Kadir Uğur Yılmaz

Tarih: 12.11.2024 08:28

Denge Politikası ve Türk Milliyetçiliği Üzerine Bir Sohbet

Facebook Twitter Linked-in

Avrupa'nın Orta Çağ karanlığında yaşadığı meşhur 30 Yıl Savaşları dönemi, siyasi manevralar ve denge politikalarının ne denli önemli olduğunu gösteren derslerle doludur. Bu savaşlar sırasında öne çıkan en önemli siyasi figürlerden biri olan Kardinal Richelieu, din ve ulusal çıkarlar arasında yaptığı tercih ile tarihe damgasını vurmuştur. Richelieu, bir Katolik din adamı olarak, Papalık'ın yanında saf tutmak yerine Fransız milliyetçiliğine yönelmiş, Fransa'nın çıkarlarını Katolik dünyasının çıkarlarının üstünde görmüştür. Bu tutum, o dönemin dinsel ağırlıklı siyasetine adeta bir meydan okumaydı ve Fransız milliyetçiliğinin kökleşmesinde önemli bir kilometre taşı oldu.

Bu noktada durup düşünmek gerekir; bir din adamı, dini değerler ile ulusal değerler arasında bir tercih yaparken ulusun çıkarlarını önceliklendirebiliyorsa, bizim için de benzer bir tutumun önemi yadsınamaz. Zira bizim tarihimizde de din adamlarımız, gerek Osmanlı döneminde gerekse Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde, her zaman toplumumuzun çıkarları için var olmuşlardır. Ancak günümüzde dinin toplumsal alanda oynadığı role bakıldığında, din adamlarının her zaman halkın milli duygularını yükseltici bir duruş sergilediğini söylemek mümkün olmayabilir.

Türk milletinin tarihine ve kültürüne derinden bağlı bir toplum olarak milli kimliğimizin yaşatılması, bizi biz yapan değerlerin korunması elzemdir. Bu noktada Türk din adamlarının rolü de son derece mühimdir. Hatırlatmak gerekir ki, bir toplumun geleceğini oluşturan değerler yalnızca dinin sınırları içinde değil, milli bir bilinç çerçevesinde de şekillenmelidir. Kahramanmaraş’lı Sütçü İmam ve Yunanistan'daki Papa Eftim örneğini düşündüğümüzde, o dönem Türk kimliğini tercih etmiş olması, din adamlarının da ulusal bir görevi olduğunu bize hatırlatır. Papa Eftim gibi Türk ulusunu tercih eden din adamları, sadece dini sorumlulukları değil aynı zamanda ulusal bir sorumluluğu da üstlenmiştir.

Bugün bizim din adamlarımız da benzer bir şuurla hareket etmelidir. Milli bir duruş, bizim din adamlarımızın da toplum üzerinde olumlu bir etki yaratmasını sağlayacaktır. Bu bağlamda, Müslüman din adamlarının da Türk milliyetçiliğine katkı sunması, manevi değerlerimizi ulusal değerlerle harmanlayarak toplumsal birlikteliği güçlendirecektir. Türk kimliğinin gücünü hisseden ve bu toprakların çıkarlarını gözeten din adamları, halkımıza manevi rehberlik sunarken aynı zamanda milli bilinç aşılayacaklardır.

Büyük devletlerin bugün dünya üzerindeki hâkimiyetine baktığımızda, ulusal bir duruşla hareket eden bireylerin toplumları ileri taşıdığını görmek mümkün. Almanya, Fransa, İtalya gibi ülkeler, dinin değil ulusun çıkarlarını önceleyerek kendi benliklerini korumuş ve güçlenmişlerdir. Bizler de milli şuurumuzu ayakta tutarak, manevi değerlerimizi koruyarak bu yolda ilerleyebiliriz.

özetleyecek olursak, Türk milliyetçiliği yalnızca siyasi bir söylem değil, bu topraklarda varoluşumuzun temelidir. Dinin toplumsal hayattaki yeri elbette önemlidir; ancak, dini değerlerin ulusal çıkarlarımızla örtüşmesi gerektiği de göz ardı edilmemelidir. Türk din adamlarının da milli bir duruşla hareket ederek toplumsal bütünlüğümüzü güçlendirecek adımlar atması, geleceğe güvenle bakmamızı sağlayacaktır. Bu coğrafyanın milletiyle, diliyle tek bir bütün olduğunu unutmadan, hep birlikte daha aydınlık yarınlara yelken açmamız dileğiyle.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —