En sonda söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim: Sayın Celal Şengör, son yıllarda, uzmanlık alanı dışında yazdıkları, söyledikleri ve tutumuyla Türk ulusunu aşağılamaktadır. Bazı ırkçı genetikçilerin ve Alman istihbarat örgütü BND’nin iddiaları gibi, Türkleri yok sayan ve karalayan görüşleri savunmaktadır. Bu tutumuyla ulusumuzun özgüven duygusunu zayıflatmaya çalışmaktadır. Sözgelişi, birçok aydının bir yanlış görmeyerek dağıttığı Sn. Şengör’ün yazısından birkaç cümle:
... Ben bu kadar değişik toplum içinde bulundum, çalıştım, gezdim; ahlâk seviyesi Türkiye’deki kadar düşük bir toplum görmedim. (…)
Bu toplumun hemen hiçbir değeri kalmadı: (...) Türkiye rüşvet ve hırsızlıkta Avrupa birincisi, dünya dördüncüsüdür. Dünya ülkeleri arasında cahillik düzeyiyle en ön saflarda yer alıyor, (…)
…..
… Türkiye halkı (…) zenginiyle fakiriyle, şehirlisiyle köylüsüyle zır cahildir. Kendi tarihinden habersizdir. Aslında ne dilini, ne dinini bilir, ne geleneklerini tanır, ne de toplumsal değerlerinin evriminden haberdardır. (…)
(Cumhuriyet Bilim Teknik, 29.04.2011)
Bu sözleri, sözümona iktidar partisini eleştirmek gibi gerekçelerle de olsa, böyle pervasızca edebilen bir kimse, her şeyden önce vicdansızdır, yalancıdır; Türk ulusuna karşı hakaret etmekten utanmayan bir “batılı” ırkçıdır! “Türk, övün, çalış, güven” şiarı Atatürk’ün değil miydi? “Ne mutlu Türk’üm diyene!” şiarı da yoksa Atatürk’ten bir başkasına mı aitti? Türk ulusuna hakaret eden birisi, Atatürkçü değil, ancak Atatürk karşıtı olabilir. Ermeni ve Kürt ırkçılığını körükleyen işbirlikçi liberallerin, ikinci “cumhuriyet”çilerin görüşleriyle Sn. Şengör’ünkü ne kadar da benzerlik taşıyor!
Sn. Şengör, Türk ulusunun bir bireyi, Türkiye Cumhuriyetinin bir yurttaşı olmakla yetinmiyor; modaya uyup etnik köken “araştırma”sına da giriyor ve “dönme” olduğunu ilan ediyor:
Prof. Dr. Celal Şengör’ün, Sefa Kaplan’ın kitabında ailesiyle ilgili söylediği (…):
“Benim tahminin şu ki, babamın ailesinin dönme olma ihtimali çok yüksek. (…) Annemin babası da dönme olabilir, ama ihtimal Yahudi dönmesi, çünkü (…) aile içerisinde Musevi âdetlerine benzeyen, birbiriyle evlenmek gibi âdetler var. (…) ”
( http://www.odatv.com/n.php?n=yanyalilardan-celal-sengore-itiraz-var-2710101200 )
Sn. Şengör, bununla kalmıyor; Milliyet’ten bir kadın gazeteciye verdiği mülakatta, Türk ulusunu da bir kalemde “dönme” ilan ediveriyor:
… Türkiye’nin yüzde 90’ı etnik olarak Türk değil. Hepimiz dönmeyiz.
http://www.fatihucgun.com/blog.asp?id=80
Sn. Şengör’ün ilgi alanlarının çok geniş olduğu biliniyordu, ancak tarihçi ve genetikçi olduğunu da öğrenmiş olduk! Anlaşılan Atatürk, Türk Tarih Kurumunu kurdurarak Türklerin tarihini boşuna araştırtmış; oysa Türk yok ki tarihi olsun!
Sn. Şengör, bir yandan ulusumuzu aşağılarken batı ülkelerini yüceltmekte; Tanzimat aydını gibi bir yaklaşımla emperyalist ülkeleri göklere çıkarmakta; Avrupa-merkezci, oryantalist bir yaklaşımla sömürgecilerin, ırkçı-şoven iddialarını tekrarlamakta bir beis görmemektedir:
[İngiltere’deki] Düğün merasimi gerçekten görülmeye değer bir bayramdı. Bütün dünyada iki milyar insan televizyon alıcılarının başında bu muhteşem törene kilitlendi. (…)
…..
