-ÖZAL’I KARISI SEMRA ÖZAL MI EZİYORDU?
-KENAN EVREN’İ MİLLET Mİ EZİYORDU?
-ECEVİT’İ KİM EZİYORDU?
Özlem Pekcan:
Ecevit’le yolunuz epey kesişmiş galiba, öyle değil mi?
Vahit Özdemir:
Evet, doğru. Ecevit’le çok karşılaştım. Mesela CHP Genel Sekreterliğinden ayrıldığında, babamla beraber evine gittik. Neden gittik? Çünkü İstiklal Savaşı Gazilerinin dilencilik ve ayakkabı boyacılığı yaptığını gören CHP’li parlamenter Mebture Aksoley Hanımefendi Meclis’e bir kanun teklifi vererek İstiklal Savaşı Gazilerine 350 lira şeref aylığı bağlanmasını teklif etti. (1968)
Meğer devrin Başbakanı Süleyman Demirel’in Babası Yahya Çavuş da İstiklal Savaşı Gazisiymiş.
Adalet Partisi ve CHP Aksoley’in kanun teklifine olumlu yaklaştı ve 15 Mayıs 1919 ile 09 Eylül 1922 yılları arasında MİLLİ ORDU’da görev yapan askerlere 350 lira şeref aylığı bağlanmasını, tüm devlet ve üniversite hastanelerinde ücretsiz tedavi imkanı, devlet ve belediyeye ait tüm ulaşım araçlarından ücretsiz yararlanmaları sağlandı.
Babam Gazi Derviş Özdemir’e (1896-1986) 1970’de 10.000 lira nakit ödeme yapıldı.
Bunun 3.000 lirasıyla Arçelik buzdolabı satın aldık.
1970 yılında merhum babam 74 yaşındaydı.
Babam ile birlikte Ecevitlerin evine randevusuz çatkapı bir teşekkür ziyareti gerçekleştirdik.
Bülent ve Rahşan Ecevit çifti kırmızı şeritli İstiklal Madalyasını sağ göğsünde taşıyan merhum babamın ellerinden saygıyla öptüler.
Rahşan Hanım bize çay ve bisküvi ikram etti.
Ecevit o sırada Bahçelievler’de pazar yerine yakın iki katlı bir evde oturuyordu, oturduğu ev kayınpederi Namık Zeki Aral’a aitti.
Ev kaloriferliydi ama gazyağı sobasıyla ısınıyorlardı. Alt katta Ecevit üst katta da kayınpederi Namık Zeki Aral oturuyordu.
Aral, Merkez Bankası’nda üst düzey görev yapmış.
Ben Ankara’da yayımlanan Son Baskı Gazetesi’nde muhabirken gazeteye ekonomiyle ilgili yazılarını getiriyordu.
O zaman önemli biri olduğunu bilmiyordum.
ECEVİT’Lİ YILLAR
Vahit Özdemir: Kıbrıs hadiseleri sırasında Fransa’dan izinli gelmiştim. Ecevit Başbakandı, ayaküstü bir yerde gördüm.
1975’de Ankara’da Milli Savunma Bakanlığında Fransızca Mütercim/Tercüman idim.
Ecevit Tandoğan’da açık hava mitingi yaptı. (1975)
O mitingde Adalet Partisi Ankara Milletvekili Zühtü Pehlivanlı’nın arabası oradaki CHP’liler tarafından taşlandı ve Pehlivanlı maalesef vefat etti.
Hadise; Maltepe’de GMK Bulvarı üzerinde Çulluk adlı bir büfe gibi bir yer var, onun yakınlarında oluyor.
Hürriyet Gazetesi yazmıştı.
1978’de ben Brüksel Başkonsolosluğumuzda görevliyken Ecevit askeri bir uçakla Brüksel’e geldi.
Bir salonda vatandaşlara hitap etti.
O zaman hukukumuz oldu ama Başbakan olunca iş resmiyete dökülüyor, öyle fazla rahat konuşamıyorsunuz.
Ondan sonra Amerika’ya gitti.
1979’da istifa etti, ‘80’de 12 Eylül askeri darbesi oldu.
Daha sonraki yıllarda Ecevit’i Esat’ta görmeye başladım.
Bahçelievler’den Küçükesat’taki bir çatı katına taşınmıştı.
Galiba Beykoz Sokak.
Bir dergi çıkarıyordu.
1991 genel seçimleri sırasında Ecevit DSP Genel Başkanıydı. Bir arkadaş Kayseri’den DSP’nin milletvekili adayı olmak istedi. Genel Merkezi aradık, yerini sorduk. İstanbul’a uçmak üzere Esenboğa Havalimanı’nda olduğunu söylediler. Oraya gittik. Karı-koca yemek yiyorlardı. Bizi görünce yerinden kalktı, başka bir masaya geçtik. Bizim arkadaşı empoze ettik ama onu aday yapmadı.
0cak 1995’te DSP Genel Başkanı Ecevit beraberinde eşi Rahşan Ecevit ve DSP Genel Sekreteri Zeki Sezer olduğu halde Kıbrıs ile ilgili bir konferans için Nürnberg'e geldi.
Kendisini Nürnberg havalimanından Türkiye'ye uğurlarken: "1972 yılında yapılan olağanüstü CHP kurultayında Dr. Kâmil Kırıkoğlu CHP Genel Sekreteri olmasaydı tarihi şahsiyet İnönü'yü mağlup etmeniz mümkün müydü?" diye sordum.
