9744,04%0,29
35,48% 0,02
36,57% -0,04
3062,85% 0,33
4905,44% 0,59
Anayasa Mahkemesi, DİAYDER soruşturmasında tutuklanan Ali Fuat Hatip'in başvurusunu kabul ederek hak ihlali kararı verdi.
OLCAY KABAKTEPE / ANKARA
Anayasa Mahkemesi, DİAYDER soruşturmasında, örgütsel saiklerle düzenlenen Suruç'taki Kobani’ye destek etkinliklerine katıldığı, örgütsel görüşmeler yaptığı gerekçesiyle tutuklanan Ali Fuat Hatip'in başvurusunu kabul ederek hak ihlali kararı verdi. 5 üyeli AYM Birinci Bölümü’nden İrfan Fidan ve Yılmaz Akçil, karara katılmayıp karşı oy kullandı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, Din Âlimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin (DİAYDER-Dernek) aralarında Ali Fuat Hatip'in de bulunduğu bazı yönetici ve üyeleri hakkında soruşturma başlatılmıştı. 3 Temmuz 2021 tarihinde gözaltına alınan Hatip, daha sonra hakimlik sorgusunun ardından tutuklandı. Tutuklama kararında, Hatip'in örgütsel yayın yapan Sterk Tv'de program yaptığı, örgütsel saiklerle düzenlenen Suruç'taki Kobani destek etkinliklerine katıldığı, tape içeriklerinde yoğun örgütsel görüşmeler yaptığı ve ikametinde yasaklı yayınlar ele geçirildiği belirtildi. Tutuklama kararına yaptığı itiraz reddedilen Hatip, daha sonra Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Diğer yandan soruşturma neticesinde Başsavcılık, aralarında Hatip'in de bulunduğu bazı şüpheliler hakkında "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan iddianame düzenledi. 22 Aralık 2021 tarihli iddianamede PKK/KCK silahlı terör örgütüne ilişkin genel bilgiler verildikten sonra DİAYDER'in örgüt ile olan bağlantısına dair açıklamalara yer verildi. Buna göre DİAYDER'in, örgütün KCK yapılanmasının Siyasi Alan Merkezi bünyesinde yer alan Azınlıklar ve İnanç Grupları Komitesi’ne bağlı olarak kurulduğu aktarıldı. İddianamenin kabulü ile açılan kamu davası İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmeye başlandı. Mahkeme, duruşmanın 17 Haziran 2022 tarihli beşinci oturumunda yurt dışına çıkamamak ve belirli yerlere düzenli olarak başvurmak şeklindeki adli kontrol tedbiri uygulanmak suretiyle Hatip'in tahliyesine karar verdi.
Bireysel başvuru incelemesini yapan AYM Birinci Bölümü, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Yüksek Mahkeme ayrıca Hatip'e 150 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti. Kararın gerekçesinde şöyle denildi:
“Başvurucunun örgütün şiddet ve cebir içeren yöntemlerinin doğru olmadığına, sorunun silah ile çözümünün mümkün olmadığına, HDP'li siyasetçilerin PKK/KCK'dan korkmak yerine sorunun çözümü için adım atması gerektiğine ilişkin görüşlerini içeren tape kaydı (bkz. § 15/vii) gözönüne alındığında başvurucunun içeriğinde somut bir suç unsuru bulunduğu ortaya konulamayan televizyon yayını ve internet paneline katılması ile derneğin diğer üyeleriyle telefonla görüşmeler yapmasının suçun işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilemeyeceği değerlendirilmiştir. Bu nedenle soruşturma makamlarınca başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirtinin ortaya konulmadığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte ulaşılan bu kanaat Anayasa Mahkemesinin başvurucu hakkında yürütülmekte olan davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği anlamına gelmemektedir. Başvurucular hakkında suçlu-suçsuz kararı vermek ya da daha hafif veya ağır ceza belirlemek de Anayasa Mahkemesinin görevi değildir.”
Beş üyeli AYM Birinci Bölümü’nden İrfan Fidan ve Yılmaz Akçil, karara katılmayıp karşı oy yazdı. İki üye karşı oy gerekçesinde şu ifadelere yer verdi:
“Terör suçlarının soruşturulması/kovuşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır. Somut olayda başvurucunun terörle bağlantılı bir suç nedeniyle tutuklanması dikkate alındığında hâkimliğin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.”