Gelin bu hafta da sadece gençlerden bahsedelim..
Herkesin dilindeki cümle:
"NEREYE GİDİYOR BU GENÇLİK!"
"Genç" ifadesi litaratür olarak 15-29 arası kesimi içerir..
15-29 yaş aralığında olan gençlerimizin bu serzenişli cümlede bize bakan yönü ile; güncel dîni hallerine baktığımızda, özellikle son 15 yıldır dikkat çekici bir şekilde; ATEİST diye tabir edilenlerin benimsediği ATEİZM..
DEİST diye tabir edilenlerin benimsediği DEİZM gibi inanışları ciddi seviyede artmış durumda!
Bu yaş grubu ile ilgili yapılan en son resmî istatistik Marmara Üniversitesi'nin..
"Türkiye'de İnanç ve Dindarlık" Raporu: (2023)
Bu rapora göre 18-24 yaş arası gençlerin;
%11'i "dinsiz" olarak!
%12,6'sı "seküler inançsız"
%29,1'i "seküler Müslüman"
%39,9'u "ana akım Müslüman"
%18,4'ü "dindar Müslüman" olarak kendini tanımlamış!
2008 yılında Ateist oranı %1 miş!
Son rapor ise ortada!
Peki ne oldu ya da ne oluyorda, gençler her geçen gün hızla dinden uzaklaşıp farklı arayışlara giriyor ve bu ideolojileri benimsiyorlar?
Kaldı ki bu durum sadece bireysel de değil!
Toplumsal bir dönüşümün sinyalini veriyor...
Peki bu eğilimler neden bu kadar yaygınlaşıyor?
Ve nasıl sonuçlar doğuruyor?
Kabul etmemiz gereken bir gerçek var..
Bugünün genci, bilgiye ulaşma hızında önceki kuşakları geride bırakmış durumda...
Okuyor, araştırıyor, sorguluyor.
Bu yüzden “inan” demek yetmiyor artık!
“Niçin inanmalıyım?” sorusuna ikna edici, mantıklı ve içten yanıtlar verilmesini bekliyor.
Ancak bizler onlara çoğu zaman dinî bilgileri, sadece kuru bir ezber olarak sunuyoruz..
Ve o genç zihnî derinlikten, mantıktan, hatta bazı konularda gerçekten uzak bu anlatılarla tatmin olmuyor, olamıyor!
Birinci sebep bu...
İkincisi sebep:
Dini temsil eden bazı kişilerde gördüğü çelişkili yaşamlar!
Diline Allah’ı,(CC) emirlerini, yasaklarını, adaleti vs pelesenk etmiş birinin adaletsiz davranması..
Namaz kılan ama ahlaklı olmayan, kötülük yapan, yalan söyleyen birinin varlığı..
Sürekli maneviyattan bahsedip ahireti anlatırkenken, o kişide sadece dünyaya dair hırslarını görmesi..
Bu dünya hırsları adına yaptığı işlerin ise "anlattığı bu dinde" olmayışı..
Kısacası kendi yapmadığı şeyi yapsın diye "papağan" misali anlamadan, mânasını bilmeden tekrar etmesi..
Hatta yapmıyor diye cezalara, dışlanmaya, eleştiriye maruz kalması..
İşte tüm bunlar ve benzeri şeyler o gençte ciddi bir iticilik meydana getiriyor..
Sonrası mı?
Sorgulama ve sonuç!
“Eğer bu din buysa, ben yokum”
Diyip uzaklaşıyor!
Üçüncü sebep:
Çelişkili Dinî Söylemler!
Din adına yetkili konumdaki kişilerin birbirine zıt olan ibadet veya ahlak ilkeleri!
Konular çeşitli..
Her konuda örnek var malumunuz..
Ama özetle bir hoca “din aklın ışığında yaşanır” derken, bir diğerinin “akıl dini anlayamaz” demesi gençte kafa karışıklığına neden oluyor meselâ..
Hatta aynı meselede farklı mezheplerin farklı hüküm vermesi, gençlerde "din mutlak bir hakikat değil demek ki, bir yorum meselesi" algısını oluşturuyor!
Dördüncüsü:
Dayatmacı Din Eğitimi!
Bazı aileler ya da kurumlar tarafından zorla uygulatılan ibadetler, giyim kuşam tarzları özellikle ergenlik döneminde ters tepebiliyor!
