Osmanlı’nın son döneminde basın hayatı, imparatorluğun siyasi, ekonomik ve toplumsal dönüşüm sürecinin bir aynası gibiydi. Babıali, Osmanlı basınının kalbi olarak gazetelerin ve dergilerin en yoğun yayımlandığı yerdi. Ancak bu gazetelerin etki alanı ve okunma oranları düşünüldüğünde, İstanbul ve Anadolu arasında ciddi bir uçurum göze çarpıyordu.
İstanbul’un Okuryazarlık Avantajı
19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında İstanbul, Osmanlı coğrafyasının okuma yazma oranı en yüksek olan yeriydi. Okuma yazma oranı İstanbul’da yaklaşık %10 civarındayken, Anadolu’da bu oran %2-3 seviyesindeydi. Bu fark, gazete ve dergi gibi yazılı basın ürünlerinin etkisini ve yayılmasını doğrudan etkiliyordu. İstanbul’da Takvim-i Vekayi ve Ceride-i Havadis gibi resmi gazetelerle başlayan süreç, Tercüman-ı Ahval, Tasvir-i Efkar ve Sabah gibi özel gazetelerle devam etti. Ancak bu yayınların hedef kitlesi ağırlıklı olarak İstanbul halkı ve yüksek bürokrasi idi.
Anadolu’daki Durum: Sessiz Bir Coğrafya
Anadolu’da ise basın faaliyetleri yok denecek kadar azdı. Özellikle 1860’lardan itibaren vilayet gazeteleri yayımlanmaya başlasa da, bu gazeteler daha çok resmi duyuruların halka iletilmesi amacıyla çıkarılıyordu. Örneğin, 1869’da yayın hayatına başlayan Diyarbekir Gazetesi ve benzeri vilayet gazeteleri, yerel haberlerden ziyade hükümet politikalarının duyurulmasını amaçlıyordu. Anadolu’nun birçok bölgesinde matbaa dahi bulunmuyordu, bu nedenle halkın bilgiye erişimi oldukça kısıtlıydı.
Babıali’deki Gazeteler ve Baskı Oranları
Babıali’de yayımlanan gazeteler, günlük 5.000 ila 10.000 arasında baskı yapıyordu. Bu dönemde İkdam, Tanin ve Vakit gibi gazeteler, daha geniş bir okuyucu kitlesine hitap etmeye çalıştı. Ancak bu baskı oranlarının büyük bir kısmı İstanbul’da tüketiliyor, Anadolu’ya çok az gazete ulaşıyordu. Gazetelerin Anadolu’ya ulaşmasındaki en büyük engel, posta hizmetlerinin yavaşlığı ve yüksek maliyetiydi.
Okur Profili ve Basının Etkisi
Okur kitlesi genellikle devlet memurları, öğretmenler ve az sayıdaki aydınlardan oluşuyordu. Halkın geniş kesimleri için gazete okumak bir lüks sayılırdı. Ekonomik zorluklar, okuryazarlık oranının düşüklüğü ve gazetelerin içeriklerinin genelde entelektüel seviyede olması, halkın bu yayınlara erişimini sınırlandırıyordu.
Kaynaklarla Durumu İncelemek
Bu döneme ilişkin kaynaklar arasında Şerif Mardin’in Türk Modernleşmesi adlı eseri, Osmanlı’daki basın ve okuma kültürünü anlamak açısından oldukça kıymetlidir. Ayrıca Niyazi Berkes’in Türkiye’de Çağdaşlaşma adlı eseri de okuma yazma oranlarının bölgesel farklılıklarına dair önemli bilgiler sunmaktadır.
Sonuç: Osmanlı’da Eşitsiz Bir Basın Hayatı
Osmanlı’nın son döneminde basın, Babıali’nin kontrolünde yoğunlaşmış bir alan olarak kalmış, Anadolu ise bu kültürden büyük ölçüde yoksun bırakılmıştır. İstanbul’da okuma yazma bilen bir azınlık, gazetelerin sunduğu fikir dünyasına erişebilirken, Anadolu halkı, geleneksel bilgi aktarım yöntemleriyle yetinmek zorundaydı. Bu durum, Osmanlı modernleşmesinin neden sınırlı kaldığını ve toplumsal dönüşümün neden yeterince yaygınlaşamadığını açıklayan önemli bir detaydır.
Okuryazarlığın sınırlı olduğu bir toplumda basın, sadece bir bilgi kaynağı değil, aynı zamanda bir ayrışma aracı haline gelmiştir. Bugün bu tarihsel tecrübeyi anlamak, basının toplum üzerindeki etkisini yeniden değerlendirmek için bir fırsattır.
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk