Geçen hafta bütün ironi gücümü kullanarak, milletçe içine düştüğümüz parti çılgınlığını, kurguladığım parti senaryosuyla yazmaya çalıştım...
İnsanların bu şekilde hem maddî hem manevî anlamda kendilerini yıpratan şeyleri; sanki zorunluymuş gibi düşünüp, yapmazsa bir eksiklikmiş gibi görüp, aynısını, hattâ bütün şartları zorlayarak bir üstünü yapmaya çalışmalarının sebeplerini düşündüğümde buna sebep olarak şunu buldum kendimce...
Sebep "dış seslerin" etkisi ile susturamadığımız iç sesimiz!
HERKES YAPIYOR!
EL ÂLEM NE DER!
Bu ve benzer cümleler kuran iç sesimizi susturamıyoruz bence...
Bu iç sesler sadece bu şekilde olan uç partilerde değil, hayatımızın her yerinde, her alanda susmuyor!
Ve biz de onu susturmanın yolunu o "dış seslere" uyarak buluyoruz!
Çünkü o "El Âlem" ve "Herkes" hep konuşuyor...
Susmuyor!
Peki biz bu "herkesi" susturmak veya en azından duymamak yerine neden kendimizi paralıyoruz!
Çünkü bitmiyorlar!
Haklısınız, insanız...
Birini duymasak birini duyuyoruz, birinde dirensek ikincide yeniliyoruz..
El ve Âlem kelimeleri birleşmiş ve kim olduğu bilinmeyen ama çook güçlü ve hayâli bir karakter olarak hayatımızın merkezine oturmuş resmen!
Açalım; (TDK)
EL= Yabancı!
ÂLEM= Yeryüzü ve uzayda olan herşey/ İnsanlar.
EL ÂLEM= Yabancı insanlar.
Anlamını idrak edip haykırıyoruz!
NEDEN AĞZI OLAN KONUŞUYOR!?
Hadi konuşacak illâ, biz neden dinliyoruz?
"AĞZI OLAN KONUŞUYOR"
Bu cümle bir deyim mi acaba veya kim söylemiş araştırdım.
*ANLAMI: Bilip bilmeden her konu hakkında yorum yapan kişiye bir çeşit isyan cümlesi.
*Ayrıca bir reklam cümlesi. (Akaryakıt reklamı) Hatta bu cümle o reklamdan sonra popüler olmuş!
Popülerlikten önce vârolan bir deyim mi, yoksa zaten var iken reklamda mı kullanılmış ek bilgi yok.
Bu popülerlik ile şarkısı bile yapılmış..
Sonuç itibari ile sözlükte yer bulmuş bu deyim hakkında savunmaya geçip şöyle diyebiliriz...
"Kulağımızla, burnumuzla filan mı konuşacaktık acaba?"
"Konuşalım diye var ağzımız!"
Evet konuşalım diye var, ama nerede kiminle, neyi konuşacağımızı bilmek ya da konuşmamamız, karışmamamız, yorumsuz kalmamız gerekenleri ayırt etmek için "AKIL" nimetimiz de var değil mi?
Ağzı var diye değil, AKLI(!) var diye konuşmalı insan!
Neden o "herkes ya da el âlem" her konuda söz sahibi?
Onlara verdiğimiz sıfatlarla!
Bu sıfatların;
Adı "DOSTLUK"!
Adı"AKRABALIK"
Adı"ARKADAŞLIK"
Adı:"KOMŞULUK"
vs....vs...
Dostluklar çoğu zaman "postluğa" dönüşmüş durumda!
Bu postluk kavramı, güncel hayatımızdaki hâli ile; sosyal medyada o dost(!)un paylaştığı yada bizim paylaştığımız postlara, hikayelere, reelslere etkileşim şeklinde oluyor çoğunlukla...
Takibe tâkip!!
Günümüzde dostlar(!) takip de belli olur!
