Bir şehrin yalanları 9
“Desinler”e çalışmış aklımız hep.
Kendi düşüncelerimize saygı nedir gösteremez olmuşuz. Ardı sıra gittiğimiz kim olur ise olsun hep doğru olmuş bizim için, yalanlarına inanmış, hatalarını “insanlık halidir olur” mantığıyla örtbas etmişiz…
Bu durum yanı başımızdaki arkadaşımız için de geçerli, evde bulunan kardeşimiz veya akrabalarımız içinde ama kendi hatamıza sıra geldiğinde, kendi yanlışlarımız ise kıyamet koparır durur, o birilerinin gözünde…
Kendi hatalarını görmeden, bizim hatamızı meydanlarda sallayanlarla doludur her yanımız.
Tıpkı kendi isteklerimize “hayır”, birilerinin isteklerine de zorunlu olarak “evet” denilmesi gibi.
Mesela o aklımızın çalıştığı “desinler” sayesinde mobilya sektörü tavan yapmıştır bu şehirde.
Kayseri ve Ankara mobilya imalatçıları bize ne kadar dua etse elbette ki azdır ama adamların bizi yolunacak kazdan başka bir şey görmedikleri o kadar belli ki!
Sonuçta yolunduğumuz ortada iken, kıçımızı dahi süremediğimiz o cicili bicili şeylere harcadığımız servetin manasını bilen çıkmamıştır halen daha. Misafir odası adı altında servet yatırarak açtığımız odalarımızın meşhurluğu dillere destan olmaya devam etmektedir.
Bu şehirde “desinler” sektörü olduğu müddetçe, diğer sektörlere pay olarak bir şey düşeceğine inancımız kalmamıştır gerçi ama umudumuzu şimdiki gençlere bırakmaya da gönlümüz el vermiyor.
Düşünsenize; sırf gelinliği oğlan evi, yani erkek tarafı alıyor diye gelin hanımlarımız onlarca bin liralık gelinliklere gönül koyarak “falanca giyinmiş benim ondan neyim eksik” nazıyla sözüm ona evlilik hazırlığı yapmaları buna sadece çok küçük bir örnektir. Ama bir kişi de kalkıp demiyor ki “kızım sen babanın evinden bu gelinlik değerinde ne getirdin” veya “gelinlikleri oğlan evi değil de, kız evi alsaydı; baban bu kadar para verip gelinlik alır mıydı?” Ben inanıyorum ki çoğu baba sırf bu yüzden kızını gelin olarak vermezdi. Ama gel gör ki erkek tarafı mecburen seve seve (!) bu gelinlikleri alacak ve almaya da devam edecek. Hem de birkaç saatliğine.
Sonrası mı?
Sonrası koskocaman bir çöp…
Oysaki mutluluk 50-60 veya daha fazla rakamlı bin liralık çöpe giden gelinliklerde saklı bu şehirde!
Kurban Bayramında kurbanlık KOÇ unda olduğu gibi… Gelin kızımız bu hayvanın önünde reels yapıp, fon müziği olarak “koçum benim” şarkısını paylaşmadı mı nikâh geçerli olmuyor MUŞ!
Bütün bunlar süregelirken diğer fırsatçılarımız, pardon “desinler”cilerimiz durur mu?
Herkes kendi payınca el atar bu “desinler” sektöründe yer almaya. Çiçekçisi, şekercisi, fotoğrafçısı, saloncusu ve hatta hatta davul ve zurnacısı dahi fırsat bu fırsat deyip Allah ne verdiyse yüklenirler, amaçları mutluluk yolunda evlenip yuva kurmak isteyenlere…
Allah aşkına düğün salonlarının fiyatlarından haberiniz var mı? Nasıl bir hizmet veriliyor ki buralarda 7 yıldızlı Dubai oteli rakamlarına ulaşmış fiyatlar…
Veya en son ne zaman birkaç gülden oluşan bir buket yaptırdınız?
Bir araba süslemesi kaç para bu şehirde?
Bir kilo çikolata “desinlere” kaça gider abi?
Elbette dünya üzerinde bir ekonomi sallantı ve hatta çalkantı var ama bu demek değildir ki tuttuğunuzu öpeceksiniz diye. Bu demek değildir ki on liraya mal ettiğiniz bir ürünü kendi halkınıza bin liraya satacaksınız diye.
Ankara Sitelerde on bin liraya alınan bir mobilyanın Erzurum’daki etiket fiyatının ne olduğunu bana kim söylemek ister?
İşte buyurun, bana değil; size desinler…
Mevsimlere göre şehrimizde bulunan ticaret sektörlerinin fırsat günleri yaşanır.
Eylül ayında birileri, düğün mevsiminde birileri, bayramlarda birileri. Okullar açılırken birileri ve hatta kamunun kendisi dahi bu fırsat günlerinde nemalanmaya çalışır.
Nasıl mı?
Buyurun haftaya okul kayıtları başlar. Devletin bakanı, valisi ve hatta en yetkilisi o kadar desin ki kayıt parası alınmayacak, yasak ve hatta kesinlikle yasak diye!
Tın…
Müdürüm veliden alır parayı ve adına da “okul aile birliğine yardım ettiler” diye de “desinlere” fatura eder.
Her şey kanunlara uygun, yani kanuni!
Hâlbuki bu şehirde dürüst ve bir o kadar da hak/hukuk bilen esnafımız da mevcuttur, elbette ki onları tenzih ederiz. Peki, o zaman bu halkı hayatından bezdiren “desinler” in çığırtkanlığını yapanlar kim?
Sonrasında bu şehir kalkınmıyor, kalkınamıyor.