Düşüncesi "Din EŞİTTİR Baskı" şeklinde gelişiyor ve böyle hisseden genç, dinden uzaklaşıyor!
Baskı kuran kişiye mahkumiyeti ölçüsünde yani; ailesi ile yaşamak zorunda olduğundan ailesinin yanında "öyleymiş" gibi davranıp, onlar yokken bildiğini yapması...
Dayatan bir okul ise; okul içinde yine "öyleymiş" gibi davranıp, okul dışında istediğini yapması gibi örnekler çok değil mi?
Buradan da anlıyoruz ki "dayatma" bir şeyi kabullendirmek veya bir davranışı oluşturmanın doğru yolu değilmiş!
Sebepleri ile anlatabilmek, içselleştirmesini sağlayabilmek önemliymiş!
Bu sebeplede genç anlamadığından dolayı içselleştiremediği şeyi, sadece "mecburiyet" hükmündeyken ve bu mecburiyetinden dolayı içinde oluşturduğu kin ile zorunlu yapıyor!
Zorunluluğu bitince ne oluyor peki?
Malesef kendi istediği..
Ve kendi istediği şey(!) doğrusunu öğretemediğizden yanlışa götürebiliyor!
Beşincisi:
Dinî Temsil Sorunu!
Günümüzde dîni yaşamına gerçek mânasıyla yansıtmayan, gösterişçi veya özellikle menfaatçi dindar profiller de gençleri irite ediyor!
Yine; "Din bu mu?" sorusuna neden oluyor!
Altıncısı:
Siyasetin dini, kendi kulvarında ilerleme, büyüme aracı olarak kullanması!
Dindar yahut seküler farketmeksizin; siyasal çevrelerin dini, ters-düz kullanarak çıkar sağlaması, sürekli bir "taraf" mantığında algı oluşturmaları gençlerde "din bir araç mı? sorgusunu başlatıyor..
Ve "Araçsa o zaman kişiye göre değişir! Dolayısıyla anlatıldığı kadar evrensel ve dosdoğru bir şey de değilmiş"
diye düşündürüyor..
Ayrıca kendi siyasal görüşlerine göre kullananlara karşıda bir öfke doğuruyor!
Ve tüm bunlar zamanla inanç konusuna mesafeli veya tamamen uzak kalmalarına hatta inkarlarına dönüşüyor!
Sonuç olarak:
Genç tüm bu sorgulamaları yaparken inancı zayıflıyor dedik ya...
Bize göre sapkın ama onlara göre "alternatif" düşünce sistemlerini yani; Ateizm, Deizm, Satanizm gibi oluşumlara yöneliyor vs...
Ve bizde çaresiz dövünüyoruz ya!
Burada çok önemli bir detay var atladığımız!
Boşlukta kaldıklarında bu yönelişlere (Ateizm-Deizm..) ulaşmak için ise hiç zorlanmıyorlar!
Çünkü interaktif platformlar, sosyal medya, arkadaş grupları alternatif bu düşünceleri, bu inaç sistemlerini yaymak için hazır kıta bekliyor!
Veee!
Bu kadar zayıflamış bir inancı değiştirmek de hiç zor olmuyor!
Bu platformlar pusuda bekleyen bir sırtlan gibi farklı, sapkın dünya görüşlerini gençlerin önüne algoritmalarla anında servis ediyor!
Hani bir "şey" konuştuğumuz an karşımıza aynı "şey" ile ilgili reklamların, videoların vs çıkması gibi, bu algoritmalar sayesinde onlarında karşısına bunlar çıkıyor!
Tüm bunlar olurken ve gençler bu hezeyanlarla boğuşurken bizlerin en büyük yanlışı ise şu:
Bu tabloya bakıp "gençlik elden gidiyor!" feryatlarımızla, nedenlere bakmaksızın sadece sonucu görmek!
Ve bu sonucu ise bir “kopuş” olarak değerlendirmek..
Aslında farklı bir perspektiften bakarsak tüm bunlar bir "kopuş" değildir!
Hattâ iyi bir şeydir bu sorgulama hali..
Çünkü tüm bunlar o gencin halen vazgeçmediğini, arayışını ve doğruyu bulma isteğini göstermez mi bize?
Onu dışlamadan, yargılamadan, ötekileştirmeden aklındaki soru işaretlerini gidermek için en doğru zamandır aslında..