Ama mecâzi anlamda ve sanal dünyanın dışında gerçek hayatta ise; üzerine oturduğumuz bir "postumuz" varsa; o posttan, o dostun(!) ne kadar yararlandığı, ya da yararlandırdığımız ile doğru orantılı gidiyor çoğu zaman değil mi?
Postumuz ne kadar genişse, dostumuz da o kadar çok oluyor maalesef...
Eşittir her iki anlamıyla da "dostluk", değişip dönüşüp, "postluk" olmuş olmuyor mu?
Akraba= (TDK) Soyca yada evlilik sebebiyle birbirine bağlı olan kişiler..
Bu tanımla birlikte bir de "akraba" kontenjanından "postçular" var!
O kontenjanla, bize daha çok karışma, dahil olma, faydalanma konusunda doğal hak sahibi(!) olanlar!
[(Bu arada gerçek dostları, gerçek soy bağlı akrabaları, bu sıfatların hakkını verenleri tenzih ediyoruz!)
(Onlar meclisin içinde ve olmaları gereken yerde, sağolsunlar, vârolsunlar...)
(Sözümüz o "meclisten" dışarı!!)]
Buraya kadar anlattık, herkesin kendine göre sebepleri var güzel, sorun yok..
Adı dostluk vs...
Normal insâni(!) ilişkiler diyelim...
Kâr-zarar, arz-talep dengesi de diyelim...
Peki ağızları niye durmaz bu insanların!
Niye hiç üstüne vazife olmayan şeylere karışırlar, konuşurlar?
Otur postunda(!) keyfine bak işte..
Olmaz konuşacak!
Karışacak!
(Bu post illâ maddiyat olmaz, o kişiye verilmiş izinler, gösterilen müsamahalarda olabilir)
Bunun adı da "İYİ NİYET" tir hep....
O iyi niyet(!) gerek kendimizde, gerekse karşıdan gelen hâliyle bizi yoruyorsa, dur demek gerekmez mi?
Çünkü ağzı veren Rabbimiz AKLI da vermiş bize!
Ağzımızdan yada ağzınızdan çıkan "iyi niyet" adlı cümleler veya yaptığımız eylemler karşıdakinde ne anlama geliyor bir düşünmek gerekmez mi?
Hadi bize söyleyen, karışan, yöneten, şekillendiren, yönlendiren düşünemedi...
Ve zor durumda kaldık, üzüldük, yıprandık..
Eee..
O kişiye neden "Üstüne vazife olmayan işlere karışma" diyemiyoruz?
Hadi kırmak istemiyoruz tamam, daha yumuşatalım cümleyi ve diyelim ki; "İyi niyetinden şüphem yok ama, bu yaptığın şey bana iyi gelmiyor, müsade et ben kendim karar vereyim ve sende istersen benim yanımda ol"
Niye diyemiyoruz?
Sonrasında arkadan arkaya, "onun yüzünden oldu!" deyip kendimizi suçtan kurtarıyoruz ama bize verdiği zararı kim çekiyor?
O kişinin haberi var mı?
Yok tabii ki!
Çünkü o kişi akraba, arkadaş, dost, post ne olursa olsun, sonuçta El ve Âlem!
El Âlem ne der!?
Diye korkumuzdan bunları zinhar söyleyemeyiz!
Biz kendimiz çekeriz!
Maddî manevî..
Çünkü biz Herkül'üz!
Çünkü biz Süperman veya Süperwomen' larız!
Çünkü biz pelerinsiz kahramanlarız!
Tüm kâinatı anlayacak, tanıyacak, düşünecek aklı(!) olanların, ağzına hâkim olamaması, her işe karışması, sorun değil!
Bizim bunları görüyor olmamıza rağmen susmamız, veya sustuklarımızın sonucunda katlandıklarımız da sorun değil!
Sorun biz onun iyi niyetini suistimâl etmeyelim!
Sakın!
Günah!
Sûizândır bu!
Ez cümle...
O El ve Âlem veya bu "herkes" tanımlı çoğunlunluk her kimse..
Sözümüz ve yazdıklarımız onlara!
Gerçek bir kişilikse eğer duyar zaten...
