Cumhuriyeti hissetmek
Çok uzun ve yorucu bir süreçten geçtiğimizin farkındayız.
Bir takım milletler, henüz adlarının duyulma aşamasında çekmiş oldukları sıkıntılarını dünyaya mal ederken, güçsüz devletlere paylaştırıp onları sömürme noktasında hesap peşinde koşarken; benim kadim milletim binlerce yılın vermiş olduğu yorgunluğun, haklı bir olgunluğu taşıyor.
Hem de; yüreğinde…
Hem de; bakışlarında…
Hem de; kelamında, sözünde ve dahi ifade ettiği her cümlesinde…
Zerre lekesi ve yüz kızartıcılığı dahi bulunmadan.
İşte bu yüzdendir ki, bu dünyanın her “an”ında söz sahibi olabilmenin kolay bir iş olmadığını artık “lütfen de olsa” görmemiz lazım değil midir?
Tamam, biliyoruz; içimizde ciddi anlamda ihanet sarmalına dolanmış sözde vatandaş görünen ama ihanetini ayyuka çıkarmak için fırsat bekleyen binlerce satılmışımız var.
Tamam, görüyoruz; içimizde sözde akıllı geçindiği halde (a)salak olduklarını sadece bizim görebildiğimiz, oysaki kendilerinin de farkında oldukları gibi çoğunlukta güdümlü olanımız, kiralık ve yönlendirilen beyinlerimiz var.
Tamam, hissediyoruz; yarınlarımızın, bugünlerimizden daha sıkıntılı ve hatta daha karmaşık olma ihtimali çok ama çok yüksek. Ve maalesef gördüğümüz de odur ki, bu sarmalı sıkılaştırmak isteyenlerimiz de bayağı mevcuttur. Ancak damarlarımızdaki asil kan, bu duruma daha fazla seyirci kalamayacağımızı ve uyuyan aslanın yapılan bu gürültü kirliliğinde ister istemez uyandırılacağını da ifade etmektedir.
İnsanlık tarihinin sahnesinde var olduğu ilk andan bu yana, hep güçlü olan ve çoğu zaman değişik malzemelerle ihanet çukuruna çekilerek, kandırılan ve uyuşturulan bir bedenin; bir yüreğin ve dahi bir beynin bugünlerde kendisine gelmesini istemeyen acaba kim olabilir ki? İşte bunu düşünmek dahi, doğru yola atılacak olan ilk adımın habercisidir.
Yaşanan bu maddi ve manevi sıkıntıların en hafif yaralarla atlatılması, bu saatten sonra halkın kendisinde değil; siyasetin, yani Ankara’nın elinde olan bir imkân olacağından, iyi değerlendirilmesi ve zamanında uygulamaya konulması elzemdir.
Yurtiçi ve yurtdışı politikalarında genel olarak atılan adımların kararlılığı, yerinde olması ve birilerini çıldırtması doğru yolda olunduğunun en bariz göstergesi olmakla beraber, bu aşamada da gidilecek yegâne yoldur.
Elbette ki birileri, sözde vatan/millet çığırtkanlıklarıyla kadim halkımın içerisinde akıl karışıklığına gidecektir.
Ve hatta doğal olarak, kadim halkımın can damarı olarak görülen ekonomisine bir kez daha dokunarak canını yakmak isteyecektir ki, bu durumun daha önceden müteaddit defalar yaşanması da, etki gösterdiği anlamını taşıdığından, yeniden denenme ihtimalini artırmaktadır.
Vatandaşlarımızın arasında akıl karışıklığına yön verebilecek olan en küçük bir ekonomik yaptırımın, basit bir adımın dahi yılların emeğinin heba olmasına sebebiyet vermesi kaçınılmazdır.
Sonuçta zararın misliyle bu kadim halkın tamamına fatura edilmesi söz konusu olacaktır.
Bu sıralar hazır ortamda başta tasarruf tedbirleri olmak üzere, savunma sanayiye bir gelir aktarımı yapılması planlanıyorken; hiç uzaklara bakmaya veya vatandaşın penceresine kırmızı perde asmaya gerek yok. Bizde birilerinin tekrarını yapalım ve çok basit bir ifadeyle bizde iştirak ederek diyelim ki; araç muayene istasyonlarının gelirini ve tüm siyasi partilere verilen hava parasını aktarmanız yeterli olacaktır.
Yetmez ise başta bütün belediyelerde ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarında bulunan “makam” araçlarının birkaç günlük, birkaç haftalık veya birkaç aylık yakıt ve bakım masraflarını da ekleyebilirsiniz.
Yine yetmez ise mecliste bulunan “ayrıcalıklı ortamın” masraflarını kısabilirsiniz.
Listemiz uzadıkça uzar da gider, önemli olan atılacak olan adımdaki samimiyettir, gerisi ise fasa fiso.
Anlamıyoruz ki, bu tür adımlarda birilerinin aklına hemen asgari ücretin yarısını dahi maaş olarak alamayan insanımız neden ve nereden geliyor?
Yeni Türkiye Yüzyılında Cumhuriyetin varlığını bu şekilde mi hissedeceğiz biz.