Bugün, 23 Mayıs 2025 Cuma

 

Geçen haftaki yazıda: 
Asıl BİZ! bu gençlere ne yaptık, ya da YAPMADIK? 
diye serzenişte bulunup, şakamızı önümüze alıp düşünelim demiştim.. 

Çok şükür düşünmüşüz.. 
Sonrasında bir çok geri dönüş oldu ve bu geri dönüşlerden bir kısmı ebeveyn, bir kısmı ise öğretmen kimlikliydi. 

Bu durumun sadece gençlerin asiliğinden vs olmadığı, bizlerinde sorumlu olduğumuza ikna olmuşuz.. 

Ve bu farkındalıkla birlikte eş zamanlı sorularda geldi elbette. 

"PEKİ NASIL DAVRANMALIYIZ?"
"NASIL KAZANABİLİRİZ?"
"NASIL ANLATABİLİR, NASIL ETKİLİ OLABİLİRİZ?" 
Şeklinde... 

Yazı sonunda "en önemli görev ilahiyatçılarda" demiştim. 

Ve bende bir ilahiyatçı olarak üstüme düşeni yapıp, bu sorulara da cevap vermeliyim o zaman.. 

Buyrun birlikte yeni yetişen genç nesile, nasıl ulaşabilirizin yollarını irdeleyelim.. 

Konu özeti net aslında ve en klasik cümle ile: 

"Gençleri dinden uzaklaştıran değil, yaklaştıran olmalıyız!"
Klasik bu cümlenin altını nasıl doldurabiliriz peki? 

Günümüz gençliği, teknolojik imkanlar, modern dünyanın karmaşı ve çevresel bir çok uyaran içinde kendi yönünü arıyor. 

Ve tüm bu "etkenler" ile dîni değerlere uzak düşebiliyor. 

Bizde bu uzaklaşma sonucu açılan mesafeyi kapatmanın telaşıyla çırpınıyoruz.. 

Bu mesafenin kapanması, yahut tersine daha çok açılması; gençlere nasıl yaklaştığımızla doğrudan ilgilidir! 

Yani sebep olarak %50 si bu faktörler ise, %50 si de biziz! 

Amacımız dîni sevdirmek..
Ama bu sadece  kuru kuruya bilgi vermekle olamaz  elbette. (olmadığını görüyoruz)
Adım adım gidelim... 

BİRİNCİ ADIM: 
Dîne ısındırma önce HAL, sonra KÂL ile yapılmalıdır! 

Eskiler "lisân-ı hâl, lisân-ı kâlden entaktır" demişler.
Yani hal ve tavırlar; konuşmaktan, nasihat etmekten çok daha tesirlidir! 

HAL DİLİ: Beden dilidir, davranışsal anlatımdır.
KÂL DİLİ: Nasihatle konuşmak, anlatmak demektir. 

Hal dili ile örnek olup, "KÂL" diliyle anlattıktan sonra: 

İKİNCİSİ: DAVET 
En etkili davet ise SEVGİYLE yapılan davettir! 

Sertlik, disiplin adına gereksiz yaptırımlar, hoşgörüsüzlük amacımızın aksine mesafeleri artırır! 

Gençlere dinî meselelerde sevgiyle, hoşgörü ile yaklaşmak onları kazanmanın ilk adımıdır. 

Kim aşağılandığı, dışlandığı, yargılandığı, cezalandırıldığı, eleştirildiği, korkutulduğu bir yolda kalmak ister ki? 

Özellikle ergenlik dönemindeki gençler, duygusal olarak daha hassastır! 

Sizden gelen mesajlar içinde bir tanesi var ki içimi acıttı... 

