG/PYD gibi grupların alan kazanmasına neden olur.
Türkiye’nin, ılımlı muhalif gruplara destek verirken bu desteği demokratik ve laik bir çerçevede sunması gerekir. Aksi takdirde, kendi laik yapısına zarar verme riskiyle karşı karşıya kalabilir.

Net Çözüm Önerileri
Türkiye’nin Esad’a Yönelik Tutumu

Türkiye, Esad’ın demografik mühendislik politikalarını uluslararası arenada güçlü bir şekilde eleştirmelidir. BM platformlarında, özellikle Halep’teki nüfus değişimlerine dair belgelerle Esad rejiminin uluslararası hukuk ihlallerini gündeme getirmelidir.
Esad’ın Kürt gruplarla yaptığı örtülü iş birliğini ifşa ederek, Suriye’nin kuzeyinde bir Kürdistan oluşumunun bölgeyi nasıl istikrarsızlaştıracağını net şekilde anlatmalıdır.

Ilımlı Muhaliflere Destek

Türkiye, ÖSO gibi ılımlı grupların desteklenmesi için diplomatik ve lojistik bir strateji geliştirmelidir. Ancak bu destek, radikal unsurlardan ayrıştırılmalı ve uluslararası meşruiyeti olan bir çerçeveye oturtulmalıdır.
İdlib gibi bölgelerdeki muhaliflerin yalnızca askeri değil, siyasi kapasitesini artırmaya yönelik projeler geliştirilmelidir. Bu grupların halk desteğini koruyabilmesi, Suriye’de kalıcı bir çözüm için kritik önemdedir.

Türkiye’nin Laik Yapısının Korunması

Türkiye, Suriye’deki çatışmalarla ilgili politikasını dini veya mezhepsel referanslardan tamamen arındırmalıdır.
Türkiye’nin laik yapısını korumak adına, Suriye’deki radikal gruplara karşı net bir mesafe koyulmalı, bu grupların Türkiye’deki bağlantıları kesilmelidir.
Suriye Kürtlerine Yönelik Strateji

Türkiye, PYD/YPG’nin Kürdistan oluşumuna yönelik adımlarını engellemek için bölgedeki Arap ve Türkmen gruplarla daha etkin bir iş birliği geliştirmelidir.
Suriye’nin kuzeyindeki özerklik projelerine karşı, uluslararası kamuoyunda güçlü bir diplomasi yürütülmelidir. Örneğin, Kürtlerin olduğu kadar Arap ve Türkmenlerin de bu bölgede hak sahibi olduğunu belgelerle ortaya koymalıdır.

Neden diye sorulabilir.
Çünkü, Türkiye’nin Bölgesel Rolü, Halep’in düşüşü, yalnızca bir şehrin değil, tüm bölgenin geleceğini etkileyen bir olaydır. Esad rejimi, Kürdistan’ın kurulmasına dolaylı zemin hazırlarken, Türkiye’nin burada izleyeceği strateji, sadece Suriye değil, kendi geleceği için de belirleyici olacaktır.

Bu nedenle Türkiye, hem laik yapısını koruyan hem de radikalizme karşı açıkça tavır alan bir dış politika izlemelidir. Ancak bunu yaparken Esad rejiminin bölgedeki manevralarını dikkatle takip etmeli ve özellikle Kürt grupların güçlenmesini engelleyecek adımları kararlılıkla atmalıdır.

Suriye ile ilgili diger bir önemli mesela ise Türkiye’nin Rusiya ile ilişkilerinde daha farklı strateji uyğulamaya başlamasına ehtiyac olduğunu kabullenmesi olmalıdır. Yoksa çok ciddi krizler yaşanacak.

Sınır bölgelerine tehdid krizi: Esad Rejimi Desteği: Rusya, Suriye’de Esad rejimini hem askeri hem de diplomatik olarak destekliyor. Bu destek, Türkiye’nin sınır bölgelerinde oluşturmak istediği güvenli alanları baltalıyor. Türkiye’nin desteklediği muhalif grupların Halep ve İdlib gibi bölgelerdeki kazanımları, Rusya’nın hava saldırıları ve rejim güçlerinin operasyonlarıyla sürekli tehdit ediliyor .

Mülteci Krizi: Rusya’nın rejim yanlısı operasyonları, milyonlarca insanın yerinden edilmesine ve Türkiye’ye doğru mülteci akınının artmasına yol açıyor. Bu durum, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal yapısını zorlayan bir sorun teşkil ediyor.

Batı ile Gerilim krizi : Rusya, Türkiye’nin NATO ile ilişkilerini zayıflatmaya yönelik politikalar güdüyor. Örneğin, Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemi alımı, NATO’daki diğer müttefiklerle sorunlar yaratmış ve Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırmaya yönelik bir hamle olarak değerlendirilmiştir.
Karadeniz’deki Askeri Varlık: Rusya, Karadeniz’deki askeri varlığını artırarak Türkiye’nin bölgedeki denizcilik ve enerji güvenliğini tehdit ediyor. Ukrayna Savaşı sonrası Montrö Sözleşmesi’ne yapılan baskılar da Türkiye için denge politikalarını daha zor hale getirmiştir.

Enerji krizi: Türkiye, doğalgaz ihtiyacının büyük bir kısmını Rusya’dan karşılamaktadır. Bu durum, Rusya’ya karşı enerji konusunda stratejik bir bağımlılık yaratıyor ve Türkiye’nin dış politikasını şekillendirirken elini zayıflatıyor. Örneğin, Batı ile uyumlu yaptırımlara katılmak Türkiye için daha zor hale gelmiştir.

En son ise Rusya Güney Kafkasya’da Türkiye’nin Türk dünyası ile entegrasyon çabalarına ve bölgedeki liderlik iddiasına zarar veriyor.


Türkiye artık Rusyanun Stratejik Hedeflerine dengeli poltika yürütmekle devam edemez bir durumla baş-başadır. Rusya, Ortadoğu, Kafkasya ve Karadeniz’deki etkisini artırmayı hedeflerken Türkiye’yi bir rakip olarak görüyor. Özellikle Suriye ve Libya gibi çatışma bölgelerinde iki ülkenin çıkarları doğrudan çatışıyor.
Diğer bir taraftan Rusya’nın otoriter rejimleri ve liderlerini desteklemesi, Türkiye’nin bölgedeki demokrasi ve istikrar vizyonuyla ters düşüyor. Bu durum, Türkiye’nin uluslararası itibarına zarar verebilir.

Rusya, askeri, ekonomik ve politik adımlarıyla Türkiye’nin hem sınır güvenliğini hem de bölgesel liderlik iddiasını tehdit ediyor. Türkiye’nin dengeli dış politikası bu tehditlere karşı çözüm odaklı olsa da, bu durum zaman zaman Türkiye’nin çıkarlarına zarar veren bir bağımlılık yaratıyor. Dolayısıyla, Rusya ile ilişkilerde daha net ve bağımsız bir strateji benimsenmesi gerekiyor.

Anar Esedli




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —