9312,13%-0,10
38,27% 0,04
43,35% -0,77
4037,07% -2,96
6690,48% -2,29
Suriye…
Bir zamanların kadim medeniyet merkezi. Nice halkların, kültürlerin ve inançların iç içe yaşadığı; ticaretin, sanatın ve ilmin merkezi olan bu topraklar, son on yılda acıların en derinini yaşadı. Ne var ki, bu acının arkasındaki gerçekleri anlamadan, bugünü ve yarını değerlendirmek mümkün değildir. Suriye’de yaşanan sadece bir iç savaş değil; küresel güçlerin bölgeye dönük planlarının kanlı bir sahneye dönüşmesidir. Ve bu sahnede bazıları işgalci, bazıları uzaktan izleyici, bazıları da aktör olmak için yarışırken; yalnızca bir ülke gerçek anlamda müdahil oldu: Türkiye.
Bugün açıkça ifade etmek gerekir: Suriye’deki zaferin tek mimarı Türkiye’dir.
Bu bir iddia değil; sahaya, insana ve tarihe dayalı bir hakikattir. Çünkü Türkiye sadece sınır güvenliğini sağlamak için değil, insanlığın onurunu korumak adına Suriye’de var oldu. Sahada inisiyatif aldı, mazlumun sesi oldu, milyonlarca sığınmacıya kucak açtı ve diplomatik masalarda söz sahibi oldu.
Eğer Türkiye’nin bu güçlü duruşu olmasaydı; bugün Suriye çoktan parçalanmış, halklar birbirine düşürülmüş ve bölge, emperyalistlerin yarıştığı yeni bir işgal alanına dönüşmüş olacaktı. Ancak bu olmadı. Çünkü Türkiye buna müsaade etmedi. Etmeyecek.
Bugün Suriye’de yürütülen her siyasi süreç, Türkiye’nin iradesini ve dengeleyici gücünü hesaba katarak inşa ediliyor. Bu sadece askeri gücün değil; aynı zamanda siyasi vizyonun, insani yaklaşımın ve tarihsel sorumluluğun bir sonucudur. Türkiye, savaşın en sıcak günlerinde dahi hem sahada kalmayı başardı hem de diplomaside ağırlığını koydu.
Suriye, emperyal güçler için sadece stratejik değil, jeopolitik anlamda da paha biçilemez bir bölge. Enerji hatlarının kesişim noktası, Doğu Akdeniz’e açılan bir kapı ve Orta Doğu’daki dengeleri belirleyecek merkezî bir toprak… Bu sebeple, büyük devletlerin tamamı buraya çöreklenmek istemiştir. Ancak bu heveslerin çoğu, Türkiye’nin attığı adımlar sayesinde boşa çıkarılmıştır.
Türkiye, Suriye’yi bir çatışma alanı değil; bir çözüm zemini olarak ele aldı. Uluslararası kamuoyunun sessizliğe gömüldüğü, mazlumların gözyaşlarının görmezden gelindiği dönemlerde Türkiye yalnızca diplomatik tepki vermedi; sınır ötesi operasyonlarla istikrarı sağladı, insani yardımlarla umut taşıdı, siyasi çözüm masalarında mazlumun sesini temsil etti. Bu bakımdan Türkiye’nin rolü geçici bir güvenlik tedbiri değil; bölgesel bir düzen inşasıdır.
Bugün hâlâ bazı küresel çevreler, Suriye denkleminden Türkiye’yi dışlamaya çalışan senaryolar yazıyor. Ancak sahada yaşananlar bu senaryoların hükmünü çoktan geçersiz kıldı. Çünkü artık şu gerçek herkes tarafından kabul ediliyor: Ne siyasi çözümde ne de insani barışta Türkiye yok sayılabilir.
Zafer sadece tankla, tüfekle kazanılmaz. Asıl zafer, kalplerde, zihinlerde ve halkların vicdanında kazanılır. Türkiye, Suriye’de hem sahada kazandı hem de halkların güvenini kazandı. İşte bu yüzden Türkiye’nin mücadelesi taktik değil, stratejiktir. Ve bu yüzden Suriye’de barışın, adaletin, istikrarın ve yeniden inşanın en sağlam temeli Türkiye’nin varlığıdır.
Bugün bölgedeki halklar, Türkiye’yi sadece bir komşu olarak değil; bir ağabey, bir sığınak, bir umut olarak görüyorsa; bu uzun yıllara dayanan sağlam bir politik duruşun ürünüdür. Bu da gösteriyor ki: Suriye’yi kim hedef alırsa, sadece Türkiye’yi değil; bu toprakların vicdanını da karşısına alır.
Tarih, zalimlerin kurduğu masaları değil; mazlumlar için ayağa kalkanları yazacaktır. Suriye’de kurulan kirli ittifaklar, çıkar temelli senaryolar günü geldiğinde çökecektir. Ama Türkiye’nin Suriye’de kurduğu kardeşlik, adalet ve güven duvarı dimdik ayakta kalacaktır. Çünkü bu yürüyüşün temeli silahtan değil; hakikatten, vicdandan ve inançtan alınmıştır.
Yazar: Ahmet Ağca – Beydili Türkmen Derneği ve Suriye Türkleri STK’lar Platformu Başkanı