16 yaşında kızı olan bir annenin mesajı:
(İsmini vermeden paylaştığım için, müsadesini almış olarak aynen yazıyorum) 

"KIZIM SOSYAL MEDYASINDA ATEİSTLİKLE İLGİLİ BİR PAYLAŞIM YAPMIŞ..
BİR AKRABAMIZ GÖRMÜŞ..
ONDAN ONA HERKESE YAYILMIŞ..
BENİ ARAYAN ARAYANA!
REZİL OLDUĞUMA MI YANAYIM, KIZIMIN  AYAĞININ KAYMIŞ OLMASINA MI BİLEMEDİM...
KIZIMIM ELİNDEN TELEFONU ALDIM, HERŞEYİ YASAKLADIM!
ARKADAŞLARI İLE İLİŞKİSİNİ KESTİM! 

ÇOK HAKLISINIZ! 
SOSYAL MEDYA BOZDU ÇOCUKLARIMIZI! 

Diye bir mesaj... 

Yoğunluktan dolayı 3 gün sonra görmüş oldum.. 

Bir kaç kez okudum..
Anlamaya çalıştım..
Çok üzüldüm..
Bana "çok haklısınız" yazmasına daha da çok üzüldüm..
Çünkü ben bunu demek istememiştim ki! 

Tekrar yazıya baktım..
Tekrar  tekrar okudum kendi yazdığım yazıyı! 

Ve bu mesaja geri dönerek yazışma başlattım..
Anlattım..
Yazdım da yazdım..
Ve kızının o an (3 gün sonrası) ne durumda olduğunu sordum.. 

İçine kapanmış, hiç bir şey yemiyor, konuşmuyormuş.. 

Ve yazışmalar sonrası doğru kanalda buluştuk.. 

Anne yüzünü kızına DÖNDÜ!
Gerçek, şevkatli  "anne" sıfatıyla döndü...
Sardı sarmaladı..
Anlattı..
Eksiklerini farketti.. 

Ve dün tekrar merak ettiğim için yazdım. 

".....nasıl, daha iyi mi?" 

Aldığım cevap:
"Kızım şu an iyi çok şükür, ama o 3 gün içinde intihar planları yapmış biliyor musunuz?" yazdı anne... 

Çok uç bir örnek olsa da, anlatmak istediğim buydu! 

Bir şeyi anlatırken sevgiden uzak dayatmak, dinden uzaklaştırır! 

Uzaklığı gidermek adına yaptırımlar ise dinden tamamen koparır!
Hattâ dikkat edelim bu örnekte olduğu gibi, yaş itibari ile bazen hayattan bile..... 

İkinci olarak SEVGİYLE DAVET dedik, sonrasında: 

ÜÇÜNCÜSÜ: TANITMAK!
İnsan kaç yaşında olursa olsun, tanımadığını, bilmediğini sever mi? 

Dîni sevmesi için önce Fatiha Sûresi'de geçtiği hali ile "MALİKİ YEVMİDDÎN'i sevmeli..
Yani GERÇEK DİN GÜNÜNÜN SAHİBİNİ..
Yani onu, bizi yaratan Rabbimizi! 

Sevmek için ise önce tanımalı! 

Tanıtırken en önemli özelliği olarak "CEHENNEMDE YAKAN, CEZA VEREN, ÇARPAN, YASAKLAYAN vs sıfatlar yerine Rabbimizin: 

Merhametini..
Rahmetini..
Şevkatini..
Ödüllerini..
Bu dünya için somut olarak anlayabileceği verdiği nimetlerini..
Meselâ aldığı nefesin bile en büyük nimet olduğunu..
Atan kalbinin sesini duymamasının bir merhamet olduğunu..
Her gün doğan güneşi..
Gece çıkan ayı..
İneğin ot yiyip, calsiyum deposu sütü verişini..
Çiçeklerden bizim şifamızı toplayan ve tatlı tatlı bize sunan arıları..
Yağan yağmurun rahmet oluşunu..
Kainattaki tüm dengeyi..
Ve sayamayacağımız kadar çok olan tüm nimetleri bizim (onun) kullanımına verdiğini.. 

Bu kadar çok şeyin karşılığında ise sadece istediği şeyin kulluk olduğunu..
Ve ömür bitip de "kul" olmayı başardığında, EBEDÎ (SONSUZ-SINIRSIZ) olarak alacağı ödül olan cenneti anlatsak? 

