Geçen hafta Anneler Gününü yazdık.
Annelerin öneminden bahsettik.
Peki babalar işin neresinde?
Aslında birlikte ve tam da içinde..
Çünkü bu konudaki ayetler ve hadislerde; sadece anne değil, ikisi birlikte "ana-baba hakkı" diye geçer!
Bir evlâdın anneye de babaya da vazîfeleri eşittir ve aynıdır!
Zirâ Kur'an da Rabbimiz;
“Rabbin, yalnız kendisine ibadet etmenizi ve ana-babaya iyilikte bulunmayı emretmiştir. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı "öf" bile deme, onları azarlama. İkisine de hep tatlı söz söyle. Onlara rahmet ve tevazu kanatlarını ger ve 'Rabbim! Onlar beni küçükken (merhametle) yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet eyle.' de!” (İSRÂ SÜRESİ 17/23-24) buyuruyor...
Bu ayetle birlikte denilir ki; ahiret günü hesap sorulduğunda Allah(CC) ilk olarak kendi hakkını, yani O'na karşı vazîfelerimizi, emirleri, yasakları sorguladıktan sonra soracağı ikinci hak, "anne-baba hakkı" olacaktır..
Bu konu bu kadar önemlidir!
Peki; Rabbimizin kendinden sonra soracağı hak olarak ikinci sıraya koyduğu, onların bizim üzerimizdeki hakları nelerdir?
Anne babamızın, bizim bağımsız olarak yaşama yaşına geldikten veya evlenip kendi ailemizi kurduktan sonra onlara karşı vazifelerimiz:
* Onların gönüllerini hoş tutmak.
* Yakın oturuyorsak sıkça ziyaret etmek.
* Uzakta isek, sıkça arayıp hal hatır sormak.
* Evimize geldiklerinde hizmette ve ikrâmda bulunmak.
*İyi niyetle verdikleri nasihatleri saygı çerçevesinde dinlemek.
* Hastalık hâlinde onların tedavisi ile ilgilenmek.
* Maddî olarak geçim sıkıntısı yaşıyorlar ise onlara destek olup, yardım etmek.
* Bakıma muhtaç olduklarında, onlara bakımı üstlenmek.
*Ölümlerinden sonra onlar adına hayır hasenatta bulunmak.
Madde olarak yazıldığında aslında çok da zor şeyler değil...
Ancak sıkça sorulan sorular var..
"Annem veya babam bana haksızlık ediyor, zulm ediyor, evimdeki huzuru etkiliyor, diğer kardeşlerimden beklemediklerini benden bekliyor, bana ya da eşime kötü davranıyor, hakkıma giriyor vs.."
Bütün bunlar ve daha fazlası, toplumda sıkça yaşanılan şeyler maalesef..
Soruların devamı ise tek soru ile bitiyor!
"Ben bütün bunlara karşı yine de anne baba hakkı deyip sabır mı göstermeliyim?"
Sorunun cevabı tek ve net!
EVET!
Sabır göstermeliyiz, onların yaptığı şey bizi ne kadar zorlarsa zorlasın onları kırmamalıyız, vazîfelerimizi aksatmamalıyız!
Ancak bu demek değil ki herşeyi olduğu gibi kabul edelim..
Ortada bir haksızlık veya huzurumuzu bozan bir şey varsa, bunu onlarla güzelce konuşarak izah etmeli ve bize yansıyan şeklini kırmadan açıkça ifade etmeliyiz..
Verdiğimiz ayette geçen "Anne babaya öf bile demeyiniz" emri, ayete bütünüyle bakıldığnda; yaşlılık, hastalık veya düşkün halde iken, onlara bakmaktan yorularak veya bıkkınlıkla "öf" demeyin şeklindedir..
Yani kendileri sağlıklı ve daha genç iken, bizim hayatımızda, bizi etkileyen, huzursuz eden bir tavır gösterdiklerinde onlarla güzellikle konuşmamıza, derdimizi anlatmamıza engel değildir..
"Annem babam istiyor, ona öf bile diyemem" diyerek onların; mantığa, ahlâka, hakka, hukuka, dîne, aile huzurumuza ters olan isteklerini yapmak zorunluluğumuz yoktur!
Kaldı ki; zulme sessiz kalmak zâlime de zulümdür!
Çünkü anne veya babamız bir haksızlık sürdürüyor, zulme varan tavırlar sergiliyorken bizim "öf bile dememeliyim" düsturuyla sessiz kalışımız, onların bu tavrının devam etmesine ve kendileri adına günah yükü yüklenmesine ve ahirette karşılaşacakları hesap yükünün artmasına sebep olacaktır!