Genç Dük (…) biliyordu ki, insanlığın en büyük milletlerinin birinin kucağında, omuzlarında yürümektedir. (…)
Dük William bilmektedir ki, (…) Roma hariç, tüm büyük imparatorlukların tersine, çekildiği müstemlekelerinde harabe değil, düzgün çalışan toplum kurumları bırakmış bir devletin vârisidir.
(Zümrütten Akisler / “Bir Düğünde, Onurlu Bir Geçmiş Muhteşem Bir Tören Yaptı”, CBT, 6 Mayıs 2011, S. 1259/5)
Sn. Şengör, tutarlı bir Cumhuriyetçi de değildir; hiç sıkılmadan İngiliz krallığını övmekte; hele hele yağma, talan, kan ve gözyaşına dayanan, en zalim ve acımasız İngiliz sömürgeciliğine, kraldan fazla kralcı bir tutumla hayranlığını dile getirmektedir. İngiliz sömürgeciliğini böylesine öven birisi, Londra’da bile kolay kolay bulunamaz! Bu kişi mi Atatürkçü oluyor?! Emperyalizme, hem de İngiliz emperyalizmine karşı ilk muzaffer direnişin kahramanı, yine İngiliz emperyalizmine karşı büyük bir şamar indiren ilk Ulusal Kurtuluş Savaşının önderi Mustafa Kemal’in ülkesinden, hem de Atatürkçü olduğunu söyleyen bir aydın, hiç utanmadan bunları yazabiliyor! İngiliz sömürgeciliğinin hayranları, olsa olsa bağımsızlıkçı Atatürk’ün hasmı olurlar.
Batıya yaranmak ve “ödül” almak için her fırsatta Türk ulusuna saldıran O. Pamuk ve E. Şafak’lara özendiği anlaşılan Sn. Şengör, bu tutumuyla “Nobel bilim ödülü”ne epey yaklaşmış görünüyor.
Sayın Şengör’ün, 1935 yılında Atatürk tarafından kapattırılan, yabancı güçlerin hizmetindeki ve dış merkezli, gayrimilli masonlukla, yakın dostu “Amerikancı” Sn. Kemal Gürüz gibi gönül bağı olduğu anlaşılmaktadır. Atatürkçülüğü, yalnızca ve sadece “laiklik”, onu da içki serbestliği vs. olarak gösteren, emperyalizme karşı bağımsızlıkçı bir yaklaşımı örtbas eden, bu anlayıştır. Gayrimilli bir yaklaşımla Atatürk’ün fikirlerini iğdiş etmek, özünü değiştirmek, halkı Atatürk’ten soğutmak, yabancı güçleri yüceltmek, herhalde Atatürk’ün yolundan gitmek olmasa gerektir.
Uluslararası mali çevrelerle yakın bağları bulunan ve ülkemizde de Tüsiad gibi işbirlikçi büyük sermaye arasında ağırlığı olan masonik çevreler, aslında Atatürk’e diş bilemekte; ancak bağnaz dinciler gibi cepheden karşı çıkmak yerine, “politik” davranarak Atatürk’ü “kullanmaya” çalışmaktadırlar. Hatta bu yolda öylesine başarılı olmaktadırlar ki, Atatürk’ü-Kemalizmi “tekellerine” aldıkları bile söylenebilir.
Bu tür seçkinci aydınlar, halkı Atatürk’ten uzaklaştırmaktadırlar. Kaldı ki Atatürk, yetim büyümüş bir insandı, halk adamıydı ve halkçılığı savunuyordu. Sn. Şengör gibi aydınlar, halka asla güvenmemekte; ABD’nin himayesindeki bir askeri müdahaleden “çözüm” beklemektedir. Halkı aşağı gören bu tür seçkinci aydınlar, bu halkın diline, kültürüne, tarihine, değerlerine tamamen yabancıdır. Sn. Şengör de kendi ülkesinde bir “yabancı” olduğunu, bakın nasıl itiraf ediyor:
Ben bir yabancı gibiyim Türkiye’de. Çünkü ben Türkiye’nin yetiştirdiği adam değilim. Türkiye bilim camiasının içinde olan bir adam değilim. Böyle bir camia da yok zaten. Türkiye’ye gelip akıl veren bilim adamlarından bir tek farkım İstanbul’da oturuyor olmamdır...
(İlhan Döğüş ile Kaan Kıymaç, www.iyibilgi.com, 28 Ocak 2008)
Sayın Şengör, “Cumhuriyet Bilim Teknik”te yazmaya başladığından beri yazılarını sürekli okuduğum bir kişiydi. Sevgili arkadaşım Orhan Bursalı’yı da onun bu dergide yazarak kamuoyunda tanınmasına vesile olduğu için ayrıca takdir ediyordum. Birkaç yıl öncesine kadar dostlarıma ve öğrencilerime tavsiye ettiğim bir kişiydi. Kendisiyle ayrıca Karl Popper konusunda düşünsel yakınlığımız olduğunu da belirtmek isterim; çünkü Popper’i, özellikle bütünselciliğin (totalitarizm) eleştirisi ve bilim felsefesi konusunda önemli gördüğümden dolayı, Sn. Şengör’ün yazdıklarını yakından takip ettim. Sözü uzatmadan ve fazla zamanınızı almadan, benim kişilerle herhangi bir meselem olmadığını belirtmek isterim.
Sn. Şengör, çok uzun zamandır Atatürkçü-Kemalist veya “laikliği savunan muhalif çevrelerde” epey etkili olan ve kendi alanlarında çok tanınmış, “renkli” temsilcileri bulunan bir eğilimin önde gelenlerinden sayılabilir. Atatürk’ü-Kemalizmi tekeline almış gibi görünen bu eğilime, ne yazık ki, gerçek Atatürkçüler de açık ve kesin bir dille karşı çıkmıyorlar! (Atatürkçü Düşünce Derneği Kurucu Genel Başkanı Sayın Prof. Dr. Özer Ozankaya hocamız ile ADD Kurucu Genel Sekreteri Sayın Prof. Dr. Anıl Çeçen’e haksızlık etmek istemem.)
Bilindiği gibi Popper, eleştiride en zayıf noktaya saldırmak yerine, muarızının yanlışlarını bile düzeltmeyi savunur. Bunu örnek almaya çalışarak ben de bu eğilimin çok ünlü ve “çok çaplı” bir temsilcisini eleştirmeyi, yurtseverlerin zorunlu ve acil bir görevi olarak addettiğimi belirtmek isterim. Yoksa aynı eğilimdeki, Atatürkçülük kaygısı taşımayan ve Irak’ta işgalcilere “Atatürk devrimlerini uygulaması” yönünde akıl veren bir ünlü şair veya sabah akşam halkı aşağılamayı marifet sayan ve Türk ulusunu “soykırım” yapmakla suçlayan “kanadı kırık” bir başka yazar da tabii ki eleştirilebilir.
Sayın Prof. Dr. Celal Şengör, sözümona Atatürk’ü savunmak, iktidar partilerini eleştirmek, bilimin önemini vurgulamak gibi gerekçelerle her fırsatta tarihimizi –ders çıkarmakla ilgisi olmayan bir biçimde- karalamakta, büyük Türk ulusunu aşağılamakta, ulusumuzun kendine güven duygusunu zayıflatmaya çalışmaktadır. Sizin ilettiğiniz yazı da bunun örneklerinden biridir ve bu eğilimin ne kadar zararlı olduğunu göstermektedir. Çünkü bu eğilimdekiler, halkı aşağı gören seçkinci, halk karşıtı tutumlarıyla büyük Atatürk’ü topluma yanlış tanıtmakta, halkın Atatürk’ten uzaklaşmasına yol açmaktadırlar. Sadece Sn. Şengör değil, Sn. Özdemir İnce’den Sn. Mine Kırıkkanat’a, bu eğilimdekilerin Türk ulusuna karşı sevgi ve güvenleri olmadığı gibi, batıdan “halk ithal etmeyi” düşünenlerin yolundan gitmektedirler!
Sn. Şengör ve benzeri eğilimdekiler, Türk ulusunu aşağılarken, her vesileyle batı ülkelerini yüceltmekte; Tanzimattan bu yana süregelen batı hayranlığını sürekli körüklemekte, büyük Atatürk’ü de kendileri gibi göstermeye çalışmaktadırlar!
Bu eğilimdekiler, Atatürkçülüğü yalnızca “laiklik”ten ibaretmiş gibi göstermekte; laikliği de emperyalizmin ve siyonizmin çıkarlarına uydurmakta; Atatürkçülüğün-Kemalizmin, her şeyden önce sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı ulusal bağımsızlığı savunmak, ulusal egemenliği korumak ve geliştirmek olduğunu örtbas etmeye çalışmaktadırlar! Bunlar, ülkemizin bölünme ve parçalanmasını da önemsemeyen bir anlayışa sahiptirler. Tek duyarlı oldukları konu, içki serbestliği ile “türban” giyilmemesi vs. gibi konulardır. ABD piyonu PKK’nın terörüne karşı mücadele ve etnik-ırkçılığa karşı çıkmak, nedense bunlar için hiçbir zaman birincil sorun olmamıştır!
Fethi Murat Doğan