Asimilasyon ve Aleviler 3
Daha önceki iki yazımızda, Türkiye Cumhuriyeti’nin “sistematik asilimilasyon uygulaması”nın olmadığını, ama Alevi Bektaşi toplumunun inanç hizmetlerine devlet erki üzerinden erişiminin de 2022 öncesinde olmadığı ve engellendiğini, buna karşılık Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulurken, CHP ve DEM milletvekillerinin ise, Alevi Bektaşilerin Diyanet İşleri Başkanlığı’nda hizmet almaları gerektiğini iddia ederek Anayasa Mahkemesi’ne başvurduklarını, bunu bildikleri halde sözde Alevi kuruluşlarının hiçbirisinin (Horasan Erenleri Dernekler Federasyonu hariç!) bu duruma tepki göstermediklerini ele almıştık. Bu yazımızda ise, Alevi Bektaşi toplumu içerisinde “asimilasyon” kavramına denk gelecek kimi uygulamalardan ve empoze edilmek istenen görüşlerden söz edeceğiz. Asimilasyon, bir topluma yasalar ve/veya çıplak zor kullanarak başka bir toplumun dilini, kültürünü, dinini ve sosyal hayat kurallarını benimsetilmesi girişimidir.
AVRUPA DEVLETLERİNİN ASİMİLASYON POLİTİKALARI
1493 yılında yayınlanan “Inter Caetera” adlı bir Papalık fermanı ile ilk kez Portekiz sömürgecileri Afrika kıtasında yaşayan insanları “Hristiyanlaştırma” yetkisi aldılar. Avrupa devletlerinin Asya, Afrika, Kuzey ve Güney Amerika’da yürüttükleri asimilasyon politikalarını Papa VI. Aleksander’ın verdiği “Inter Caetera” fermanı ile başlatmak yanlış olmaz. Bir yanda Amerika’nın kuzeyinde işgal edilen topraklarda büyük katliamlar sürdürülürken, diğer yandan Afrika’dan getirilen köleler “işgücü” olarak kullanılıyordu. İngilizce, İspanyolca, Fransızca ve Portekizce sömürgecilerin vahşi saldırılarının ardından kölelere konuşma dili olarak dayatılırken, rahipler de bu insanların dinlerini değiştirmelerine zorluyordu. Dünya tarihi 19. Yüzyıla kadar Avrupa devletlerinin en kanlı asimilasyon girişimlerine tanık oldu. Bu vahşi saldırılara direnen milyonlarca insan katledilirken, hayatta kalabilmek de sadece sömürgecilerin dinini ve dilini kabul etmekle mümkün olabiliyordu.
OSMANLI DEVLETİNDE ASİMİLASYON
Ne Osmanlı devletinde ve ne de Türkiye Cumhuriyeti’nde Avrupa devletlerinin tüm dünyada uyguladıkları asimilasyonun benzer bir örneği yoktur. Tersi örnek ise, bolca vardır. En bilinen örnek ise, İspanya’da yaşayan Yahudilerin 2.Bayezid fermanı ile Osmanlı topraklarına getirilmesidir. Kaldı ki, Osmanlı devletinin ilk kuruluş yıllarından itibaren, tüm dinlere ve dillere karşı otonom statü her zaman tanınmış ve hatta padişah buyrukları ve şeyhülislam fetvaları ile de farklı zamanlarda ayrıca defaatle tasdik edilmiştir. Alevi Bektaşi toplumun uğradığı haksızlık ve ötekileştirme ise, kendi dinamikleri ve kendi özellikleri içerisinde ele alınmak gereken bir durumdur. Bu konuyu diğer iki yazımda ele almıştım. Burada tekrar etmeyeceğim. Meraklısı diğer yazılarımı okuyabilir.