Çocuklar dünyaya birer “merak makinesi” olarak gelir. Henüz dil gelişimleri tamamlanmadan bile gözleriyle, elleriyle, tepkileriyle sürekli soru sorarlar. Konuşmaya başladıklarında ise bitmeyen bir “Neden?” ve “Nasıl?” yağmuru başlar. İşte bu aşamada çocuğun sorduğu sorulara verilen tepkiler, onun öğrenme heyecanının ya büyümesine ya da bastırılmasına neden olur.
Çocuğun merakını ciddiye almak, onun düşünsel gelişiminin kapılarını aralamak demektir. “Bu ne işe yarar?”, “Gökyüzü neden mavi?”, “Ben niye farklıyım?”, “Ölüm ne demek?” gibi sorular, sadece bilgi arayışı değil; aynı zamanda çocuğun zihinsel inşa sürecinin birer yansımasıdır. Bu sorulara verilen yüzeysel, geçiştirici ya da kızgın yanıtlar, çocuğun dünyayı anlamlandırma çabasını sekteye uğratır.
Oysa çocuklar, her soruda biraz daha büyür. Merak eden çocuk öğrenmeye açık olur, öğrenen çocuk ise düşünen birey haline gelir. Bu nedenle çocukların sorduğu her soruyu, bir eğitim fırsatı olarak görmek gerekir. Bilmiyorsak da “Bilmiyorum, birlikte öğrenebiliriz.” diyebilmek, çocuğa dürüstlüğü ve öğrenme sürecini paylaşmayı öğretir.
En önemlisi, soru sormaktan korkmayan bir çocuk, ileride de sorgulayan, analiz eden, fikir üreten bir yetişkin olur. Merakı beslenen çocuk; içten gelen bir öğrenme aşkıyla büyür. Susturulan çocuk ise zamanla sadece kendini değil, düşünmeyi de unutabilir.
Necat KACAN
Eğitimci Araştırmacı Yazar