9886,05%0,60
34,74% 0,02
36,60% 0,19
2960,65% 0,35
4840,56% 0,03
Çin, Trump dönemine öncekinden daha hazırlıklıdır. Ayrıca ABD; Ukrayna’da, Gazze’de, Kızıldeniz’de sıkışmıştır ve Afrika-Orta Asya’da geleneksel ittifaklarını kaybetmiştir.
ORÇUN GÖKTÜRK / VATAN PARTİSİ ÇİN TEMSİLCİSİ
Donald Trump’ın Beyaz Saray’a tekrar dönüşü, Güneydoğu Asya’da dengeleri yeniden şekillendirebilir. Trump yönetiminin “Hint-Pasifik” stratejisini yeniden canlandıracak olması, sadece Çin için değil diğer bölge ülkeleri için de önemli riskler barındırıyor.
Japonya, Güney Kore, Avustralya, Hindistan gibi ABD’nin “geleneksel müttefikleri” olarak adlandırılan ülkeler açısından, ABD’nin “Çin’i çevreleme” stratejisi temelinde şekillenen daha güçlü bir duruş sergilemesi, elbette memnuniyetle karşılanacaktır.
Öte yandan bölgenin gelişen ülkeleri, ASEAN bileşenleri ise bölgedeki askeri gerilimlerin tırmanmasından endişe duyacaktır.
Çin açısından ise, dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması olan “Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP)”ın etkisiyle Çin, bölgedeki ekonomik bağlarını her zamankinden daha güçlü hale getirmektedir.
ABD ve Çin arasındaki rekabetin giderek sertleştiği bu coğrafyada, bazı ülkeler kendi çıkarlarını dengelemeye çalışacaktır, yine de birçok ülke ve bölge halklarını belirsiz bir geleceğin beklediği açık. Yine de bu belirsizlik potansiyel büyük fırsatlara gebedir. Trump 2.0 dönemi, Güneydoğu Asya’da yeni bir satranç tahtasının kurulduğu bir döneme işaret ediyor.
ABD’nin dış politika yapıcı elitleri ve özellikle Pentagon üzerinde hayli etkisi olan “düşünce kuruluşu” RAND Corporation’da, enstitünün kıdemli savunma analisti Derek Grossman imzasıyla çıkan “Trump 2.0 Güneydoğu Asya’da Çin’in Başını Ağrıtabilir” başlıklı makale, bu konuda bazı ipuçları veriyor.
Trump’ın ocak ayında Beyaz Saray’a geri dönmesi, Güneydoğu Asya için “hem umut hem de tehlike” barındırıyor iddiasında bulunan analizde, özetle şu noktalar belirtiliyor:
- Çin’e karşı koymaya odaklanan ve bölge genelinde ittifak ve ortaklıkların güçlendirilmesini içeren Hint-Pasifik stratejisi yeniden canlandırılacaktır.
- Filipinler ve Vietnam bu yaklaşımı alkışlayacaktır. Endonezya, Malezya ve Singapur gibi diğer ülkeler ise savaş potansiyelinden endişe duyabilir.
- Genel olarak, Trump’ın muhtemel politikaları ABD’yi bölgede Çin’e karşı uzun vadede rekabet edebilecek daha iyi bir konuma getirebilir.
Yazar özetle “Güneydoğu Asya için Çin konusunda daha şahin bir stratejinin açık kazananları Filipinler ve Vietnam olacaktır” iddiasındadır.
