Gazeteciyi tutukla, siyasetçiyi tutukla, çiftçiyi azarla, hayvancıyı hor gör, doktorları kov, emekliyi açlık sınırının altına mahkûm et… Peki, bunu nasıl açıklayacağız? Bu gidişatın sonu nereye varacak? Toplumun temel taşlarını yerinden oynatan bu adaletsizlikler, bir gün hepimizin altında çökecek bir kumdan kale inşa ediyor.
Gazeteciler susturulduğunda, gerçekler gömülür. Siyasetçiler tutuklandığında, demokrasi zincire vurulur. Çiftçi azarlandığında, toprağın bereketi kurur. Hayvancılık hor görüldüğünde, sofralarımız boş kalır. Doktorlar kovulduğunda, sağlık çöker. Emekli açlık sınırının altına itildiğinde, onurlu bir yaşam hayali yok olur.
Bu gidişat, bir toplumun ruhunu yok ediyor. Adaletsizlik, sadece bugünü değil, yarını da karartıyor. Peki, bu çarkın içinde biz nereye sığacağız? Her birimiz, bu sistemin bir dişlisiyiz. Bir dişli bozulduğunda, tüm makine durur.
Bu gidişatın sonu, kaosa çıkar. Adaletsizliğin büyüdüğü yerde, huzur kalmaz. Toplumun her kesimine eşit davranılmadığı sürece, bu karanlık tünelden çıkış yok.
Peki, ne yapmalı? Sesimizi yükseltmeliyiz. Adaletsizliğe karşı durmalı, haklarımızı savunmalıyız. Çünkü susarsak, bu çark hepimizi ezer. Unutmayalım: Adalet, bir toplumun temelidir. Temel çöktüğünde, her şey çöker.
Bu gidişatı değiştirmek, hepimizin elinde. Adaletsizliğe karşı durmak, sadece bugünü değil, yarını kurtarmaktır. Yoksa, bu çarkın altında ezilen, hepimiz olacağız.
Nereye kadar? Artık dur demenin zamanı gelmedi mi?