Demokrasideki eşitlik disiplinsiz değildir…
Bir memleket halkının her ferdinin eşitlik nimetiyle beslenir görmek isteyen demokrasi, bunu öncelikle güzelin güzele denktir gibi bir eşitlik mânasına gelmez. Çünkü, aşikâr ki, gerçekte insanlar arasında böyle bir eşitlik yok. Bilâkis bazan acı, bazan da feyizli ve bereketli eşitsizlikler ve farklılıklar vardır.
İnsanların kimi çok zeki, zayıf iradeli kimi çok çalışkan, az bilgili kimi ahmak ve inatçı, kimi sağlam ve kuvvetli, kimi hasta ve zayıf, kimi atik ve kıvrak, kimi hantal ve gevşektir.
Bilen ile bilmeyen, tembel ile çalışkan, sadakatle ihanet, faziletle kötülük, ehliyetle düşüncesizlik, hürriyetle esaret eşit olur mu?
Hakikatlere göz yumup da bunları bir tutmak ve devlet nizâmını böyle yalancı bir eşitlik üzerine kurmak istemek, aydınlık ile karanlık arasındaki tabiî tezadı kaldırmağa çalışmak kadar anlamsızdır…
Yalnız anlamsız değil, hem de zalim bir haksızlıktır.
Memlekette tembelliği, ahmaklığı ve ahlâk düşkünlüğünü mükâfatlandırmak ve bu suretle toplumsal ilerleme ve medeniyetin yolunu tıkamaktır.
İlerleme ve medeniyet yüksek zekâ, irade, ehliyet ve fazilet sahibi insanların kıristalleşmiş alın teri ve gözlerinin tükenen nurudur.
Hülâsa, demokraside eşitlik, çölde seraba koşan bedbahtların susuzluktaki eşitliği değil, ehliyet, hizmet ve liyakatler arasında toplumsal ve bir değer kademeleşmesi farz eden «göreceli » bir eşitliktir.
Bu da «herkese lâyık olduğu muameleyi yapmak; mevki ve nimeti vermektir.»
Ehliyet ve liyakatte eşit olmayan insanlara eşit muamele yapmak ve eşitlik kaidesi tatbik etmek, en geri ve kaba bir eşitsizliktir.
Fakat, eşit olan insanlara, hal ve vaziyetlere eşitsizce muamele yapmak ve kör elindeki balta gibi kanun koyup tatbik etmek de adaletsizliğin en feciidir.