Nedir CUMHURİYET?
Arapça bir kelime olan "cumhur" kökünden gelir..
Cumhur: Sözlükte “Herhangi bir şeyin en büyük kısmı, bir topluluğun çoğunluğu veya önde gelenleri” anlamına gelir.
TDK'da ise: Topluluk, halk.
Cumhuriyet'in anlamı da kısaca:
"HALKIN SEÇME VE SEÇİLME YÖNTEMİ İLE KENDİ KENDİNİ YÖNETMESİDİR"
Yani bizler halk olarak bizi yönetenleri kendi irademizle seçmeye başlamışlığımızı kutluyoruz bugün..
CUMHUR olan bizlerin, CUMHURİYET ile yönetilmeye başlamasının üzerinden 101 yıl geçmiş...
1 asır...
Cumhuriyetin îlan edildiği 29 Ekim 1923'te Atatürk'ün "EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR" sözü o tarihte ne kadar önemli ise, 101 yıl sonra bugün de o kadar önemli..
Evet; egemenlik, üstünlük hiç bir koşula bağlı olmaksızın MİLLETİNDİR, HALKINDIR!
Öyle olmalıdır ki, adı CUMHURİYET olsun!
Atatürk'ün "GENÇLİĞE HİTÂBE" ismi ile; her okulun duvarında asılı olan, Nutuk konuşmasının son cümlelerini içeren metni, özellikle orta yaş grubu herkes ezbere bilir..
(Çünkü bizim zamanımızda ezberletilirdi)
O zamanlar ezberlemek için okuduğumuz metni açalım bugün..
Tam günündeyiz...
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Diye başlar...
"Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir."
Diye devam eder ve sonra:
"İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır."
Cümlesi gelir...
Bizler bu cümleleri ezberleyen yaş grubu olarak, belki o dönem ne anlama geldiğini anlamıyorduk bile..
"DAHİLİ VE HARİCİ BEDHAHLAR!"
Yani içte ve dışta olabilecek düşmanlar!
Devamında bir mücadeleden bahsediyordu Atatürk!
"Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin!
Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir."
Bu mücadeleninde hangi ortamda, kimlere verilebileceği anlatmış ve düşmanlardan bahsetmiş ti..
Kim olabilirmiş bu düşmanlar?
Açmış, açıklamış...
"İstiklâl ve cumhuriyetine kasdedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler!
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir!
Bu cümleler dış düşmanlardan bahsediyordu..
Şimdiki tâbirle, herşeyin sorumlusu olan(!) "DIŞ GÜÇLER"den!
Ama sonraki cümleler yine kendi ifadesi ile daha "VAHİM" bir senaryoyu, "Dahili" dediği yani içteki düşmanları anlatıyordu..
"Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler!
Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler!"
Ve bütün bunlar olursa sonucun ne olabileceği konusundaki tezini içeren cümle:
"Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir!"
Ve bunları gören gençlere seslenmiş:
"Ey Türk istikbalinin evladı!
İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti'ni kurtarmaktır!"
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! (20 Ekim 1927)
Evet..
Tam da bugün..
Cumhuriyet Bayramı..
Aklıma düştü ezberimdeki "Gençliğe Hitâbe"...
Atatürk demiş ya; "Vazifeye atılmak için imkan ve şartlar "nâmüsait" olabilir" diye..
Nâmüsait, müsâtin tersi..
Müsait olmamak..
Uygun müsaitliği bulamamak..
Şu anki Nâ Müsait ortamda bizi anlatıyor sanki...
Bu ortam ki; mızrakların çuvala sığmadığı, sığmadıkça ittifaklarla çuval genişletmesi yapılan ama yine de çuvaldan patır patır dökülenleri gördüğümüz halde sustuğumuz NÂ MÜSAİT! ortam değil mi?
Konuşamayız!
NÂ MÜSAİT...
Yazamayız!
NÂ MÜSAİT...
Karşı çıkamayız!
NÂ MÜSAİT..
Hatta o çuvallardan artık "NARİN" "bebeklerin" cesetleri dökülse de...
"Millet fakru zâruret"te olsa da...
"Cebren ve hile ile" alınanları, satılanları, korunanları, yapılanları görsek de..
Ve "Gençliğe Hitâbe'nin son cümlesinde de;
"Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!" demişti ya!
Bu devirde geçirdiğimiz mutasyonlarla kandan eskisi kadar emin olabilir miyiz bilemiyorum...
Ama Mehmet Âkif Ersoy'da o zamandan sanki bugünleri görüp, ümit aşılamış bizlere...
"Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun,korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar?
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar."
"Arkadaş! Yurdumu alçaklara uğratma sakın!
Siper et gövdeni dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vaadettiği günler hakkın,
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.." (İstiklal Marşı/ Kıta: 4 ve 5)
Dünya genelinde yaşayan insanlar; yaşadıkları yerden bahsederken "ÜLKE" veya "ÜLKEM" derken, bizler yaşadığımız yere "VATAN" diyoruz, "YURT" diyoruz!
Atatürk'ün ifadesi ile damarımızda kaldıysa o has kan..
Veya Mehmet Akif'in bahsettiği göğsümüzde dolu dolu îman..
"Bu günlerde geçecek, bu zulümde bitecek" diyelim ez cümlede....
Ve içimizin her gün başka bir olayla yandığı bu zaman diliminde; "VATANIMIZDA" yaşayan CUMHURLAR olarak, çoğumuz da “NÂ MÜSAİT" iken "CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN" diyelim...
VESSELÂM....