Damlaya damlaya göl olur he mi?
Bu ülkede her şey değişebilir.
İktidarlar, siyasetçiler, bürokratlar, iş insanları, şirketler…
Hatta ve hatta teneşirde çıkacağı belirtilen huylarımız da.
Mümkündür.
Olasıdır.
Ve hatta en büyük ihtimaller arasında da listenin başındadır.
Değişebilir, yenilenebilir, güncellenebilir ve tükenebilir,
Ama
Bir tek şehirlerarası otobüs yolculuğunun modası hiçbir zaman tükenmez.
Değişmez,
Ve
Hatta ne kadar güncellenebilir ise güncellensin, bilinenin dışına çıkarılamaz.
Olmaz…
O otobüs, o saatte, o terminalden süzülerek çıkacak…
Yolcular otobüste, yolcu edenler ise otobüsün dışında birbirleriyle bayramlaşır gibi sarılıp, koklaşacak. Kimileri yalnız başına seyahat ettiğinden dolayıdır ki “Napolyon” edasıyla etrafını süzerek yolculuğun henüz ilk dakikalarında “ben farklıyım” havası verecek. Her bir yolcu, bir diğerine muhacir gözüyle bakarak; kendisini bu bitmesini hayal dahi edemediği yolculuğun tek hâkimi olarak hissetmeye başlayacak…
Cak, cak, cak…
Ta ki ilk molaya kadar!
İlk molada tılsım çözülerek, bu yolcuların hemen hepsi birer müşteri ve potansiyel “kaz” anlayışıyla bakılarak; sistem haline gelmiş ve her hangi bir güç tarafından kontrol edilmeyen bir şekilde, son durağa kadar önlerine çıkan ve hatta seyahat ettikleri şirketin mola durakları da dâhil olmak üzere, hep aynı şeyleri veya bir tık daha fazlası olanlar yaşanmaya başlanılır…
Bu uygulamaya normal statüde bulunan hemen hemen tüm olmasa da bazı akaryakıt istasyonları da dâhildir…
Devletimizin bu alanlardan ne kadar vergi kaybı yaşadığını ve bu durumun da farkında mıdır bilmem ama gördüğüm kadarıyla “asgari ücret” lilerin veya maaş bordrosu mahkûmlarının peşine boşuna düşmüş diyebiliriz.
Nasıl demeyelim ki?
Düşünsenize bir lavaboya giriş-çıkış 10 TL.
Ve tam bir gün içerisinde bu tür mola yerlerine giriş-çıkış yapan otobüs sayısı ise eminim ki bir yerlerde yazılıdır.
Hani diyorum istatistik olarak ara ara önümüze konulan rakamlarda da bu durum bellidir ya.
Hani diyorum enflasyonu ısmarlama ve hiç gocunmadan % 001 olarak gösteren kesin hüküm makamlarımız var ya.
Hani diyorum fişsiz, evraksız ve her yolcunun uyku mahmurluğu arasında sorguya dahi gerek duymadan, bir bardak çay içmek için veya hareket edecek olan aracına yetişmek için istemsiz bir refleks ile çıkarıp verdiği ve ardına dahi bakmadığı 10 TL ler var ya…
Vergisiz; tertemiz, yalnız başına cebe giren bir kazanç…
Ve sadece tek bir gün içinde bu mola yerlerinde hareket halinde olan yolcu sayısı ve vergisi alınmayan/olmayan bir kazanç…
Biliyor musunuz? Bazı duraklarda yolcu yoğunluğundan dolayı kasada verilen paraları almak için yan yana iki ve hatta üç eleman oturuyor.
Bacasız fabrika mübarek…
Boşuna kelam etmiş kadim atalarımız; bir çişten ne çıkar deme sakın “damlaya damlaya göl olur” muş diye…
Ne gölü; derya bunlar, derya… Derya…
Bu durum sadece tek bir kalem olan WC ler için.
Bunun bir de çayı var.
Hem de 25 TL den… Simit veya böreğine veya gözlemesine hiç girmiyoruz bile.
Ve bizler masum bir şekilde; kaz olduğumuzun bile farkına varamadan başka yerlerde dörtte bir fiyatına tükettiğimiz şeyler için içerken 25 TL, çıkarırken 10 TL vererek ülke ekonomisine katkı sağlıyoruz (!) diye düşünmek istesek te; her hangi bir kayıt olmadığını gördüğümüzde, üzülmediğimizi söylemek, yalan olur…
Merak ettiniz mi acaba bu paraların sadece bir günlük tutarı ne kadardır.
Keş, temiz ve vergisiz…
Hesabı da yok, arayıp/soranı da…
Tam bir yıla vurduğunuzda ise ortaya çıkacak olan rakamın hesabını birileri yapmış olsa gerek.
Ki o birileri, savunmaya geçip; bu faaliyet için vergi verildiğini iddia edebilir.
Elbette inanırım!
Ne hikmetse bu ülkede bir özel hastanenin veya kuyumcunun veya bir dershanenin; hatta ve hatta buna benzer satışta yok yazan yerlerin, vergi rekortmenliklerini hiç ama hiç göremedik.
Bir gördüğümüz ve işini dürüst br şekilde yapan Manukyan vardı onu da ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim…
Damlaya damlaya göl oluyormuş…
Hadi canım sende, gerçekten mi?