Dolayısıyla "zulme mühlet zâlime de zulümdür" denir!
Biz onların üzerimizdeki haklarını yerine getirip, varsa istemediğimiz ve bizi etkileyen yanlış davranışları, güzel bir dille kendimizi anlatmakla mükelkefiz!
Bu şekliyle "öf" demek değildir.
Hattâ belki farkında olmadan veya nefsine yenik düşerek girdiği haklardan da onu kutaran, ebedî hayatta hesap yükünü hafifleten, buna vesile olan kişi de biz oluruz bu şekilde..
Evlatlık vazîfelerimiz tam, sorun yaşadığımızda tatlı dille de uyarıyoruz diyelim..
Bizim görevimiz tamamdır ve hak konusunda bir korkumuz kalmaz Allah'ın izniyle..
Sonrası, kendisi de kul olan anne babamızın imtihânıdır..
Buraya kadar yazdık, ve yine devamında gelen diğer soru:
"Sadece onların hakkı mı var, ya bizim evlat olarak onlardaki haklarımız ?
Çocuğun anne babasına gözetmesi gereken haklar yetişkinlikte başlar!
Ama anne babanın çocuğu adına üzerindeki haklar, daha çocuk dünyaya gelmeden ve doğumundan, ölümüne veya anne babanın yaşla birlikte düşünme becerilerini kaybedeceği zamâna kadardır!
Aslında anne babanın yükü hak konusunda daha ağırdır.
Çocukların dinî ve toplumsal anlamda anne babası üzerinde olan hakları:
(Bir ceninin anne karnında, doğuma kadar geçirdiği sürede her şeyden etkilendiği bilim ışığında da kanıtlanmış olduğundan)
* Çocuk daha anne karnındayken onu helal şekilde beslemek.
* Çocuğun anne karnındaki gelişim sürecinde yaşam tarzının helal dairede olmasına dikkat etmek.
*Doğduğunda (sünnet olarak) sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okuyarak ismini vermek.
* Güzel anlamlı isim vermek.
* Doğduktan sonra onun bakımıyla ilgilenmek.
* Eğer bir zorunluluk hâli yoksa 2 yaşına kadar anne sütü almasını sağlamak.
* Sünnete uygun kızlara bir, erkeklere 2 olmak üzere akîka kurbanı kesmek.
* Yine sünnete olarak, bebek bir haftalıkken saçını kesip, ağırlığı ölçüsü karşılığı sadaka vermek (altın veya gümüş karşılığı) (Günümüzde gençler saç kesimi yapmak istemiyor, o zaman kesmeden bu niyetle sadakası da verilebilir)
* Erkek çocuklarının sünneti
(Efendimiz (SAV) 7 günlükten 7 yaşına kadar yapılabileceğini ama 40 günlük sürede yapılmasını tavsiye etmiştir.
Hem o süreçte hızlı iyileşmesi hem sağlık adına büyürken bir sorun yaşamaması, hemde çocuğun aklı kestikten sonra bunun korkusunu yaşamaması adına şu an doktorların da tavsiyesi budur.)
* Çocuklarının geçimini, ihtiyaçları doğrultusunda karşılamak.
* Sadece maddî ihtiyaçları değil, manevî ihtiyaçları olan, sevgi ve şevkati göstermek.
* Birden fazla çocuk varsa her yaşı itibariyle onlara maddî- manevî eşit davranmak.
* Onlara Allah'ı, dîni emir ve yasakları öğretmek.
*Ahlâki anlamda doğru yetiştirmek.
*Hem dîni hem de ilmi, yani akademik eğitimini aldırmak.
* Eğitim sürecindeki desteğini, maddî gücü müsait ise, bir meslek edinmesi veya iş kurması sürecinde de sürdürmek.
*Evlilik yaşına geldiğinde, çocuğun seçeceği eş adayını değerlendirip, varsa gördüğü yanlış bir durum bunu ona anlatıp uyarmak.
* Eş adayı aile eliyle belirleniyorsa, değerlendirmede öncelik olarak; dış görünüş, mal-mülk vs değil, dürüstlük, kulluk ve ahlâki yönleriyle yapmak.
* Evlilik sürecinde kendi maddî gücü nispetinde çocuklarının evini kurmasına destek olmak.
* Ölümünden sonraya kalacak bir mal mülk varsa, bunu hayatta iken ve âdil bir şekilde çocuklarına bildirmek, pay etmek.