Onun önüne  dîni, kulluğu, gerekliliklerini "YAPILACAKLAR" listesi gibi bir liste olarak sunmasak? 

Kulluk adına yapılacakların hayatla bağlantısını anlatsak..
Anlamasını, içselleştirmesini sağlasak.. 

YANİ ZORLAYARAK, KORKUTARAK DEĞİL DE, MERAK İLE İLGİ DUYMASINI SAĞLAYARAK TANITSAK? 

Korkmadan, minnet duyarak seveceği, sevdiği için her türlü isteğini severek yapacağı bir hâle çevirsek meselâ? 

Bunları yapabilirsek zorâki değil gönüllü..
Ruhsuz değil, ihlaslı ibadeti öğretmiş oluruz değil mi? 

“Zorla ibadet ruhsuz, sıradan bir ritüelden öteye geçemez" çünkü... 

O zaman, olmazsa olmazımız: ÖNCE RABBİMİZİ DOĞRU TANIMAK, sonra ona TANITMAK! 

Sıralamaya devam edelim. 

Örnek olduk, anlattık,  sevgiyle davet ettik, en güzel şekilde tanıttık... 

DÖRDÜNCÜ SIRADA İSTİKRAR VAR.. 

Kendi ibadetimizde, doğruluğumuzda, adaletimizde, şevkatimizde, davranışımızda istikrar! 

Ve istikrarlı bir şekilde model olmak!
En alttan en üst tabakaya kadar! 

BEŞİNCİSİ: ŞÜPHELERİNE KIZMAMAK, SAKİNCE ANLAMAK! 

Sırayla hepsini yaptık..
Ama yine şüpheyle sorguluyor mu?
"Neden" ler, "NİYE" ler bitmiyor mu? 

Soru soran genç öğrenmeye açıktır!
Bu hâli bizim adımıza FIRSATTIR! 

Sorsun, sorgulasın bırakın.
Kesmeyin önünü.
Kesmeyin ki, cevabı sizde arasın...
Pusuda bekleyenlerde değil! 

Cevap veremeyeceğimiz, bilmediğimiz bir şey mi sordu.
Birlikte öğrenelim o zaman, olmaz mı? 

Doğru olan, o "doğruyu" bizimle araması değil mi? 

"Şüphe, doğru bilgiyle beslenirse gerçek imana, yanlış bilgi ile ise inkâra dönüşür.” 

Dînimizi; hayatımızı kısıtlayan, sorgulanmaz, aşılmaz, geçilmez bir DUVAR gibi değil! 

Gerektiğinde içeriye, gerektiğinde dışarıya bakabileceği bir PENCERE olarak göstermek gerekir! 

PENCERE ŞEFFAFTIR ÇÜNKÜ..

Bu şekil onu rahatlatacaktır..
Sorgulamalarını gizli-saklı, yasaklı bir şekilde değil açıklıkla sorup, açıkça cevap bulabileceğini bilmesi, reddetmesinin önüne geçecektir.. 

ALTINCISI: DİLİMİZİ GÜNCELLEMEK! 

Soruyor, cevap arıyor ne mutlu..
Ne güzel bir evre.. 

Ama bizler bu sorularına fî tarihinden kalma, efsanevî MENKIBELERLE, anlamını bizim bile tam bilmediğimiz kelimelerle cevap vermemeliyiz artık! 

Güncel dille, hattâ belki o kuşağının kullandığı tabirleri kullanarak, güncel ve somut görebilecekleri örneklerle anlatmalıyız.. 

ÖRNEĞİN: İbadetlerin bir bütün olduğunu, biri olmadan birinin eksik kalacağını, ancak bütünlük sağlarsa tam olarak manevîyata ulaşabileceğini anlatacağız diyelim.. 

Ona; "Namaz dinin direğidir, oruç tutmak nefis terbiyesidir, Mü'min yalan söylemez, Mizanda en ağır gelecek amel güzel ahlak vs..." tabirlerle dînin bir bütün olduğunu, biri olmazsa eksik kalacağını anlatalım...
Bir kaç efsanevi menkıbe de ekleyelim.. 