Ecevit ise: "Ben faraziyeler üzerine konuşmam. Bahsettiğiniz kişi 1973 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde askerlerle iş birliği yaptı," diye karşılık verdi. Ben de kendisine, "Dr. Kâmil Kırıkoğlu askeri bir doktordu. Kırıkoğlu'nun Meclis'e MP Zonguldak Milletvekili olarak girmesini sağlayan Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı değil mi?" dedim.
Bu konuşmaya Muavin Konsolos Ali Kemal Aydın ile Ecevit'i Hürriyet Gazetesi adına takip eden Gazeteci Şaban Sevinç de yakinen şahittir.
Diğer taraftan Ecevit ’95 ve ‘99’da İsmail Cem’i Kayseri’den milletvekili adayı gösterdi, bununla kalmadı, önemli mevkilere makamlara getirdi.
Karşılığında İsmail Cem, Kemal Derviş ve Hüsamettin Özkan bir oldular, 0’na ihanet ettiler, 0’nu arkadan hançerlediler.
Ecevit Başbakan iken Prof.Dr. Enis Öksüz Ulaştırma Bakanı’ydı.
Bendeniz ise Öksüz’ün Dış İlişkiler Müşaviriydim.
Beraber bir-kaç kez yanına gittik. Son derece saygılı bir insandı. Bir de şunu tespit ettim. Belki de lise mezunu olduğu için, Ecevit doçent, profesör ya da kitap yazan kişileri gözünde büyütüyordu.
O dikkatimi çekti. Yerinden kalkamayan adam kapıya kadar Ulaştırma Bakanı’nı uğurluyordu. Nezaketi asla elden bırakmıyordu. Sonra ben Prof.Dr.Şükrü Sina Gürel’in Danışmanı oldum. Rahşan Hanım nedense Gürel’i pek sevmiyordu ama Ecevit bu konuda karısını dinlemedi.
Zira Gürel’i Kıbrıs ve AB’den sorumlu Devlet Bakanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı yaptı.
Ancak , DSP Genel Başkanı yapmadılar. İşte burada Rahşan Hanım’ın tesiri devreye girdi. Oysa bana göre DSP Genel Başkanı olması gereken kişi Zeki Sezer değil Prof.Dr. Şükrü Sina Gürel’di.
Ecevit Ocak 1995’te Nürnberg’e bir konferans için geldi. O zaman konuştuk. Çok mütevazi bir adamdı. Yanında Zeki Sezer de vardı. Ben onu Özel Kalem Müdürü sanıyordum meğer daha yeni DSP Genel Sekreteri
seçilmiş. Her sabah kaldıkları otelde beraber kahvaltı yapıyorduk. Garson çay-kahve getirdiğinde Ecevit; “bırakın ben kendime göre ayarlayayım” veya “eşime hizmet edeyim” ya da “çayın demini ona göre koyayım” diyordu.
Çayını-kahvesini kendi almaktan imtina etmiyordu.
Zaten yemekle-içmekle de ilgisi yoktu. “Çocuklar, sandviç varsa yeter,” diyordu. Kanaatkârdı, öyle ki elbisesi sürekli ütülenmekten parlıyordu.
Ayağında altı lastik pek de yeni olmayan ayakkabılar vardı. Yürüyüşü de biraz bozulmuştu.
“ALLAH ONA BİR ÇONDUR AVRAT VERMİŞ”
Vahit Özdemir:
Ecevit’i Türkeş’in de özel doktoru şahsi dostum Uzman Doktor İsmail Baloğlu ile tanıştırmıştım.
O da: “Efendim, Sizi bir sağlık kontrolünden geçirelim,” dedi. “Ben geçen ay Danimarka’daydım. Orada ciddi bir sağlık kontrolden geçtim,” diye karşılık verdi.
Ama her halinden ciddi bir sağlık problemi olduğu belliydi. (Ocak-1995)
Öte yandan, Rahşan Hanım da çok müdahaleciydi, sık sık kocasının sözünü kesiyordu. Yanlış söylediği rakamları düzeltiyordu. O da mahcup oluyordu ama yine de: “Öyle mi Rahşancım?” diyor, alttan alıyordu.
Rahşan Hanım’ın adeta esiri olmuştu. Fakat o da olmasaydı CHP Genel Sekreteri ya da Başbakan olması mümkün değildi.
Yani Ecevit’i teşvik eden hep Rahşan Hanım’dı. Bu da bir gerçek ama onu eziyordu da.
Bir keresinde Bölükbaşı’ya “eziliyoruz” diye şikâyet ettim. O da; “Evlâdım ezilmeyen mi var?” dedi. “Var,” dedim.
“Kim?”
“Özal!”
“Onu karısı eziyor.”
“Kenan Evren?”
“Onu da millet eziyor.”
“E, Ecevit?”
“Allah ona bir çondur avrat ve üç-beş kedi vermiş, o da onunla eziliyor!”
Bu anekdotla Ecevit faslımız da sona eriyor ve onu sonsuz uykusuna teslim ediyoruz.
NOT:EDİTÖR ÖZLEM PEKCAN TARAFINDAN KALEME ALINAN ÇARIKLI DİPLOMAT VAHİT ÖZDEMİR KİTABINDAN ALINTIDIR. (devam edecek)
Vahit Özdemir
(E) Diplomat
24 Nisan 2025