Geçen gün kütüphanede dolaşırken eski bir kitap geçti elime.
Sararmış sayfaları arasında Akşemseddin Hazretleri’nin nasihatleri vardı. Okudukça içimden bir serinlik geçti sanki. Yüzyıllar öncesinden gelen bu sözler, bugünün telaşlı insanına hâlâ sesleniyordu.
“Ey oğul, her işe besmele ile başla…”
Düşündüm, sabahları uyanır uyanmaz elimiz telefona gidiyor. Haberler, mesajlar, bildirimler… Gün daha başlamadan ruhumuzu darmadağın ediyoruz. Oysa “besmele” ile başlamak; aslında günümüze bir huzur cümlesi eklemek gibi. Bir niyet, bir yön tayini…
“Ölümü aklından hiç çıkarma.”
İtiraf edeyim, bu cümle içimi ürpertti. Ama sonra düşündüm: Belki de hayatın asıl sırrı burada gizli. Ölümün farkında olan insan, sevdiklerine daha sık sarılır, kırıcı sözleri ertelemez, bir bardak çayı bile daha derin bir şükürle içer. Ölüm aslında yaşamın öğretmeniymiş, ben bunu anladım.
“Daima edepli ol; ikram ettiğine de mütevazı ol.”
Bir iftar sofrası geldi aklıma. Çocukken büyüklerimiz sofrada suyu küçüklerden başlatarak dağıtırdı. Ne ince bir edepti o… Bugün sofralarımızda çeşit var ama o incelikleri kaybettik. Oysa gerçek ikram, tabağa koyulan değil; kalpten gelen tevazudur.
“Bu günden yarının tasasını çekme.”
Bu nasihati okurken, annemin bana söylediği bir söz hatırıma geldi:
“Oğlum, yarının rızkını Allah verir, sen bugünün şükrünü unutma.”
Ne doğru söylemiş. Hep yarını düşünüyoruz; faturaları, işleri, çocukların geleceğini…
Ama bugünü kaçırıyoruz. Belki de en güzel tebessümü, en tatlı muhabbeti…
Akşemseddin Hazretleri’nin sözleri bana bir çınarın gölgesinde oturmayı hatırlattı.
Hani insan serinler, nefeslenir, kalbi ferahlar ya… İşte öyle.
Belki de bizler, bu telaşlı çağın insanları, biraz yavaşlamalıyız.
Sofradan düşeni yerden alıp nimete hürmet etmeliyiz.
Kalbimizi temiz tutup, dilimizi edeple süslemeliyiz.
Çünkü hayat, aslında bu küçük anlarda gizli.
Ve belki de en önemlisi…
Hepimizin kulağına fısıldanan o cümlede saklı:
“Ey oğul, her işe besmele ile başla.”