Dünya üzerinde farklı inanç topluluklarına baktığımızda, her birinin başında bir rehber, bir önder olduğunu görürüz.
Katolikler için Papa vardır. Roma'dan yayılan sesiyle Katolik toplumu, büyük meselelerde onun ne dediğine kulak verir.
Ortodoksların ruhani lideri İstanbul'dadır. Patrik, yalnızca bir şehirde değil, milyonlarca Ortodoks inananın vicdanında yankılanır.
Protestanların da kendi içlerinde ruhani önderleri bulunur; farklı kollara ayrılsa da, yol göstericileri vardır.
Hindular için de bir liderlik anlayışı mevcuttur; kutsal gelenekler ve modern sözcüler etrafında toplanmışlardır.
Burada söz konusu olan şey bir devlet başkanı, bir kral ya da siyasi lider değil.
Bahsettiğimiz önderlik; bir inanç topluluğunun karmaşa ve kaos içinde bocalamaya başladığında, en yukarıdan bir sesin "Bu doğrudur, bu yanlıştır" diyebilmesidir.
İnancın temel direklerini koruyacak, yolunu şaşıranlara yön gösterecek bir manevi otorite...
Bugün dünyada, başında böyle bir ortak ruhani lideri bulunmayan tek topluluk İslam dünyasıdır.
Müslümanlar parçalanmış, farklı coğrafyalara dağılmış, her grup kendi içine kapanmış durumda.
Her ülke, her mezhep, her topluluk kendi doğrusunu çizerken; ortak bir vicdan, ortak bir bilinç, ortak bir ses ortada yok.
İşte bugün, üzerinde en çok düşünmemiz gereken mesele budur:
İslam dünyası nasıl yeniden manevi bir birlik oluşturabilir?
Yolumuzu kaybettiğimizde, bizi tevhide ve adalete çağıracak bir ses nerede?
Parçalanmış yürekleri, birbirine düşmüş zihinleri kim birleştirecek?
Bugünün dünyasında Müslümanlar yalnızca maddi zaaflarla değil, manevi sahipsizlikle de boğuşuyorlar.
İşte tam da bu yüzden, çağımızın en büyük ihtiyaçlarından biri, hakikati gösteren bir manevi önderliktir.
Bizi birbirimize düşman etmek için değil, Allah’a daha yakın kılmak için konuşacak bir ses...
Bu sorulara cevap bulamazsak, içimizdeki suskunluğu dünya daha uzun yıllar konuşmaya devam edecek.
Belki de ilk adım, herkesin içindeki küçük lideri, yani vicdanı uyandırmakla başlar.
Sonra küçük vicdanlar birleşir ve büyük bir sesi çağırır.
İşte o zaman İslam dünyası yeniden sahipsiz kalmaz.
---
Yeniden Halifeliği Düşünmeli Miyiz?
Bugün "halifelik" kelimesi bazı kulaklara eski bir hatıra gibi geliyor.
Oysa halifelik, bir taht kavgası değil; inanç birliğinin, adaletin ve dirilişin adıydı.
Halifelik makamı, İslam ümmetinin ruhani liderliğini temsil eden bir kurumdu.
Hilafet; farklı renkleri, farklı dilleri, farklı kültürleri "La ilahe illallah" şiarı altında toplayan büyük bir paydadır.
Elbette bugünün dünyasında, eski yöntemlerle bir hilafet kurmak mümkün değildir.
Ama bugünün şartlarına, bugünün insanına, bugünün siyasetine ve gerçeklerine uygun bir manevi liderlik modeli kurmak zorundayız.
Bu model;
Bir devleti yönetmek için değil,
Müslümanların vicdanını ayağa kaldırmak için,
İslam'ın evrensel adalet ve merhamet mesajını yeniden dünyaya duyurmak için kurulmalıdır.
Halifelik, zorbalık değil; hakemliktir.
Halifelik, saltanat değil; tevazudur.
Halifelik, hükmetmek değil; ümmete hizmet etmektir.
Bu yüzden yeni bir tartışmayı başlatmalıyız:
İslam dünyasının manevi lideri kim olacak?
Ümmetin sesi kim olacak?
Hangi akıl, hangi yürek, hangi vicdan bu dağınıklığı birliğe çevirecek?
Bu mesele, bugünün en acil meselelerinden biridir.
---
Dua ile Kapanış
Allah'ım!
Bizi başıboş bırakma.
Bizi birbirimize düşman etme.
İçimizdeki küçük sesleri büyüt, bir büyük sese dönüştür.
Bizi, adaletle yürüyen bir lidere, hikmetle konuşan bir öndere, merhametle toplayan bir gönüle kavuştur.
Kalplerimizi birleştir, yollarımızı birleştir, dualarımızı birleştir.
Senin rızanda birleşelim.
Amin.
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk