İdarî kadrolarda cevher-i aslî esasının korunması, Türk milletinin bekası açısından son derece kritik bir durumdur. Bu bağlamda, tarihimiz boyunca Türk devlet geleneği, hükümdar ve karısının öz be öz Türk olmasına büyük bir özen göstermiştir. Mustafa Kemal Atatürk de bu durumu dile getirerek, “Hayattaki yegâne üstünlüğüm, Türk doğmaktır! Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli’yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin” demiştir. Bu sözler, yalnızca bir etnik köken meselesi değil, aynı zamanda Türk milletinin sosyal, kültürel ve hukuki kimliğini derinlemesine irdeleyen bir yaklaşımdır.
Burada geçen “cevher-i aslî” kavramı, sadece saf kan Türk ırkına mensubiyeti ifade etmez. Etnik kökeni farklı bile olsa, Türklüğü sosyolojik, kültürel ve hukuki bir kimlik olarak benimsemek, bu kavramın özünü oluşturur. Bir bireyin, kavmî kökeni ne olursa olsun, “ne mutlu Türk’üm diyene” deme şuurunu kazanması, bu cevherin en önemli göstergesidir. Bu bağlamda, Türk doğmakla kalmayıp Türk olmanın gerekliliklerini yerine getirmek, her bireyin sorumluluğudur.
Cevher-i aslî, yalnızca bir kimlik meselesi değil, aynı zamanda bir duruş meselesidir. Bu, bir antiemperyalist Türk duruşunun, adaletin, insanlığın ve medeniyetin temelleri üzerine inşa edilmiş bir toplumsal yapının benimsenmesi ve yaşanması demektir. Türk milleti, tarihsel olarak büyük bir medeniyet kurmuş, adalet ve insanlık adına pek çok değer üretmiştir. Bu değerlerin yaşatılması, gelecek nesillere aktarılması ve bu bilinçle hareket edilmesi, Türk toplumunun temel görevlerinden biridir.
Günümüzde, toplumumuzda bir ayrımcılık veya etnik kimlik meselesi üzerinden ayrışmalar yaşanabilmektedir. Ancak unutmamalıyız ki, Türk kimliği, herkesin ortak paydasıdır. Bu kimliği korumak ve yaşatmak, her Türk evladının sorumluluğudur. Tarihsel birikimimizi, kültürel zenginliğimizi ve toplumsal değerlerimizi göz önünde bulundurarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan bu cevher-i aslîyi korumalıyız.
Cevher-i aslîyi yaşatmanın yolu, Türk milletinin kültürel ve sosyal değerlerine sahip çıkmaktan geçmektedir. Bu değerler, bireylerin birbirine kenetlediği bir yapıyı oluşturur. Türk milletinin feraseti, adalet anlayışı ve insana olan saygısı, bu cevherin en güçlü teminatıdır.
Sonuç olarak, idarî kadrolarda cevher-i aslî esasını korumak, yalnızca Türk milletinin bugünü değil, aynı zamanda yarınını da şekillendirecektir. Bu yüzden, Atatürk’ün bizlere bıraktığı mirası ve öğretileri unutmadan, bu değerleri gelecek nesillere aktarma sorumluluğumuzun bilinciyle hareket etmeliyiz. Unutulmamalıdır ki, Türk olmanın anlamı, sadece doğmak değil, Türk kimliğini yaşamak ve yaşatmaktır.
*Necat KACAN*
Eğitimci Araştırmacı Yazar