Bu ülke, bu ülkenin sefasını sürenlerindir. Vergi borcu silinen iş adamlarının, 50 bin dolarlık çantalarla gezenlerin, yazlık, kışlık ve hatta mevsimlik saraylar kuranların ülkesidir. Tarlada çalışan çiftçinin, madende hayatını veren işçinin, dağlarda vatan uğruna şehit düşen Mehmetçiğin değil; kredi çekip borcunu ödemeyenlerin, kara para aklayarak servetlerine servet katanların ülkesidir.
Bu ülkede alın teriyle çalışanlar hiçbir zaman gerçek anlamda söz sahibi olmadılar. Çünkü bu ülkenin düzeni, emeğin değil, ayrıcalığın etrafında döner. Çiftçisinin tarlasını sürebilmek için mazot parasını denkleştiremediği bir yerde, lüks araçlarla konvoy yapanların yolu hep açık olur.
Sarayların sayısı arttıkça, bu ülkenin gerçek sahipleri kimdir diye sormaya gerek kalmıyor. Zira tarlada canı çıkanın, madende toprağa gömülenin ya da kar kış demeden davar güden çobanın bu düzende bir yeri yok. Bu ülke, sosyal medyada trollük yaparak geçinenlerin; akrabalarıyla kadroları dolduranların, halktan kopmuş yöneticilerin ülkesidir.
Boşuna hamaset yapıp "bu ülke alın teri dökenlerin, şehit kanıyla yoğrulanların ülkesi" demeyin. Artık bu ülkenin sahibi, sefayı sürenlerdir. Çünkü servetiyle, gücüyle, itibarıyla kazanan da yöneten de onlardır. Mazlumun gözyaşı, emekçinin teri bu düzeni değiştirmez. O sadece, sarayların ve lüks arabaların yakıtı olur.
Gerçek sahip, sefanın adresidir. Gerisi yalnızca hikâye…