Çok şükür ki tamamen vazgeçmemiş..
Halen arıyor!
Sorguluyor!
Ama bu sorgulamayı yaparken biz ona:
*Sorgulama!
*Böyle işte!
*Allah emretmiş!
*Yasak!
*Günah!
*Cehennemde yanmak mı istiyorsun?
*Biz böyle gördük!
*Hocamız öyle söyledi!
Vs gibi "altı boş" gerekçeler sunarken..
Bizim söylediklerimizle ikna olmadığından araştırmaya başladığında bizimde yeri geldiğinde öne sürdüğümüz her biri "HOCA" sıfatlı kişilerin aynı konudaki çelişkileri ile karşılaşıyor!
Şimdi şapkamızı önümüze alıp, öz eleştiri yapma zamanı!
"Bu gençler neden bu hale geldiler?" sorusunu değiştirmenin de tam zamanı..
Hattâ geç bile kaldık!
Soruyu değiştirelim:
" BİZ BU GENÇLERİ; NEDEN, NASIL, NE ZAMAN BU HALE GETİRDİK?"
Soruyu kendimize sorup, hangi alanda kayba sebep olduğumuzun şahsımız adına cevabını bulabilirsek, en azından başlamış oluruz bir yerden..
Çünkü dövünmenin, yargılamanın, ötekileştirmenin bir faydasını görmediğimiz aşikar!
Anne-baba olarak sorgulayalım..
Neyi yanlış yaptık, ya da eksik bıraktık?
Eğitimci olarak bakalım..
Öğrettiklerimiz yeterli mi, genci tatmin etti mi?
Soru sorduğunda susturduk mu?
Öğretilerimizin dışına çıktığında yargıladık veya dışladık mı?
Üst toplum kesiminde isek yani "topluma örnek" pozisyonunda...
Siyasetçi, sanatçı, akademisyen, dîni cemaat lideri vs..
Din adına anlattıklarımız ile yaşadıklarımız biebirine uyuyor mu?
Yaptıklarımız gençlere nasıl örnek oluyor?
Vee en son, en etkili alana gelelim..
İLAHİYATÇILAR!
Din anlamında sadece gençler olarak değil, toplumsala dönüşen bu çürümeyi, her geçen gün kötüye gider şekliyle izleyecek miyiz?
Gençler bu kadar uzaklaşırken bizler halen eski, tedavülden kalkmış tekniklerle mi eğiteceğiz onları?
Değişimin zamanı gelmedi mi?
Dinimiz İslam...
Kaynağı Kur'an-ı Kerîm..
Ve değişmemiş kutsal kitap olarak tek!
Ve o kitapta yazmıyor mu :
“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde mücadele et.” (Nahl Sûresi-16/12)
Bu ayetten ne anlamamız gerekiyor?
Gençlerin bu durumunu bir kayıp görüp, "kalan sağlar bizimdir" mantığıyla aynı çizgide devam etmemiz gerektiği mi?
Yoksa konuyla ilgili en yetkin ve güncel kaynağın temelinde olan ilahiyatın, "ilahiyatçıların" dilini ve yöntemini yeniden gözden geçirmesi gerekliliği mi?
Gençlerin bu arayışları bizim için teklike değil fırsattır!
"Doğruyu öğretemezsen kayıp giderim ve gidişimdeki sorumlulardan biri de sensin!" diyen gencin bizlere ciddi bir uyarısıdır!
Duyuyor muyuz bu çığlığı!
Duyalım..
Kendi hesabımız dışında kimlerin hesabına ne şekilde dahiliz, ne kadar sorumluyuz düşünelim..
Artık ezber değil, mantık ve tefekkür! Baskı değil, davet!
Dogma değil, diyalog!
Dayatma değil, anlatma!
Dışlama-ötekileştirme değil, hoşgörü zamanıdır…
Rabbim her birimizi önce kendi nefsi ile mücadelesinde muzaffer kılsın...
Sonrasında sorumluluğumuz nispetinde bilinçli yaşamayı, doğru davramayı, doğru örnek olmayı nasip etsin..
Yaptığımız yahut yapmadığımız bir şey yüzünden, birinin îmanını kaybetmesine sebep olmaktan muhafaza eylesin..
Kaybeden-kaybettiren değil, kazanan-kazandıran kul sıfatını alacak şekilde yaşatsın bizleri inşallah diyelim...
VESSELÂM...