Çözüm süreci, ülkemizde uzun yıllar boyunca tartışılan, farklı toplumsal ve siyasi kesimlerde farklı şekillerde yankı bulan bir dönemi ifade ediyor. Kimilerine göre barışı sağlama amacıyla başlatılmış bu süreç, kimilerine göreyse ulusal birliği tehdit eden bir “çözülme” sürecidir. Çözüm sürecine dair en temel endişelerden biri, Türkiye’nin üniter devlet yapısının zarar göreceği, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi adı altında federalist bir yapının temellerinin atılacağı kaygısıdır.
Ulus-Üniter Devletin Temel İlkesi ve Çözüm Sürecinin Tehlikeleri
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana üniter devlet yapısına dayalı olarak, tek bir millet ve tek bir devlet esasına göre yönetilmektedir. Üniter devlet yapısı, ülkenin tüm vatandaşlarının ortak bir hukuk ve idare altında, eşit hak ve sorumluluklara sahip olarak yaşamasını sağlar. Çözüm süreci, bu yapının altını oymak isteyen çevreler tarafından, “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” ya da “özerklik” gibi kavramlarla desteklendi. Bu tür adımların atılması, özellikle etnik ayrışmaların derinleştirilmesi ve ülke içinde eyaletleşmenin kapılarının açılması tehlikesini doğurabilir. Bu bağlamda çözüm süreci, birçok vatandaş tarafından ulusun tekliği ilkesine zarar veren bir çözülme olarak görülmektedir.
Bölgesel Özerklik ve Eyalet Sistemi Tehlikesi
Çözüm süreci kapsamında gündeme getirilen en önemli konulardan biri de “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” ifadesidir. Bu ifade, aslında bölgesel özerkliğe geçişin zeminini hazırlayan bir adım olarak yorumlanmaktadır. Ülkenin belirli bölgelerinde yerel yönetimlere daha fazla yetki verilmesi, zamanla merkezi hükümetin kontrol gücünü azaltacak ve eyaletleşmenin kapısını aralayacaktır. Türkiye’nin stratejik ve jeopolitik konumu göz önüne alındığında, böyle bir yapı değişikliği, dış güçlerin müdahalesine daha açık hale gelmek anlamına gelir. Bu da ülkenin bütünlüğü ve güvenliği için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Türkiye’nin İstikrarına ve Gücüne Zarar Verir
Çözüm süreci gibi süreçler, toplumsal huzur ve refah sağlama amacını taşısa da, bu tür süreçlerin özellikle terör örgütleriyle ilişkilendirilmesi, sürecin meşruiyetini ve güvenilirliğini zedeler. Bu noktada çözüm süreci, terörle mücadelede ülkenin elini zayıflatan bir hamle olarak da eleştirilmektedir. Terör örgütleriyle müzakere yaparak bir yere varılamayacağı, bu süreçte ortaya çıkmış ve örgütün yeniden güç kazanmasına zemin hazırlamıştır.
Türkiye’nin geleceği için en doğru yol, ulus-üniter yapıdan taviz vermemek ve bölünmeye yol açacak her türlü girişime karşı kararlı bir duruş sergilemektir. Çözüm süreci, her ne kadar barış amaçlı başlatılmış bir süreç olarak değerlendirilse de, uygulama alanında ülkenin birliğine zarar verme riskini taşıyan bir süreçtir. Eyaletleşmenin, özerk yapılar oluşturmanın ve merkezi yönetim gücünün zayıflatılmasının; ulusal güvenlik ve istikrar açısından bir çözüm değil, aksine bir çözülme süreci olduğu unutulmamalıdır.
Kaldı ki, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Ulus devlet modeli bir çok aksaklığa rağmen
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk