Bu memlekette çalmanın ayıbı yok artık.
Yeter ki ustaca çal!
Yeter ki iz bırakmadan götür.
Birini soyarken yüzüne gül, sonra çık ekranlara, “halk için” de.
Kimse sorgulamaz, herkes alkışlar.
Çünkü bu topraklarda artık ölçü şu:
Ne kadar çok çalarsan, o kadar büyüksün.
Hatta belki daha iyisi:
Çalmayı becerebildiğin kadar saygınsın.

Çalanın Etrafı Kalabalık, Dürüst Yalnız
Bir yerde biri çalmışsa, etrafı kalabalıktır.
Onu koruyanlar, ona methiyeler düzenler, yoluna halı serenler…
Hatta “O olmasa bu işler yürümezdi” diyen bile çıkar.
Ama dürüst biri mi?
O köşeye itilir, “fazla temiz bu”, “saf bu” denilerek dışlanır.
Toplum öyle bir hâle geldi ki;
Namussuzluk bulaşıcı bir meziyet,
namus ise tedavi edilmeye çalışılan bir hastalık gibi.
Hırsızlığa Sempati, Yakalanana Kin
Eskiden çalanın yüzüne tükürülürdü.
Şimdi yakalanana acınıyor:
“Ah be abi, keşke dikkatli olsaydın.”
Sanki mesele çalmak değil de, yakalanmak olmuş.
O yüzden herkes birbirine şunu fısıldıyor artık:
“Yapacaksan akıllıca yap. İspat bırakma. Belgeleri sil. Yandaş bul.”
Yani mesele ne kadar çaldığın değil, yakalanmama kabiliyetin.
Çalma! – Ama Eğer Mecbur Kaldıysan...
Şimdi yeni bir etik anlayışımız var:
“Çalma ama eğer çalacaksan büyük çal. Ufakla rezil olma.”
Küçük bir vatandaş bir ürünü marketten yürüttü mü linç yer.
Ama milyonları götüren bir iş insanı mı?
O ödüller alır, açılışlara çağrılır, üniversitelerden fahri doktora bile alır.
Çünkü artık sistem şöyle işliyor:
Yeterince büyük çalarsan, suçun görünmez olur.
Ahlak Hırsıza Değil, Dürüste Yük
Dürüst çalışıp ay sonunu zor getiren memur,
yolsuzlukla servet kazanmış eski bir başkanın karşısında ezilir hâle geldi.
İyiler "keriz", kötüler "kral" sayılıyor.
Bir ülkede çocuklar “Hırsız nasıl bu kadar zengin olmuş?” diye değil,
“Ben nasıl onun gibi olurum?” diye soruyorsa,
sorun sadece sistemde değil, toplumun kendisindedir.
Toplumun Sloganı Değişti: “Yeterince Çalarsan Kahramansın”
Eskiden bu ülkede “çalıyor ama çalışıyor” denilirdi.
Şimdi “çalıyor ama paylaşıyor” diyen bile var.
Bu, artık yalnızca hırsızın ahlakını değil,
halkın da utanma eşiğini yitirdiğini gösterir.
Çünkü zengin olanın nasıl zengin olduğuna değil,
bize ne zaman sus payı vereceğine bakıyoruz.
Toplumlar çalanları değil,
çalmayı mazur görenleri yüzünden çöker.
Bugün üç beş kişinin sofrasında dönen lokma,
yarın koca bir milletin açlığına sebep olur.
Bir toplum, hırsızları alkışlarken,
vicdanlıları yalnız bırakırsa,
sonunda herkes birbirinin cebine göz diken bir ormana dönüşür.
Ve unutma:
Bir milletin sonunu getiren şey, yoksulluk değil, hırsızlara hayranlıktır.