Bozun artık şu şehrin sessizliğini…
Hakan kardeşimiz bir yazı almış kaleme, bu nasıl bir sessizlik diye…
Ondan kopya çekmek istedim ve hatta çektim de.
Ben de bu sessizliğin başka bir boyutunu yansıtayım o zaman.
Hani birkaç ay evvelinden seçim meydanlarında boy gösteren yakışıklı abilerimiz, ablalarımız vardı ya!
Hani bu meydanlarda kadim halkıma vaat üzerine vaat veren, söz üzerine söz veren büyüklerimiz vardı ya!
Hani kahve kahve dolaşarak sizin için buradayız deyip, sonradan bulaştıkları çağımızın hastalığı olan tik-tok merakı yüzünden vatandaşın gözünden düşen adaylarımız vardı ya!
Hani neredeler şimdi?
Sesleri çıkmaz, sedaları duyulmaz ve kendileri sırra kadem basmış gibi ortalıktan yok olup gittiler.
Tıpkı Hakan kardeşimin yazdığı gibi aynen katılıyorum, bu şehir bu kadar sessizliği kaldıramaz ki!
“Hani benim gençliğim nerde” diye bir şarkı vardı, onu uyarlayarak yeniden seslendirelim bari ve hani benim seçim meydanlarında kıspet giyerek, halkımın uğruna güreşe bilenen pehlivanlarım nerede diye sorsam acaba nereden ve nasıl bir ses gelir merak ettim doğrusu.
Bu halk size oy vermedi diye, bu hak sizi tercih etmedi diye ne çabuk döndünüz ahdinizden? Bu nasıl bir çelişkidir ki; daha dün “vatan, millet” diye çıktığınız yolda, şimdilerde sesiniz soluğunuz duyulmaz.
Oysaki o dönemlerde de dedik, anlamadınız veya anlamak istemediniz.
Ne demiştik?
Gittiğiniz yol, yol değil yoldaşınız yoldaş değil diye ama kime ne anlatacaksın ki?
Şimdi ise koskocaman binlerce yıllık kadim bir şehirden etrafa yayılan ve kulakları sağır eden müthiş bir sessizlik…
Hâlbuki daha birkaç ay öncesinde hemen her adım başı bir adayımıza, bir il başkanımıza, bir siyasetçimize dokunuyorduk…
En azından görüyorduk, sesini duyuyorduk.
Şimdilerde ise koskocaman bir sessizlik!
Diyelim ki veya demeyelim ve soralım; çok zor bir ihtimal ama yarın erken seçim çanları çalmaya başlasa ve hatta kararı alınsa, meydanlara nasıl bir hava ile çıkmayı düşünüyorsunuz?
Çok hoşuma giden bu sözü bir kez daha kullanmanın keyfiyle belirtmek isterim ki; sizin hiç birinizin tarlada iziniz yok ki, harmanda da tozunuz olsun…
Halkın yanında olan, halkın içinde olan, halk için çalışan ve hak ile yaşayanlar belli.
Kimse kusura bakmasın, bu işler öyle laf ile sahne ardından ses duyurmaya çalışmakla olmuyor. Bu arada hatırlatmakta fayda var bu oyun hiç bitmedi ve bitmeyecek ki; ya sahneye o seyircinin karşısına geçip alkış ise alkışı, yuhalanmak ise yuhalanmayı defalarca yaşayacaksın. Ya da pılını pırtını toplayıp sahnenin ışıklarını söndürüp, perdeyi kapatıp siyaset çöplüğündeki yerini alacaksın.
Bunun başka bir alternatif yolu yok.
Bu şehrin sessizliğini güreşe soyunan ve bugün görünürlerde olmayan muhalefetin bozması lazım gerekmez mi? Bu şehrin sessizliğini yol arkadaşı olarak ortaya çıkan ama ne hikmet ise yolun yarısında yoldaşlıktan çıkanların veya çıkarılanların, hatta ve hatta tıpkı bir zamanların Almanya’sına çalışmaya giden kardeşlerimizin durumuna düşen ve adının ne olduğu henüz daha belli olmayan birilerinin bozması gerekmiyor mu? Bu şehrin sessizliğini “sizin için buradayız” diyenlerin bozması gerekmiyor mu?
Dahası var; bu şehrin sessizliğini, sözüm ona uluslar arası izlenirliği olduğu hissi verilerek, sonuçta üç-beş kişinin izlediği tik/tok kameralarının karşısında ahkâm kesenlerin, projelerden, yapılacak olan çalışmalardan bahsedenlerin bozması gerekmiyor mu?
Biz sabırlıyız.
Buradayız efendim.
Dün, çok meydanlar gördük.
Tıpkı kılavuzu karga olanların burunlarının nerelere takılıp kaldığını gördüğümüz gibi…
Bozun artık şu şehrin sessizliğini…