Sonra?
O genç belki dinler, ama anlamaz!
Çünkü DEVİR DEĞİŞTİ! 

Artık soyut hikayelere, örneklere değil; SOMUT yani elle tutulur, gözle görülür örneklerle anlayan bir nesil var karşımızda.. 

Bu konuyu meselâ bir "saat" ile ilişklendirsek? 

Saatin yapım aşamalarına baksak birlikte, o çok sevdikleri interaktif ortamlarda... 

Her biri çok küçük olan onlarca parçanın tek başına değilde bütün hale gelince işe yaradığını..
Her bir parçanın yerleşiminin bir sırası olduğunu..
Bu parçalar birleşse bile, hareket eden dişlilerin olması gerektiğini..
Ama o dişlilerin sürekli ve aksamadan dönmesi, paslanmaması için ise yağlanması gerektiğini..
Yahut pille çalışıyorsa pil takmak ve o pili arada yenilemek gerektiğini..
Ancak tüm bunlar eksilsiz olabilirse istediğimiz renk ve model kadran-kordon ile bütünleşip, tıkır tıkır çalışarak  bize hizmet edebileceğini..


Anlatıp sonra sorsak:
"Tüm bu sıralamayla ve büyük bir emekle hazırladığın bu saat bozulsa bir gün, ne yaparsın? 
Hemen atar mısın yoksa eksik olanı düzeltmeye mi çalışırsın?" 

Ne der sizce? 

"Kırılan bir çarksa yenilerim"
"Dişliler dönmüyorsa yağlarım"
"Pili bittiyse değiştiririm"
Gibi gibi..
Cevaplar verecektir muhtemelen değil mi?
İşte bu SOMUT örnekle zihni açılınca, biraz metaforla SOYUTA bağlayabiliriz.. 

O saat sensin..
Her bir çark her bir dişli mükemmel bir şekilde diyazn edilmiş bedeninde..
Dişlilerin yağı eksilirse çarklar sürter, aşınır, kırılır dedik ya hani...
Bizim de yağımız belki de maneviyâtımızdır...
Kötü bir şey olduğunda yağımız yani maneviyatımız eksilmemiş olsa, depresyona girmez, sizin tabirinizle kafayı kırmayız :) belki ne dersin? 

Yağı bitmeden yenilesek..
Ve aksamadan çalışmak için sürekli pilimizi şarz etsek saat bozulur mu? 

Peki bizim için yağ, pil, şarz ne olabilir?
Diye sorsak vs..
Daha etkili olmaz mı? 

İşte bu, DİLİ GÜNCELLEMEKTİR DÎNİ DEĞİL! 

Tüm bunları yapabildiğimizde o çok korktuğumuz SÜBLİMİNAL MESAJ tabirini BİZ kullanmış oluruz.. 

Yakınlığımızla onun dilinden, onun sevdiği konularda konuşarak..
Onun yaptığı esprileri yaparak veya gülerek..
Metaforlarla anlattığımızın hafızasında kalmasını sağlayarak..

Peki son demde; tüm hepsini denedik, yaptık, yapmaya da devam ediyoruz ama hâlen olmuyor mu? 

O zaman son maddeye gelelim.. 

YEDİNCİSİ: DUA ve SABIR! 

Bazı kalpler duaya, sabra ve zamana ihtiyaç duyar. 

Biz tohum atmakla mükellefiz.. 

Tohumu seçtik..
Ektik..
Güneş görmesini sağladık..
Suyunu verdik..
Havalandırdık..
Belli aralıklarla gerekli gübreyi de verdik.. 

Sıra dua eşliğinde sabırda! 

Her tohumun filizlenme süresi farklıdır.
Çim tohumu 24 saatte filizlenirken, 
bambu tohumu aynı bakımı sürdürmek şartıyla 5 yılda filiz verir unutmayalım..

Önce fiîli dua.. 
(yaplan iş ile talep niteliğinde) 
Sonra kavlî dua..
(içten kalp ile samîmane edilen dua) 

Sonrası Rabbimizin inayeti ve ihsanını beklemek.. 

Bizdeki tohum belki de bambu tohumudur kimbilir? 

Sabırla yola devam... 

Filizini görmeye ömür yetmedi mi? 

Biz ekmekle ve bakmakla mükelftik..
Ve görevimizi hakkıyla yapmışlığımızın şahidi de Rabbimiz..
O zaman NOKTA! 

Rabbim evvelâ kendimize, sonra sorumlu olduğumuz çocuk ve gençlere; Hakkı-Hakîkati..
Doğruyu-Yanlışı..
Anlatabilmeyi, anlattığını yaşayabilmeyi ve cenneti kazanmış olarak ebedî âlemde buluşmayı nasip eylesin inşallah... 

VESSELÂM...
 


Esin Kaya
9.05.2025 22:10:54
Selam diyerek başlayalım. çok güzel açıklamışsıniz herseyi. Allah razı olsun. ben sadece aile ile başlayan bu yolun, okullarda da teorik olarak devam etmesinin gerektiğini düşünüyorum. bizim kuşak ilkokuldan başlayıp lise son sınıfa kadar din ve ahlak dersi aldık. namaz ve dualarını ve daha birçok şeyi okulda öğrendik. Bugün okullarda bu dersler var mı, varsa neler öğretiliyor tam bilmiyorum. Ama en basta herseyi ailede ve yaşadığımız toplulukta gördük. Dilerim birgün tekrar özümüze dönmeyi başarabiliriz. Sağlıkla kalın.

BAMBU MU EKTİK?

YOKSA ÇİM TOHUMU MU?

Tülay Dikmen ile Cuma Köşesi

9.05.2025 18:10:00

GELENEKSEL EL SANATLARI ÖĞRENCİLERİNDEN “İZ VE EZGİ” MEZUNİYET SERGİSİ…

Erzurumspor FK U19 Takımı Türkiye Şampiyonası'nda Yarı Finale Yükseldi!

Tortum da güzel şeyler oluyor..

ŞANLI TARİHİMİZİN KAHRAMAN ANASI!

AÇIKÖĞRETİMDE KALİTE VE ULAŞILABİLİRLİK İÇİN YENİ İŞ BİRLİĞİ ADIMLARI

ERZURUMSPOR FK U-19 YAŞ GRUBU TAKIMI TÜRKİYE ŞAMPİYONASINA GALİBİYETLE BAŞLADI....

ERZURUMSPOR FK U19 YAŞ GRUBU TAKIMI TÜRKİYE ŞAMPİYONASIN 'DA SAHNE ALIYOR...

CUMHURBAŞKANI KARARI İLE ERZURUM’DA STRATEJİK BİR ADIM DAHA… ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ BÜNYESİNDE “İLAÇ, AŞI VE BİYOTEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ” KURULUYOR

Atatürk Üniversitesi “Spor Dostu Kampüs” Unvanına Layık Görüldü

ERZURUM BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ U-13 LİGİ START ALDI...

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 34 28 1 5 56 89
2.Fenerbahçe 34 25 3 6 52 81
3.Samsunspor 34 18 10 6 13 60
4.Beşiktaş 34 16 7 11 20 59
5.İstanbul Başakşehir 34 16 12 6 7 54
6.Eyüpspor 35 14 13 8 4 50
7.Trabzonspor 34 12 11 11 11 47
8.Göztepe 34 12 11 11 10 47
9.Kasımpaşa 34 11 10 13 0 46
10.Konyaspor 34 13 14 7 -3 46
11.Kayserispor 34 11 12 11 -11 44
12.Antalyaspor 34 12 14 8 -22 44
13.Gazişehir Gaziantep 34 12 15 7 -5 43
14.Rizespor 34 13 17 4 -10 43
15.Alanyaspor 34 10 15 9 -10 39
16.Bodrum FK 34 9 16 9 -13 36
17.Sivasspor 35 9 18 8 -14 35
18.Hatayspor 34 5 21 8 -26 23
19.Adana Demirspor 34 2 28 4 -59

YAZARLAR