Güney Çin Denizi’nde çatışma potansiyelini artıran esas tutum Çin’den değil ABD’den gelmektedir. ABD, Filipinler, Endonezya, Avustralya ve Japonya gibi ülkelere askeri yatırımını artırmaktadır. Bölgenin gelişen ülkeleri açısından ABD-Çin güç mücadelesini irdeleyecek olursak:
Filipinler
Ülkede anti-emperyalist Duterte sonrası Amerikancı bir yönetimin iktidara geldiği Filipinler, Trump için “işlevsel piyon” rolünde olmaya devam edecektir. Filipinler yönetimi geçen yıl ABD’ye 4’ü eski olmak üzere 7 askeri üs vermiştir. Ülkede Başkanlık seçimleri 6 yılda bir yapıldığı için bir sonraki Genel Seçimlere (2028) kadar bu “işlevsel piyon” rolü, Trump’a bir avantaj yaratabilir.
ASEAN’ın en büyük ve Güneydoğu Asya’nın yeni “oyun kurucu” ülkelerinden Endonezya, Vietnam ve Malezya ise burada belirleyici role sahip olacak güçlerdir.
ENDONEZYA
Endonezya bu yılın başında ABD’yle geniş kapsamlı bir silah anlaşması yaparak F-15EX uçaklarının tedariki için Mutabakat Zaptı imzaladıkları duyurmuştu. Ülke aynı zamanda Fransa’dan 42 adet Rafael uçağı alınacağına yönelik anlaşmanın da tamamlandığını ilan etti. İki anlaşmanın toplam ticari hacmi 23 milyar doları aşıyor.
Endonezya bir yandan da Çin ile özellikle ticari olarak oldukça ileri ilişkilere sahip. 2023 yılında iki ülkenin ticaret hacmi 150 milyar dolara yaklaştı. Çin, Endonezya’nın en büyük ticaret ortağı. Üstelik Endonezya, Çin’e karşı 2023 yılında 13 milyar dolara yakın ticaret açık verdi, bu rakamlar diğer ülkelere göre oldukça az bir açık verildiğini gösteriyor.
Ülkede Kuşak ve Yol Girişimi uyarınca büyük ölçekli altyapı projeleri devam ediyor. Ülke dünyanın en büyük Müslüman nüfusuna sahip coğrafyalarından biri olması da İsrail’in Filistin’de insanlık dışı saldırılarına destek vermesi açısından Trump’ı zorlayacaktır.
Ek olarak, Endonezya Devlet Başkanı geçen hafta Pekin’e gelerek Xi Jinping ile görüştü. Görüşmeyi, ÇKP’nin ana yayın organı Halkın Günlüğü gazetesi “iki ülke ilişkilerinde güven derinleşiyor, ortak çaba artıyor” başlığı ile okuyucularına duyurdu.
VİETNAM
Vietnam, 2016-2020 Trump yönetimiyle bir yandan gergin ama esasen “yakın” ilişkiyi tecrübe etti. Trump döneminde “kur manipülasyonu” yaptığı gerekçesiyle Vietnam’a dava açılmıştı, Biden döneminde ise bu dava geri çekilmişti.
Ayrıca Trump dönemi Dışişleri Bakanı Pompeo’nun 2020’de bizzat hazırlattığı “Komünist Çin ve Özgür Dünya’nın Geleceği” adlı rapor Vietnam’da tedirginlikle karşılanmıştı zira ülkeyi Komünist Partisi yönetiyor. Fakat bir yandan Trump ve Pompeo’nun ülkeye yönelik çokça “samimi” açıklamalarına şahit olduk. ABD’li elitler sıklıkla Vietnam’ı “otokratik kapitalist” olarak tanımlıyor.
Ülke, Çin’de artan işgücü maliyetleri sonrası Batılı şirketlerin son yıllarda artan yatırım üssü olmuş durumda. Hatta 2019 yılında Pompeo, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne yönelik “Vietnam’ın yolunu izleyerek ekonomik mucizeyi gerçek kılın” diyecek kadar Vietnam’dan övgüyle bahsetmişti.
MALEZYA
Malezya ise Endonezya ile birlikte özellikle ABD’nin Orta Doğu’daki en büyük karakolu olan İsrail meselesinde Trump’ın bölgede Çin’i çevreleme stratejisi açısından zorlanacağı ülkelerden. Ülke resmi olarak Filistin direnişinin simgeleştiği Hamas’ı destekliyor. RAND’ın raporunda da bu durum “Malezya, İsrail politikasının değişmemesi halinde Trump’a karşı çıkacaktır. Güneydoğu Asya’da Müslümanların çoğunlukta olduğu diğer iki ülke olan Brunei ve Endonezya’nın Malezya’ya benzer bir tutum sergilememesi dikkat çekicidir.” vurgularıyla ifade ediliyor.
TAYVAN MESELESİ
Tayvan’la ilgili ise Trump’ın geçen temmuz ayında Bloomberg’e verdiği mülakatında önemli ipuçları vardı. Trump “Yani ne kadar aptalız? Tayvan bizim bütün mikroçip endüstrimizi bitirdi ve onları askeri olarak koruduğumuz için bize borçlular.” ifadelerini kullandı. Aynı röportajda Trump, Tayvan’ın “Çin’in burnunun dibinde, bizim ise binlerce mil uzağımızda” diye belirterek olası bir savaş senaryosunun da kendileri açısından aslında irrasyonelliğini itiraf etmiş oldu.
Tayvan’da ayrılıkçı Demokratik İlerleme Partisi son seçimlerde Başkanlığı kazansa da Meclis’te çoğunluğu kaybetti. Ada’da resmi ağızlardan ayrılıkçı söylemler artsa da halk nezdinde bunun temelinin olmadığı görülüyor. Bu açıdan Ada’daki gelişmeler ABD’nin lehine seyretmiyor.
Trump, Biden dönemi Birleşik Krallık ve Avustralya ile oluşturulan “nükleer ittifak” AUKUS ve bölgede “geleneksel müttefikler” olarak adlandırılan Japonya, Hindistan, Güney Kore üzerinden yeniden büyük güç ittifakını Çin’e karşı dizayn etmeye çalışacaktır. Ayrıca Kamboçya, Laos, Myanmar gibi Batı’da çoğunlukla “otokrat” olarak nitelendirilen ülkelerle yeni bir sayfa açmaya çalışacaktır.
Ancak ABD açısından en önemli gerçek, bölgedeki hemen her ülkenin en büyük ticaret ortağı Çin olmasıdır ve Çin, Trump dönemine öncekinden daha hazırlıklıdır. Ayrıca ABD; Ukrayna’da, Gazze’de, Kızıldeniz’de sıkışmıştır ve Afrika-Orta Asya’da geleneksel ittifaklarını kaybetmiştir ve bu coğrafyalarda devletlerin anti-emperyalist mücadelesi eskisinden daha güçlü seyretmektedir.
Çin açısından bakacak olursak, 2020 sonunda imzalanan ve ekonomik olarak dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması RCEP, bölge ülkeleri ile Çin arası ekonomik ve siyasi entegrasyonu artırmıştır. Askeri olarak ise, Batı’da bahsedildiği gibi “savaşa hazırlanan Çin” nitelendirmesi temelsiz olsa da Çin “öz savunma stratejisi”ne yoğunlaşmaya devam etmektedir ve 2024 askeri bütçesinde açıklandığı üzere Çin Halk Kurtuluşu Ordusu’ndaki “yedek kuvvetleri” artırmaya yönelmiştir.
ABD, Trump dönemi “küresel daralma stratejisi” izleyerek ana odağını Asya-Pasifik’e kaydıracaktır. Çin ise önümüzdeki dönem “Küresel Girişimleri”nin ivmesini artırabilir. Ezilen milletler açısından devletlerinin bağımsızlıklarının güçlendiği, emperyalistlerin dayattığı “bağımlılık ilişkilerinden” kurtulmanın hızlandığı, daha simetrik ve gerçek kazan-kazan felsefesinin uluslararası ilişkilerde esas alındığı bir dönem olma fırsatı ise ufuktadır.