Ulusun, egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimi.
Cumhuriyet, siyasi gücün halk ve temsilcileri tarafından paylaşıldığı bir devlet yönetim şeklidir ve yapısı gereği monarşinin yokluğu üzerine kuruludur.
Bir cumhuriyette temsil, genel vatandaşlar tarafından serbestçe seçilebilir veya seçimle belirlenebilir. Birçok tarihi cumhuriyette, temsil kişisel statüye dayanmış ve seçimlerin rolü sınırlı olmuştur.
Bu durum günümüzde de geçerlidir; resmi adlarında "cumhuriyet" kelimesini kullanan 159 devlet (2017 itibarıyla) ve diğer cumhuriyet olarak kurulmuş devletler, temsil hakkını ve seçim sürecini dar bir şekilde sınırlayan devletler arasında yer almaktadır.
Bu terim, MÖ 509'da kralların devrilmesinden MS 27'de İmparatorluğun kurulmasına kadar süren Antik Roma Cumhuriyeti'nin anayasasına atıfta bulunarak modern anlamını geliştirmiştir.
Bu anayasa, etkili bir şekilde güç sahibi olan zengin soylulardan oluşan bir Senato; magistraları seçme ve yasaları kabul etme yetkisine sahip tüm özgür vatandaşların katıldığı birkaç halk meclisi; ve çeşitli türde sivil ve siyasi yetkilere sahip bir dizi magistratlıktan oluşuyordu.
Genellikle bir cumhuriyet, tek bir egemen devlet olsa da, cumhuriyet olarak adlandırılan alt ulusal devlet varlıkları veya doğası itibarıyla cumhuriyetçi olarak tanımlanan hükûmetler de bulunmaktadır.
PEKİ MONARŞİ.?
Monarşi ya da tek erklik, bir hükümdarın devlet başkanı olduğu bir yönetim biçimidir.
Saltanatın bir başka adıdır. Genellikle seçim dışı yöntemler kullanılır.
Bu hükümdar, Türkçede kral, imparator, şah, padişah, prens, emir, kağan, hakan, han gibi çeşitli adlar alabilir.
Monarşiyi diğer yönetim biçimlerinden ayıran en önemli özellik, devlet başkanının bu yetkiyi yaşamı boyunca elinde bulundurmasıdır.
Hükümdar öldükten sonra onun soyundan biri gelir (oğlu, kızı, kardeşi gibi). Yani yetki genellikle babadan oğula geçer. Demokrasilerde ise devlet başkanı seçimle işbaşına gelir. “Monarşi” sözcüğü Türkçeye Fransızcadan (Monarchie) geçmiştir. Cezalandırma ve bağışlama yetkileri sadece hükümdarın elindedir. Otoritenin bir kralın veya bir imparatorun elinde olduğu yönetim türüdür.
Etimolojik anlamına bakılırsa monarşi bir kişinin yönettiği bir devlet düzenidir.
Bu terim, iktidarın aynı soyda kaldığı, monarşinin en yaygın şekli olan kalıtsal monarşiyi de tanımlamakta kullanılabilir. Bununla birlikte, seçimli monarşiler de vardır.
Monarşi, yüzyıllar boyu, dünyada en yaygın yönetim biçimiydi. Bunlar çoğu zaman, geleneksel tanıma en yakın, tanrısal hakka dayanan monarşilerdi: prens, iktidarı tek başına elinde tutardı ve Tanrı'dan başka kimseye hesap vermek zorunda değildi, çünkü otoritesini Tanrı'dan aldığına inanılıyordu.
Aslında, bu tip yönetim hiçbir zaman tam anlamıyla uygulanamadı. Gerçekten, en müstebit hükümdarlar bile, uyruklarının bazılarını (zengin ve güçlü soylular, etkili din adamları gibi) kollamak zorundaydılar; üstelik ulaşım ve haberleşme araçlarının yavaşlığı da onları, uzak bölgelerdeki topraklarını başkaları eliyle yönetmeye zorluyordu. Bununla birlikte otorite, kralın veya danışmanlarının elinde toplanmıştı ve halk alınan kararlara karışamıyordu.
Birçok ülkede toplumsal ve siyasal gelişim, özellikle XVIII. yüzyıl sonlarında, Meşrutîyet adı verilen yeni bir tür monarşinin doğmasına yol açtı: buna göre hükümdarın yetkileri, yazılı bir anayasa ile tanımlandı ve sınırlandı.
Bu monarşi genellikle parlamenterdir ve demokratik bir rejimdir: kral, devletin simgesi olarak kalır, ancak yürütme yetkisini bir hükûmete bırakır.
Hükûmet de halk tarafından seçilmiş bir millet meclisinin kararlarına uymak zorundadır. Söz gelimi Hollanda, Danimarka, Birleşik Krallık, İspanya, İsveç, Japonya ve Belçika'da bugünkü durum böyledir.
Ali Berham ŞAHBUDAK.