Eskiden asgari ücret, düşük gelirli işçilerin geçici çözümle idare ettiği bir tabandı. Şimdi memurundan mühendisine, teknisyeninden tezgahtarına kadar milyonlarca insan için tavana dönüştü. Bu ülkede artık asgari ücret, bir “alt sınır” değil, hayatın gerçeği.
Rakamlarla başlarsak: Asgari ücret arttıkça fiyatlar da artıyor, yani maaş cebine girerken daha cüzdana varmadan buharlaşıyor. Market rafları, doğalgaz faturaları, ulaşım ücretleri zaten “artış” kelimesine alışkın. Ama aynı artış yaşamak isteyen insanlara uğramıyor.
Asgari Ücretli Kim?
Bu ülkede asgari ücretli, sadece bir rakam değil; bir hayat tarzı.
– Sabah 6’da uyanan,
– Otobüste ayakta işe giden,
– Molada termosla çay içen,
– Ay sonunu getirmek için kredi kartına abanıp "limit yetersiz" uyarısıyla moral bozan insandır.
Ve bu insan, her ay zam haberlerine önce umutla, sonra küfürle bakar. Çünkü her zam, alım gücünün biraz daha azaldığı anlamına gelir. Yani maaş artar, ama yaşamak zorlaşır.
Asgari Ücret = Asgari Umut
Bu ücretle kira ödenir mi? Hayır.
Çocuk okutulur mu? Zor.
Et yenir mi? Yılda birkaç kere belki.
Tatil yapılır mı? Ancak rüyada.
Ama en acısı şu: Asgari ücretli çalışıyor ama yoksul. Bu cümle başlı başına bir ekonomik başarısızlık ilanıdır. Çünkü emek verip karşılığında hayatta kalamıyorsan, orada sistem iflas etmiş demektir.
Ya Zam mı Geldi, Yoksa Şaka mı Yapıldı?
Asgari ücrete zam açıklandığında ekranlara bir sevinç havası verilir. “Tarihi artış” denir. Hükümet kendini alkışlar, bazı gazeteler “müjde” başlığı atar. Sonra bir bakarsın; zamdan bir hafta sonra peynir, ayçiçek yağı ve kira da aynı oranda zamlanmış.
Yani zam, asgari ücretlinin eline geçmeden raftan alınır. Bu artık o kadar normalleşti ki, insanlar maaş zammı yerine “ya bari faturalar artmasa” diye dua eder hale geldi.
İşverenler Ne Diyor?
Tabii işveren tarafı da zorda. Özellikle küçük esnaf ve KOBİ’ler. Çünkü artan maliyetler, kira giderleri ve vergi yüküyle baş etmeye çalışıyorlar. Onlar da “işçi çıkarmak zorunda kalıyoruz” diyor. Yani sistem hem işçiyi hem işvereni aynı çarkta eziyor.
Ama büyük şirketler için durum farklı. Reklamlarla dev bütçeler harcayan dev firmalar, sıra maaşa geldiğinde “asgari” bir duruş sergiliyor. Karlarını artırırken, çalışanına ‘zorunlu minimum’ dışında bir şey sunmuyor.
Sessizlik de Asgari Oldu
Eskiden sendikalar asgari ücret görüşmelerinde masaya yumruğunu koyardı. Şimdi o masa daha kurulmadan herkes sonucu biliyor. Çünkü pazarlık değil, gösteri yapılıyor. Halk “zaten ne verileceği belli” diye düşünüyor. İşte bu, ekonomik umutsuzluğun en net göstergesidir: İnsanlar artık daha fazlasını değil, en azını kabullenmeye başlamışsa tehlike çanları çalıyor demektir.
Son Söz: Yaşamak Lüks Değildir
Bir ülkede insanları geçinmek değil, sadece hayatta kalmak için çalıştırıyorsanız; o ekonomide büyüme değil, büzüşme vardır. Asgari ücret, insanın en temel haklarını karşılayamıyorsa bu sadece ekonomik değil, ahlaki bir çöküştür.
Ve bu ücret, bir sus payı değildir. İnsanlara “çok da şikayet etme, işin var” demekle olmaz. Çünkü işin olması bir lütuf değil, bir haktır. Ve bu hak, insanca yaşamayı da kapsamalıdır.
Ekmek elden, su gölden değil. Her şey parayla. O zaman madem yaşamak bu kadar pahalı, ücretler neden bu kadar ucuz?