Din, insanın hayata anlam katma çabasıdır. Kâinatın sırlarını çözmek, ne için yaratıldığını anlamak, doğru ile yanlışı ayırt etmek için insanlığın aradığı en büyük hakikatlerden biridir. İşte bu hakikatin bize rehber olarak sunulduğu kitap, Kur’an-ı Kerim’dir. Fakat bugün o rehber elimizde olsa da, yolumuzu aydınlatamıyor. Neden mi? Çünkü ne yazık ki onu anlamıyoruz.
Yıllardır camilerde, televizyonlarda, mevlitlerde Kur’an okunur. Güzel sesler yankılanır, insanlar dinler, kimi zaman ağlar, kimi zaman “Amin” der. Ama çoğu zaman neye ağladığını, neye amin dediğini bilmez. Çünkü okunan ayetlerin anlamı bilinmez. Mesela o sırada miras paylaşımıyla ilgili hükümler okunuyordur. İnsanlar ise duygulanır, hüzünlenir, gözyaşı döker. Bu sahne, bizim en büyük çelişkilerimizden biridir.
Kur’an’ı anlamadan okumak, bir kavanoz balı dıştan yalamaya benzer. Bal oradadır. Kıymetlidir. Ama kapağı hiç açılmaz. İçindekinin tadı asla bilinmez. Sadece dışı özenle cilalanır, saygıyla korunur ama asla yenilmez. Oysa Allah, Kur’an’ı sadece okunsun diye değil, anlaşılsın, yaşansın, hayat rehberi olsun diye indirdi.
Bazı çevreler Kur’an’ın Türkçe okunmasının günah olduğunu, sadece Arapça okunması gerektiğini söylüyor. Oysa bu, Kur’an’ın ruhuna aykırıdır. Çünkü Allah, her peygamberi kendi kavminin diliyle göndermiştir. Amaç, mesajın anlaşılmasıdır. Eğer mesaj anlaşılmıyorsa, din sadece şekilcilikten ibaret kalır. İşte bugün yaşadığımız da tam olarak budur.
Daha kötüsü ise bu cehalet ortamından nemalanan kötü niyetli kişilerin varlığıdır. Kur’an’ın anlamı öğrenilirse, o kişilerin kurnazlığını sorgulayan bir akıl devreye girer. O zaman insanlar düşünür, sorar, eleştirir. Bu da bazı çıkar çevrelerinin işine gelmez. Onlar için Kur’an’ın sadece ses olması, mesajının karanlıkta kalması daha iyidir. Çünkü böylece din, halk üzerinde kolayca yönetilebilecek bir araç haline gelir.
Oysa gerçek iman, anlamakla başlar. Anlamadığın bir şeye bağlanamazsın. Anlamadığın bir şeyi savunamazsın. Ve en önemlisi, anlamadığın bir rehber seni hedefe götüremez.
Bugün nice hafız var ki, Kur’an’ı baştan sona ezbere okuyor ama tek bir ayetin ne söylediğini bilmiyor. Bu da bal kavanozunu yıllarca özenle taşımak ama kapağını hiç açmadan sadece dışını yalamak gibidir. Oysa Allah, bize “Oku!” dediğinde kastettiği şey, sadece kelimeleri seslendirmek değil, o kelimelerin içindeki manayı kavramaktır.
Kur’an’ın özünü kavramak, onu kendi anadilimizde okuyup üzerinde düşünmekle mümkündür. Çünkü Allah, “Düşünmez misiniz?” diye defalarca soruyor bize. Demek ki bu kitabın özü anlamaktır, idrak etmektir, hayata taşımaktır.
O hâlde soralım kendimize: Biz gerçekten Kur’an’ı okuyor muyuz? Yoksa sadece sesini mi duyuyoruz? Biz gerçekten balı mı yiyoruz, yoksa hâlâ kavanozu mu yalıyoruz?
“Anlamadan okunan kitap, duvarın gölgesinde oturup güneş var diye sevinmektir.”
N. KACAN
Necat KACAN
Eğitimci Araştırmacı Yazar