Ama onun kim olduğunu biz bile bilmiyorsak, kendimiz duyalım artık!
Allah (CC) insanı en üstün sûrette yaratmıştır!
Bu üstünlüğün tek sebebi de "AKIL" dır..
*Akıl sayesinde, kâinata hükmeder..
*Aklıyla her şeyi kendisi yararına kullanır!
*Eker, biçer, ticaret yapar, batar çıkar ama hayatını yönetir!
*Düşünür, analiz eder!
*Faydalı-faydasız der, seçim yapar!
*Seçimlerinin sonucunu da yaşar!
*Bu sonuçlardan ders çıkarır!
Çünkü AKIL bunu gerektirir!
*"O" dedi diye yapmaz!
*"Bu" ne der diye düşünmez!
*Kendine ters geleni, maddî manevî yoranı seçmez!
*Hadi düşünemeden yaptı diyelim, farkeder, vazgeçer, doğruyu bulur!
Aklı vardır ya!!
Bunun birde "Allah Rızâsı" boyutlu kılıfları mevcut!
"Ben susuyorum, çünkü Allah Rızâsı için!"
"Allah kalbimi görüyor, iyi niyetimi biliyor!"
Bu da güzel...
Tabii ki Rabbimiz görüyor her hâlimizi!
Aklımızdan geçeni!
Ama unutmayalım ki; doğruyu bulalım, kendimizi koruyalım, kullanalım, hayatımızı doğru yönetelim diye verdiği "AKIL" nimetini veren de O!
Dikkat edelim de O'nun rızasına talip olduğumuz "iyi niyetli" sebepler, hesap sorulmasına sebep olmasın!
Çünkü, dünya hayatında iken okuyalım diye gönderdiği Kur'an'da "Akletmez misiniz" ifadesi ile uyaran Rabbimiz, kuvvetle muhtemeldir ki; hesap günü de "Neden Akletmedin" diye soracaktır değil mi?
Velhasıl...
Herkes dediklerimiz kabir kapısına kadar yanımızda!
Hey haatt!
O "Herkes"e verdiğimiz izinlerle, gösterdiğimiz "iyi niyet"lerle, hayatımızda onlara açtığımız alanlarda, koro halinde yaşadığımız bu hayatı, o gün geldiğinde solo tamamlayacağımızı unutmayalım...
Bir kitapta şu cümleyi okumuştum:
"Hayatım koro, ama ölünce ben solo(tek)...
Haksızlık değil mi, doğru mu bu?"
AKIL VERİLMİŞSE HAKTIR ve DOĞRUDUR TABİİ Kİ!
O zaman düşünelim, tek kalacağımızı bile bile, bizi maddî manevî yoran insanlarla, veya eylemlerle meşgul olmak, onlar için hayatımızı zorlaştırmak, onlara uyarak taklit etmek, "o ne der" diye korkmak, çoğu zaman istemeyerek yapmak niye?
Bu korodaki her çatlak sesi dinleyerek geçirdiğimiz ömrümüz bitince, solo(tek) kaldığımızda çok geç olacak bu sorulara....
O "HERKES"E SESLENELİM!
KİMSENİN HAYATINA MÜDÂHİL OLMA!
KARŞINDAKİNİN KARARLARINI SORGULAMA!
VARSA CİDDEN YANLIŞ GÖRDÜĞÜN BİR ŞEY, ANLAT SADECE..
KENDİ YAPTIĞIN İŞLERİ O YAPMIYOR DİYE KONUŞMA!
KARARINI ETKİLEME!
ETİKETLEME!
YARGILAMA!
YÖNETME!
KARŞINDAKİNİN HAYATINI ANALİZ EDİP SORGULAYACAĞINA, YÖNETECEĞİNE KENDİ HAYATINA BAK!
NİYETİN ÇOOOK İYİ DE OLSA....
Çünkü kişi kendi yaşadığını bilir, bilmeli, akletmeli!
SOLO KALMAYA HAZIR MIYIZ?
Düşünelim, düşündürelim niyetiyle..
VESSELÂM...