*Sürekli hayır duada bulunmak.
* Ne kadar bunalsada beddua etmemek.
(ZİRA BEDDUÂ İKİ BAŞLIDIR. BİR UCU ONU YAKARKEN DİĞERİ DE UCUDA BİZİ YAKAR!)
Bunlar da bizim anne babamız üzerindeki haklarımız..
Bir anne baba bütün bu şartlara riâyet ederek çocuğunu büyütmüş ise, çocuğun yetişkinlik hâlinde yaptığı herhangi bir yanlıştan mesul değildir!
Yetişkinlik döneminde çocuğumuzun hayatında gördüğümüz yanlışlar var ise bunu; onları kırmadan, yönetmeye girmeden, eleştirmeden, kendimizce sebeplerini güzel bir dille anlatarak, sadece tavsiye veya nasihat tarzı konuşulmalıdır.
Bu konuda, uyarımıza rağmen "bize göre yanlışa" devam etmesi, kendi sorumluluğundadır!
Bu konuda bizden ahirette hak talep edemez!
Biz doğruyu öğretmiş, sonrasında tavsiye ve nasihatte de bulunmuş ve bu yükten kurtulmuş olarak sadece onlara dua ederek anne babalık görevine devam edebililiriz!
Öbür türlüsü ilk bölümde yazdığımız; çocuğumuzun huzursuzluğuna sebep olabileceğinden, durmamız gereken yeri bilip, evlâdımızın da arada kalarak bize karşı tavır sergilemesinin önüne geçebiliriz.
Velhâsıl...
Aslında her iki taraftan da baktığımızda "haklar" zaten fıtratın gereği ve yapılması zor olmayan şeyler..
Fakat bizler dengeleri kurmakta başarılı olamadığımızdan dolayı zorlanıyoruz..
Anne baba; kendi sorumluklarını bilerek evlâdını büyütse zaten o çocuk güzel bir kul, güzel bir insan olacaktır değil mi?
Ve yetişkinliğinde de ona saygı göstererek, gerektiğinde veya onlar istediği ölçüde destek olarak yanında dursa, hep olumluya yöneltse ama yönetmese bir sorun kalmayacaktır..
Yanlış olanı düzeltme etkisi ve yetkisi kalmadığında da, duasıyla desteğe devam etse nasıl olur?
Evlat ise; anne babasının kendisini büyütürken gösterdiği şevkati, merhameti onlara yaşlandığında gösterse ve kırmadan, incitmeden ilgilense, bir şey istediğinde uygunsa yapıp, uygun değilse güzellikle anlatsa nasıl olur?
Buna rağmen "haksızlık" gördüğü şeyler devam ediyorsa, yine onları kırmamdandan Rabbine sığınıp sabırla dua etmelidir.
Birde kardeşler soruluyor...
Bu haklar sadece anne baba ve evlat arasındadır!
Kardeşler veya yakın akrabalar için bu şekilde bir hüküm yoktur!
Yani kişi dîni yükümlülüklerde; kardeşleri veya yakın akrabalarına bakmak, her yaptığına anlayış göstermek zorunda değildir.
Kişi kendi evi ve ailesi arasında kaldığında, eşi istemese de anne babaya bakmakla yükümlüdür!
Gelin veya damadın eşinin anne babasıyla sorun yaşadığında saygısızlık etmeden kendini geri çekme görüşmeme hakkı vardır.
Ama eşine engel olmamak kaydıyla!
Kardeşler veya akrabaları ile ilgili bir mecburiyet yoktur..
Ama kendisine veya ailesine zararı olmayan kardeşine yakın akrabasına yardımda bulunmak ayetle de sabittir!
Verilecek sadaka, zekat; anne babaya veya evlâda verilemezken, kardeşe verilebilir ve öncelik hakkı da ayet ve hadislerle sabit şekilde onlarındır.
Ez cümle;
Anne, baba, evlat, kardeş ilişkilerinde; haktan, hakîkatten ayrılmadan, adalet ile, önce Rabbimizin rızasını, sonra kul hakkını düşünerek yaşayabilirsek imtihanlarımız selamete dönüşür inşallah...
Rabbim hepimize hakkıyla anne-baba olabilmeyi, emânet verdiği evlat nimetine hakkıyla sahip çıkıp yetiştirebilmeyi, anne babamıza da hakkıyla evlat olup, onlardan da hakkıyla karşılık bulabilmeyi nasip eylesin duasıyla....
VESSELÂM...